Ağustos’ta ABD, Rusya karşıtı yaptırımları genişletme kararı aldı.
Şimdi de 1 milyar dolar değerinde mal varlığına sahip olduklarını ileri sürdüğü Rus oligarkları ve hükümet yetkililerinin off-shore hesaplarını ifşa etti.
Böylece Batı yanlısı 114 Rus politikacı ve 96 etkili iş adamının paralarını Rusya’ya getirmesi halinde konumlarını kaybedeceklerini,
8 Mart’ta seçimlere hazırlanan Devlet Başkanı V.Putin’e karşı harekete geçeceklerini öngördü…
*
ABD Başkanı D. Trump ise Salı günü yaptığı “Birliğin Durumu” konuşmasında;
“Amerika’nın içeride gücünü ve güvenini yeniden inşa ederken, yurtdışında da gücümüzü ve saygınlığımızı eski haline getireceğiz.
Dünya genelinde çıkarlarımıza, ekonomimize ve değerlerimize meydan okuyan haydut rejimler, terör örgütleri ve Çin, Rusya gibi rakiplerle karşı karşıyayız” dedi.
Kongre’den savunma harcamalarına yönelik kesintileri sona erdirmesini ve orduya tam boyutta mali destek sağlamasını istedi…
*
En önce Başkan’ın ”Birliğin Durumu” konuşmasıyla ilgili haydut rejimler ve terör örgütlerine karşı vereceği mücadele destek verilmesi bir yana,
Amerika’nın askeri gücünü daha da güçlendirmenin felakete bir reçete olduğunu söylemekle başlamak gerekiyor…
*
Aslında Rusya herşeyden önce büyüleyici ve çok yetenekli insanlarına rağmen bugün küresel anlamda bir cücelik ekonomisini temsil ediyor.
Rus ekonomisi İtalya’nın üçte ikisi, İngiltere’nin yarısından azı, Çin’den dokuz ve ABD ekonomisinden 14 kat daha küçüktür.
Kişi başına düşen gelirde ise ABD’den 7 kat daha küçük ve Çin tarafından geride bırakılmak üzeredir.
Az çalışan ve küçülen bir nüfusa, küçük bir ekonomiye sahip olmasına rağmen Rusya’nın dünyada böyle bir etkiye sahip olması dikkate şayandır…
*
Ama ABD Başkanı’nın konuşmasında hâlâ Soğuk Savaş mantığını sürdürdüğü görülüyor.
Bu mantıkta bir yanda farklı entellektüel gelenekler, siyasal ve tarihsel durum, toplumsal gelişmeler ve koşulları, küresel sermayenin karşısında insanın ihtiyaçları ve sorunlarına bir biçimde ilişiklenmiş Marksist materyalist teoriden gelişen ahlâk,
Öte yanda yüzyıllardan gelen analitik felsefe ve pragmatizme dayanan liberal ahlâkın öngördüğü toplum bilim ve devlet teorileri çatışıyor.
*
Çünkü çatışma, eğer materyalizm kapitalizmin aksine herkesin dikkat ettiği genel değerlerin bulunduğu ahlaklı bir toplum olacaksa,
Marksist ahlak bilim bir taraftan burjuva ahlak biliminin kazanımlarını kabul ederken,
Diğer taraftan bunu köklü bir eleştiriye tabi tutarak açmazlarını göstermeye çalıştığı bir ahlaki noktadan çıkıyor…
*
Sonra sorun bu noktadan gelişip giderek ABD’nin yine aynı mantıkla enerji kaynaklarını kontrol etmek üzere geliştirdiği jeopolitiklerde gelişiyor.
ABD çağdaş jeopolitiklerini aslında soğuk savaş mantığından hareketle insandan geliştirip ulus devletlerin ötesinde dizayn ediyor.
Dünyanın her yerinden insanların mutlulukları için bilgi teknolojilerini talep ettiklerini,
Bilgi teknolojilerini elinde bulunduran gücün de sömürme karşılığında arz ettiğini, karşıtların ise eşitliğin mücadelesini verdiğini öngörüyor.
*
ABD’ye göre Rusya; Sovyetler Birliğinin sığ bir yansıması olarak eşitlik mücadelesindedir.
Buna göre Sovyetler Birliği insancıl bir projeydi, ne ki siyasi yaşamda ne Batı demokrasisi ne güçler ayrılığı ilkesi ne de insan hakları söz konusuydu.
Askeri endüstriyel yapısı ve komünist siyasi tekele dayalı bir sistemi vardı.
Üstelik Sovyet liderleri mukabele amaçlı olarak nükleer silah kullanmayı tartışmış, bu yüzden Sovyet’in dağılmasına dek dünyanın herkes için daha iyi bir yer haline getirme amaçlı idealistik çabaya müdahil olmakla suçlanmışlardı…
*
ABD bugünün Rusya’sının, insancıl bir Sovyet projesi olan M.Gorbachev’in Perestroyka’dan değil onun reddinden ortaya çıktığını,
Aslında Rus kültünün,Türk-Moğol Altın Ordu Devleti Han’larının Rus topraklarında baskı kullanarak uyguladıkları ve Rusların o gün benimseyerek bugüne kadar ulaştırdıkları siyasî, idarî yapıyla ilgili “Altın Orda Sistemi-Hükümdar Devlet Sistemi”nden,
Nihayet Rusya’nın müttefiklere karşı eşitlik mücadelesinin bu kandan geldiği kabul ediyor.
ABD; Rusya’nın Çar II. Nicholas’ın Başbakan’ı Pyotr Stolypin’e ait “Onlar büyük devrimler peşinde, biz ise Büyük Rusya’nın” sözü peşinden gittiğine inanıyor…
*
Üstelik ABD’nin bu inancını, bakınız;
Rus dış politika danışmanı ve bağımsız Avrasya ülkelerinin özgür iradesiyle çok kutuplu dünyanın bir kutbunu oluşturacak özgün Avrasyacı felsefeye sahip bir birlik projesi olan NeoAvrasyacı akımın önde gelen temsilcisi Prof.Dr. Aleksandr Dugin nasıl da pekiştiriyor!
“Rusya, komşu ülkelerin Ukrayna’daki olaylar ile ilgili davranışını dikkatlice izler.
Azerbaycan, Rusya dışında ‘büyük ağabey’ aramaya başlarsa her şey yok olur.
Gürcistan ve Ukrayna yıkıldığı gibi Azerbaycan, Ermenistan ve Moldova da yıkılır.
Moskova ile çatışma yapacak hiçbir eski Sovyet ülkesi, şimdiki sınırlarda devam edemez.
Bu jeopolitik bir kanundur ” diyor…
*
İki ülkenin ama ziyadesiyle ABD’nin bu soğuk savaş dili, Rusya’nın toplumsal ve siyasal yaşamını ekonomik, siyasi ve askeri yaptırımların ötesinde etnik ve dinsel gerilimlerle karşı karşıya bırakıyor.
Bu duruma Devlet Başkanı Putin;
“Batı ültimatom ve yaptırımlar dili kullanıyor. Devlet egemenliği kavramı aşındırılıyor. Neden istenmeyen rejimler, bağımsız politika yürüten veya başkalarının çıkarları yolunda duran ülkeler istikrarsızlaştırılmaya çalışılıyor, anlayamıyoruz.
Bu tür çabalar gizli servisler, sivil toplum kuruluşları ve sözde yumuşak güç mekanizmalarıyla yapılıyor.
Görünüşe bakılırsa tüm bunlar, bazı ülkelerde demokrasi olarak kabul ediliyor ama umarız, bizim ulusal meşru çıkarlarımız dikkate alınır, kimse bizim işlerimize karışmaz.
Biz bu meydan okumalara uygun bir şekilde tepki veririz” ifadesiyle karşı duruyor…
*
V.Putin taviz vermiyor, o’na göre Amerika hiçbir zaman Rusya’nın güçlenmesini istememekte, güçlendiği zaman da Rusya’yı çevrelemektedir.
ABD’nin yaptırımlarıyla Hitler’in Rusya’yı işgali arasında paralellik kurmanın abartılı olmadığına inanıyor.
Buna karşılık içe kapanmayacakları ve yabancı düşmanlığı yapmayacaklarının sözünü veriyor…
*
Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov ise umutludur.
”Amerikalılar dünyanın her köşesindeki resmi geçitleri Washington’dan yönetemeyeceklerini, kendi kararlarıyla emri vaki yapamayacaklarını itiraf etmeye hazır değiller.
Onlar anlayamıyor, aslında anlamaya başladıklarını düşünüyorum yine de başkalarının fikirlerini göz önünde bulundurmama içgüdüsünü henüz atamadılar” diyor.
*
Nitekim Rusya, kaynaklara sahip ülkelerin eski Sovyetler Birliği üyesi olmaları yüzünden; Transkafkasya ve Orta Asya’dan sonra Orta Doğu’da da nufuz genişletme çabası veriyor.
Üstelik Çin de, ABD’nin hem bölgeyi jeopolitik kontrolü altına alması ve etkisini doğrudan kendi sınırlarına yakınlaştırmasından endişe duymakta,
Hem de hidrokarbon ithalat hacmının önemli ölçüde artması ve kendi enerji güvenliğini sağlamak zorunluluğu ile Hazar bölgesi ve Ortadoğu hidrokarbon rezervlerine olan ilgisini bölge ülkeleri ve Rusya ile geliştirdiği ekonomik ve siyasi ilişkilerde göstermek durumundadır.
*
Bu noktada ABD için ağırlıkla nükleer silahlarla donatılmış Rusya ve Çin’e karşı düşmanlık duvarını yıkmanın biricik yolu, bir Soğuk Savas savaşçısının önerdiğinin tam tersini yapmaktan geçiyor.
Rusya’ya yanıt vermek, Transkafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu’da katı bir NATO askeri duruşu,
Asya-Pasifik’te Çin’e karşı askeri önlemleri almayı benimsemek meselesi değildir.
Rusya’yı tecrit etmeye çalışmaktan ya da yeni engeller çıkarmaktan uzak en iyi ders; ticareti ve diyalogu mümkün olan her şekilde genişletmek ve farkındalık oluşturmaktır.
*
Artık ABD’nin kötü niyetli rekabeti teşvik etmek yerine çatışmama, karşılıklı saygı ve kazan-kazan işbirliği özelliğine sahip yeni bir ilişki modeli oluşturması,
Bu model ile hiçbir ülkenin başkalarının kaygılarını ve çıkarlarını dikkate almayan benmerkezci bir tutum almamasını,
Tüm ülkelerin sadece kendine karşı değil aynı zamanda tüm uluslararası topluma karşı sorumlu olması gereğinden küresel sorumluluk bilincini yükseltmesi gerekiyor.
Daha büyük, daha güçlü bir askeri güc gerçekten Amerika’nın gücünü arttıracaktır ancak aynı zamanda rekabeti de arttırarak istenmeyen sonuçları doğuracaktır…
*
Doğrusu Birleşmiş Milletler garantisi altında insandan başlayarak ülkelerin, suçluluğa karşı sıfır toleransa sahip olacağı şartların oluşturulmasıdır.
Bütün uluslararası toplum, silahsızlandırma anlaşmalarına ve süreçlerine tam bağlı kalmalı, yaptırımlar suçlu şahıs ve sahtekârlar üzerine yoğunlaşmalıdır.
Dünya değişmiştir, dünya bağlantılarında güçlü rol oynamak isteniyorsa ülkeler yönlerini değiştirmeli ve birbirlerine müttefik olmalıdırlar…
2. 2. 2018
Bir yanıt yazın