Kılıçdaroğlu, 2010’dan bu yana 8 kez seçim kaybetmesine rağmen; kurultaylarda hep kazandı.
2010’dan bu yana CHP’nin oyu yüzde 25’ten yukarı çıkmadı, ama Kemal Bey hep Genel Başkan oldu.
Kamu malları, kamu sanayi kuruluşları iktidar tarafından haraç mezat satıldı. Tüm devlet daireleri imamlara teslim edildi.
Türkiye’yi tarikatlar, tekkeler, şeyhler, şıhlar kapladı. Vakıfların karanlık köşelerinde küçücük çocuklara tecavüz edildi, hastanelerimiz küçücük hamile kız çocuklarıyla dolup taştı…
Ege adalarını Yunanlılar işgal etti. Kılıçdaroğlu sadece seyretti, ama yine seçildi.
CHP bugün aşure çorbası gibi. Atatürk’e “Kefere Kemal” diyenler orada… TR 705 kod numarasıyla dış mihraklara hizmet ettiği ileri sürülen PKK avukatları orada…“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyemeyen il başkanları orada…
1915 olaylarına soykırım, Dersim olaylarına katliam diyenler, milletvekili odasındaki Atatürk posterine tahammül edemeyenler, “CHP’ye geçerek partimi değiştirdim ama çizgimi değiştirmedim” diyenler, Risale-i Nur okumamızı tavsiye edenler orada…
Atatürk’e aykırı bu tuhaf tipleri yazmaya kalksam, bir makale değil, on makale yetmez…
Ama yine de Kemal Kılıçdaroğlu kazandı… Kazanmaya devam ediyor… Peki, nasıl oluyor bu?
Önce, Bay Kemal 1081, İnce ise 165 delegenin desteğini alarak seçime girdi. Sonra, 49 mükerrer oy var, 127 yeterli imzayı bulamadı denilen İnce, 447 oy aldı ve 1081 oyla yarışmaya katılan Kemal Bey, 291 fire vererek başkan seçildi.
Anlaşılan korku dağları bekliyor CHP’de… Ve baskı almış başını gitmiş…
Oysa Muharrem İnce konuşması süresince salona hâkimdi ve ortaya koyduğu gerçeklerle CHP’lilerin büyük desteğini kazanmıştı.
Onun, “İki seçimde, partiyi birinci parti yapamayan Genel Başkan istifa etsin” tüzük değişikliği bile, seçim sonucunu etkilemeliyken, delegeler yine Kılıçdaroğlu’nu tercih ettiler.
Anlaşılan CHP’de sadece ve sadece delege sözü geçiyor artık. Delegeler hep kaybedenlere oy veriyor. Delege yapısı ve sistemi buna göre ayarlanmış sanki…
Kılıçdaroğlu devamlı kaybediyor, ama devamlı başkan seçiliyor…
Neymiş efendim? “Kılıçdaroğlu iyi adammış, namuslu, dürüst adammış, hırsızlık yapmıyormuş…”
Bir liderin sadece iyi adam olması, namuslu, dürüst olması, hırsızlık yapmaması yeterli nitelikler değil… Onun aynı zamanda hırsızlık yapanlara, çalanlara çırpanlara, vatanı satanlara da engel olması gerekir…
Atatürk gibi Örgütçü, direnişçi, eylem adamı olması gerekir. İlke sahibi olması gerekir. Partiyi vatan savunmasına, halkın kurtuluşuna yönlendirmesi gerekir…
Vatan, yandaş delegelerle kurtulmaz.
Bu delegeler ne sokaktaki adamı görüyorlar, ne örgüt tabanındaki isyanı, ne aydın direnişini ne de Atatürk ilkelerini…
Türkiye’nin geleceğine delegeler karar veriyor. Kocasakalları, Eminağaoğlularını seçime sokmuyorlar. Konuşmalarına izin bile vermiyorlar… Nasıl demokrasi bu? Nasıl CHP bu?
İktidar da muhalefet de koltuğa Japon yapıştırıcı ile yapışmış sanki…
“Ölürüz de koltuğu terk etmeyiz” diyorlar. Onların ilkesi “Ya istiklal, ya ölüm değil”, onların ilkesi “Ya koltuk ya ölüm…”
Adam, 50 yıldan beri politikanın içinde. Bir arpa boyu yol alamamış. Oyu yüzde 1’leri geçmemiş. “Koltuğumu bırakmam da bırakmam” diyor. Başka bir şey bilmiyor. Sonunda gidip AKP’ye yamandı.
Adam 8 kez seçim kaybetmiş. Yenilgiye doymuyor. “Koltuğumu bırakmam da bırakmam” diyor.
Yahu kardeşim, bırak!!! Bırak ki yapamayanlar gitsin, yapanlar gelsin… Bu parti, bu millet sana mahkûm mu? Çek git artık…
Adam geçmiş MHP’nin başına, muhaliflerine kök söktürüyor. Ne konuşturuyor, ne seçim yaptırıyor, ne de koltuğunu bırakıyor.
Bu partide Meral Akşener’in ve öteki muhaliflerin başına gelenleri, milletçe izledik. Adam ne yasa tanıdı ne hak, hukuk… Sonunda oyları yüzde 4’lere düşünce o da gitti AKP’ye yandaş oldu…
Adam çıktı, “Valilerimize operasyon yapmayın dedik” dedi, adam çıktı, “PKK iki yıl boyunca yığınak yaptı” dedi, adam çıktı, “PKK’nın tüm yaptıklarından haberimiz vardı…” dedi.
Şimdi o PKK’lılarla savaşıyorlar. Onlarca şehidimiz geliyor…
“Tamam, vatanımızı koruyalım, sınırlarımızı koruyalım. Yurdunu, hudutlarını teröristlere karşı korumak bir ülkenin en doğal hakkıdır. Kabul.”
Ama ülkemizin bugünkü durumuna gelmesine iktidarıyla, muhalefeti ile sebep siz değil misiniz? 2014’te davul zurna eşliğinde bu PYD’lileri, YPG’liler, sınırın öteki tarafına siz uğurlamadınız mı?
Neden Japonya’daki, Avrupa’daki dürüst politikacılar gibi hatalarınızı kabul edip, “Namık Kemal’in deyişi ile “İzzet ü ikbal ile” çekilmiyorsunuz?
“CHP’den ayrılacağım, İYİ PARTİ’ye oy vereceğim, yeni bir parti kuracağız…” diyenlere son sözüm ise şu:
“CHP’den ayrılmayacağız, yeni bir parti kurmayacağız. Başka partilere gitmeyeceğiz. Kocasakallarla, Eminağaoğluları ile Muharrem İncelerle Atatürk’ün partisinde kalıp, aslanlar gibi mücadele vereceğiz. Gerekirse olağanüstü kurultaya gideceğiz ve önünde sonunda yenilgiye doymayanları yenip, bu milleti aydınlığa çıkaracağız…”
Ne demiş Tevfik Fikret; “ELBET BİR GÜN SABAH OLACAKTIR, BU GECELER SONSUZLUĞA DEK SÜRMEZ…”
Yazıları posta kutunda oku