“DAHA SON SÖZÜMÜZÜ SÖYLEMEDİK” DEDİ

Suriye’nin İsrail’e karşı “Direniş Cephesi”nin ön saflarında yer alması tehdit unsuruydu.
ABD ve İsrail, 2011’de Suriye halkını desteklemek bahanesiyle Esad yönetimine zorluklar çıkardılar…
BM Güvenlik Konseyi’nde, devletleri etnik temizlik, savaş suçları, soykırım ve insanlığa karşı suçlardan koruyan R2P denen sorumluluğu (Responsibility to Protect) esas aldılar.
Çin ve Rusya, Konsey’in “Nüfusun meşru istek ve kaygılarını etkili bir şekilde çözmek” amacına yönelik kararını veto etti.
Giderek Suriye’de bir vekâlet savaşına ve çok büyük bir trajediye yol açıldı…

*

18 Aralık 2015′ te BM Güvenlik Konseyi 2254 sayılı ” Suriye’de ateşkesin sağlanması ve ülkede siyasi çözüme ulaşılması” çağrısı yaptı.
19 Aralık’ta ” Suriye’de barış süreci için yol haritası konusunda ön anlaşma” kararı alındı.
Ardından Suriye rejimi ve muhalif güçler arasında yapılan görüşmeleri yönetmek, ateşkesleri yürürlüğe koymak ve izlemek, çatışmasızlık bölgeleri oluşturmak,
Nihayet tarafları Suriye İç Savaşına siyasal bir çözüm için Viyana’da Barış Görüşmelerine taşımak  üzere Türkiye, Rusya ve İran ile  “Astana Üçlüsü” mekanizması oluşturuldu…

*

Viyana Barış Konferansı’nda, Suriye trajedisinde işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhaliflerin, teröristlerin ve bunları destekleyen ülkelerin paylarını üstlenmeleri,
Böylece yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin hukukî bağlayıcı  bir kararın alınması gerekiyor.

*
Bu noktada ABD, B. Esad’ın ABD ve Rusya arasında müzakere edilecek ara dönemde görevde kalmasını, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleriyle birlikte görevden ayrılmasını öngörüyor.
Rusya Esad’ın mümkün olduğunca uzun süre görevde kalması görüşündedir.
Bu sürecin en bilinen aktörlerinden biri olan Recep Tayyip Erdoğan ise “Eset gitsin”diyor…

*

Nitekim Erdoğan ve Esad bileşkesinde Suriye;
Türkiye’nin bölgesel politikasında yaşadığı meydan okumaların, sıkışmışlığın vücuda geldiği ve berraklaştığı ana alana dönüşmüştür.
Türkiye dış politikası bugün en çetin mücadelesini, en büyük daralmasını Suriye’de deneyimliyor.
Şimdi Suriye, Türkiye dış veya bölgesel politikasının ana gündemini oluşturuyor ve neredeyse tüm enerjisini tüketiyor…

*

Suriye’ye siyasi çözüm getirilmesi için Viyana Barış Konferansı öncesi;
Soçi’de Astana Üçlüsü Zirvesi’nin aldığı karar üzerine 28-29 Ocak’ta Soçi’de yapılacak Suriye Ulusal Diyalog Kongresi;
Yeni bir Suriye Anayasası yanında Suriye trajedisinde savaş suçları işleyerek hukuku ihlal eden tarafların  paylarını üstleneceği bir zamana ilerleyecektir.

*
ABD ve Rusya; uluslararası kukuk çerçevesinde B.Esad ile ilgili görüşlerini mahfuz tutmak kaydıyla, Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne giden yolda;
Ülkedeki iç ve dış muhalefetin ve Kürtlerin de katılımını sağlanması,
Şam’ın meşru izni olmadan uluslararası güçlerin Suriye’de bulunmasının hiçbir nedeninin olmadığı,
Yabancı askerlerin varlığının yalnızca Suriye hükümeti onları davet ettiyse kabul edilebilir bir durum olduğu,
Suriye krizinin çözümüne yönelik hiçbir siyasi inisiyatifin  ülkenin egemenliğini, birliğini ve bütünlüğünü hiçbir halükarda bozmaması gerektiğinde anlaşmış bulunuyor.

*

Bu noktada “Eset gitsin” görüşünde olan Erdoğan’ın bu süreci durdurmak için biricik oyunu ABD karşısına koyabileceği bir “Koz”du…
Nitekim ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde sahip olduğu 30 bin kişilik yerel gücü Türkiye sınırinda ABD üslerinde tutma kararı almasını  bir “Koz” olarak kullandı.
Türkiye sınırlarını  korumanın ve beka sorunu yaşamamanın en iyi yolu, Türkiye’nin dış politikasını oluşturan “Yurtta ve Dünya’da Barış” ilkesi doğrultusunda;
Karşılıklı dostluk ve iyi komşuluk bağlarını güçlendirmek olduğu gerçeği umursanmadı.
Doğrusu Türkiye’nin güvenliği milyarlara mâl olan silahlanmayla, gencecik insanların yaşamı pahasına ve on binlerce aileyi yersiz yurtsuz bırakacak bir savaşla değil karşılıklı müzakere ve işbirlikleri üzerinden sağlanabilirdi…

*

Türkiye’nin bilhassa Obamacare’yi kaldırmak, vergi reformunu teşvik etmek,  Yüksek Mahkemeyi düzenlemek, borsada ekonomik büyüme ve iyimserlik sağlamak, işsizlik oranlarını düşürmek, çekilme doktrini uygulamak ve daha belirleyici bir rol oynamak dahil olmak üzere önemli görevleri yerine getiren,
Ve ilk yıl performansı iyi olarak değerlendirilen Başkan D.Trump’ lı ABD’yi karşısına alması doğru olmamıştır.

*
Şimdi Türkiye, El Kaide terör örgütünün Suriye’deki kolu El Nusra Cephesi’nin farklı cihatçı gruplarla kurduğu Heyet Tahrir el-Şam  adlı çatı örgütünü oluşturan Özgür Suriye Ordusu ile birlikte Afrin’dedir.
Kürtler ileri gözetleme noktalarından ve ilgili mevzilerinden Afrin kentine geri çekilmiş, alandaki bir kaç Afrin köyü TSK’nın eline geçmiştir.
Ancak hâlâ gerçek bir askeri çatışmanın olmadığı, ara sıra sınırları aşan topçu ateşleri ve hava hücumlarıyla yetinildiği ve TSK’nın Afrin kentini almak herhangi bir hazırlık yapmadığı gözlemleniyor.
Erdoğan’ın, ABD ve Rusya’ya Afrin’in  fethedilmeyeceğine dair taahhütte bulunduğu kaydediliyor.

*

Bununla birlikte Türkiye, bir sonraki hedefi Münbiç için başka bir cephe açmış, Afrin’in 32 kilometre kuzeybatısında Azez’e doğru ilerlemiştir.
Bu noktada Erdoğan, ABD Başkanı Trump’a, Kürt güçlerinin batıda Fırat Nehri boyunca herhangi bir ihlalde bulunmayacaklarına dair verdiği taahhütünü hatırlatıyor.
Kürtlerin Münbiç’i tahliye etmesini istiyor.
Gerçek bir ABD eylemi olmaksızın Ankara ve Washington arasındaki diplomatik temasların rengi giderek değişiyor…

*

21 Ocak’ta, Erdoğan’ın  Moskova ile Afrin konusundaki görüşleri ortaya çıkınca,
Bu kez Erdoğan, “Türkiye, Zeytin Dalı Operasyonunda hedeflerine ulaşılıncaya dek bir daha geri adım atmayacak” diyor…

*
Ancak Rusya, Viyana Barış Konferansı yolundaki hedefleriyle  Ankara ile açık bir çizgide bulunuyor:
Rusya 28-29 Ocak’ta Rusya, Türkiye ve İran’ın ortak sponsorluğunda  Soçi’de düzenlenecek Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nde, Suriye’de savaşan Kürtler dahil olmak üzere tüm kesimlerin temsil edilmesini öngörüyor.
Şimdi bu husus Türkiye’nin Afrin’e düzenlediği operasyonla yüksek risk altındadır.
Çünkü Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nin tarafları olan Suriye, İran, Mısır;
Şu dakikada  Soçi’de gündeme gelecek olan yeni Suriye Anayasası taslağında herhangi bir değişiklik istemiyor.

*

Bu sırada ABD medyasında, Pentagon’un Suriye’nin Kuzeyindeki Kürt birliklerinı ve denizaşırı ülkelerde konuşlanan askerlerini FIM-92 Stinger füzeleriyle silahlandırdığına ilişkin haberler geçiyor.
1980’lerin başında hizmete giren Stinger füzesi, en hafif ve mevcut en büyük savaş başlığına sahip, omuzdan bir uçaksavar silah olan MANPADS’ın (Man-portableair -defense systems) en üst düzeydeki silahıdır.
Stinger füzesi pratiğinin avantajlarıyla ABD ordusunun ayaklanma ve yarı-terörist hareketlere karşı kullandığı mükemmel bir silahtır.
Hava saldırılarına karşı üstünlük sağlıyor, uçaklara pota atışları yaparak piyadeye bağımlığı önlüyor.
Şimdilerde Pentagon, birliklerine ve vekil güçlerine Stinger füzelerini kısa menzilli hava savunması ve yeni bir anti-drone çözümü olarak dağıtıyor…

*
Recep Tayyip Erdoğan, “Daha son sözümüzü söylemedik” diyor….
“Re- cep  Tay-yip  Er-do-gan,  Re- cep Tay- yip  Er-do- ğan,
Tür- ki -ye  se-nin- le  gu- rur  du-yu-yor.”

25. 1. 2018

* - fig 25 02 2018 07 08 03

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir