KILIÇ HAKKI
Hüseyin MÜMTAZ
Afrin Harekâtı “Bir gece ansızın” değil ama davul zurna ile başladı.
Türkiye’nin tavrı doğrudur, meşrudur, son derece haklıdır.
Ama geç kalınmıştır.
Özal-Baba Bush zamanında başlayan, İncirlik’ten kalkan Amerikan uçaklarının “patrol”una göz yummamızla vücut bulan “Kuzey Irak” bölgesel yönetimi ile devam eden Kandil-Akdeniz koridorunun “son halkası”dır Afrin.
Bu kadar yıl “ilk halka” olan Barzanistan korumamız altında idi.
Ne değişti de “doğruyu” bulduk ve Suriye kuzeyindeki “terör” koridorunu engellemeye karar verdik?
TSK açık ve net ifade etti; “PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ’a mensup teröristleri etkisiz hale getirmek ve dost ve kardeş bölge halkını bunların baskı ve zulmünden kurtarmak üzere” harekâta başladık dedi.
Kürt terör örgütlerini sayarken alfabenin harfleri yetersiz kalıyor değil mi?
Afrin neden önemlidir?
“Rojava” denilen yer, her üçü de Türkiye ile sınırdaş olan 3 özerk bölgeden oluşur. Bu 3 bölge yekpare bir bütün oluşturmuyor. En batıda Hatay ve Kilis ile komşu olan Afrin Kantonu var. Ortada Kobani Kantonu. En doğuda ise Mardin ve Şırnak ile komşu olan Cezire Kantonu var. Doğu sınırında Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi ile komşu olan bu kantonun nüfusu 1 milyon dolayında.
“Rojava”nın her yerinde Öcalan posterleri ve yerine göre bu posterlerin altında “kendine yandaş” teröristlere eğitim veren Rus yahut Amerikan askerleri var.
Beraber poz verip fotoğraf çektiriyorlar.
Herkesin eli öbürünün cebinde.
İşte onun için Türkiye’nin Afrin operasyonu son derece lüzumlu bir harekâttır. Türkiye, PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ’ın; Irak’tan sonra Suriye’de “de” yapılaşmasına izin veremez.
Afrin’in bir başka son derece “sembolik” önemi daha vardır; Afrin, Öcalan’ın Suriye’ye kaçtıktan sonra PKK yapılanmasını yeniden başlattığı coğrafyadır.
PKK’nın “ana kucağı”dır.
PKK uzun yıllar Baba Esad’ın kanatları altında orada barındı, örgütlendi, kök saldı, dallarını yaydı.
16 Eylül 1998’de Hatay Reyhanlı’ya giden dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş’in, “Sabrımızı taşırmasınlar” çıkışıyla Öcalan’ın Afrin’den İmralı’ya giden “son seyahati” başlar.
Kandil’in “üst düzey” teröristlerinden ve 2012’den bu yana Afrin’i yöneten Suriye Kürdü Bahoz Erdal da Afrinli’dir.
Yukarıda sayılan terör örgütleri halen Afrin dağlarındadır. Buradan Amanos ve Hatay tarafına kolaylıkla geçiş yapabiliyorlar. Bu bölge üsleridir. Afrin harekâtı sonucunda hepsinin Türkiye’ye geçişleri engellenir ve Kürt koridorunun önüne geçilir.
Türkiye haklıdır, harekât doğrudur ama gözden geçirilmesi gereken noktalar da yok değildir.
Amerika’nın her dakika, Rusya’nın ise her gün bir öncekiyle çelişen açıklamalarını bir kenara bırakıyorum ve Çavuşoğlu’nun şu söylediklerine dikkat çekmek istiyorum;
Afrin’e olası müdahalenin Rusya’yla koordineli yapılması gerektiğini ifade eden Çavuşoğlu, “Hava sahasını kullanmak için Rusya ve İran’la görüşüyoruz” diye konuştu.
Uzun yıllar güney komşularımız Irak ve Suriye idi.
Önce Irak’ta Amerika ile komşu olduk.
Demek ki şimdi Suriye’de de Rusya ve İran (ve tabii Amerika) ile.
Rusya, İran ve Amerika ne zaman Suriye’ye geldiler?
Neden geldiler, nasıl geldiler?
TSK, Afrin’e dair yaptığı bilgilendirmede “19-20 Ocak 2018 tarihlerinde PKK/PYD-YPG terör örgütü tarafından Afrin bölgesinden açılan taciz ateşlerine meşru müdafaa kapsamında mukabelede bulunulduğu ve PKK/PYD-YPG terör örgütü mensuplarınca kullanılan barınak ve sığınakların vurulduğu belirtildi” diyor.
Türkiye “meşru müdafaa hakkını” kullanmak için bile “yeni komşuları” “Rusya ve İran ile görüşmek” zorunda mıdır?
Türkiye haklı, doğru ve meşru bir harekât yapmıştır.
Ama biraz tarih okumak da lâzımdır.
Philip Mansel, Nigâr Nigâr Alemdar’ın nefis çevirisiyle dilimize kazandırılan “HALEP” adlı eserinde (Everest Yayınları. Mayıs 2017) şöyle diyor;
“Özellikle Halep kenti, kendi ritmi olan bir şehirdi; kategorilere ve genellemelere meydan okurdu. Çölle deniz, Anadolu’nun dağlarıyla Fırat’ın kıyıları arasındaki konumuyla Halep, Arap ve Türk; Kürt ve Ermeni, Hristiyan, Müslüman ve Yahudiydi. Arapça konuşan ve Müslüman bir çoğunluğu olan Halep, Osmanlı İmparatorluğu devrinde aynı zamanda Fransız kültürü ve Katolik misyonların da merkezi olmuştu”. (Sayfa 15)
“Osmanlı İmparatorluğu’nun Safevî Şahların yönetimindeki İran’la sık sık yaptığı savaşlar sırasında Halep, imparatorluğun bir üssü olarak kullanılmaktaydı. Bu savaşlar Irak’ın kontrolü konusunda bölgesel anlaşmazlıklardan çıktığı gibi, Sünnî Osmanlılarla Şii İranlıların arasındaki nefretten de kaynaklanmaktaydı”. (Sayfa 25)
“Osmanlı otoritesine karşı Hatay’daki yegâne ciddî tehdit 17.yy başlarında Canbulatoğlu Kürt aşiret reislerinden gelmişti. Bu kişiler günümüz Lübnan’ındaki Dürzî liderlerin ataları olan Canbolatlar’dır. Bu aşiretin lideri olan Ali Paşa 1603-1607 tarihlerinde Halep’in otonomisi veya bağımsızlığı için hareket etiğinde, Kudüs için bir Haçlı seferi canlandırma arzusunda olan Toskano Dükü ve onun Aziz Stephen tarikatı kendisini teşvik etmiştir. Yabancı müdahalelerine karşı olmak şöyle dursun, çoğu zaman yerel liderler bu müdahaleleri kendileri başlatmaktaydı. Toskana Dükü’yle temasta olan İran Şahı Abbas’ın da Halep’i ve bir Akdeniz limanını ele geçirme planları vardı”. (Sayfa 27)
İran, Dürzî Kürtler, Fransız kültürü, Katolik Misyonlar, Toskano Dükü, Aziz Stephen Tarikatı ve Kudüs için Haçlı seferleri ha?
İsimler ve asırlar değişse de hedef demek aynı kalıyor.
Hepsi kılık değiştirerek yine asırlar önceki hedefler için Türk’ün karşısında.
Şah Abbas’dan bu yana İran’da ve Kürt Ali Paşa’dan bu yana Kürtler’de değişen bir şey yok.
HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Van Milletvekili Nadir Yıldırım imzasıyla HDP Parti Meclisi üyeleri, il ve ilçe başkanlıkları, kadın ve gençlik meclisi ile milletvekillerine gönderilen “bilgi notu”nda
şöyle dendiğini biliyor muydunuz?
“Efrin işgal girişimine karşı barışı ve halkların birlikte yaşam iradesini savunmak amacıyla yerellerimizdeki savaş karşıtlarıyla birlikte pazar ve pazartesi tüm gücümüzle kitlesel basın açıklamaları ve yürüyüşler yapılmalı, hükümetin ve destek veren partilerin savaşçı politikalarına karşı protesto gösterileri düzenlenmelidir. Bu işgal girişimi sürdükçe asla durmayacağız. Kobane’yi savunduğumuz gibi Efrin’i de savunacağız. Efrin’e saldırı tüm Kürtlere saldırıdır. Efrin’e saldırı Amed’e, Kerkük’e, Mahabat’a saldırıdır. Bu duruma asla sessiz kalınmamalıdır. Halklarımızı sokağa sesini yükseltmeye ve demokratik tepkisini vermeye çağırıyoruz.”
Bu nasıl bir cürettir, nasıl bir ihanettir?
Türk Tankları dün akşam itibariyle Cilvegözü’nden Suriye’ye girdiler.
TSK, diğerlerinin yanında; hareket halindeki bir tankın yüz metre yanına yanaşmaya çalışırken “etkisiz hâle getirilen” PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ’lıların sayısını ayrıca açıklarsa memnun olacağım.
Meslekî merak işte!
Silâh arkadaşlarımın kılıcı keskin olsun. 21 Ocak 2018
Bir yanıt yazın