Değişik zamanlarda yapılan istatistikler ve kamuoyu yoklamalarında okumayı pek sevmeyen bir toplum olduğumuz ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de basılan kitap, dergi, gazete tirajlarının düşüklüğü okuyucu sayısının azlığı, istatistikleri doğrulamaktadır. Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür. Yani doğal olarak “İnsan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır” gerçeğinden hareketle bilgi sahibi olmadan değerlendirme yapılamadığından bilgiye ihtiyaç vardır. Bilgi nerededir? Yazılı eserlerdedir. Bilgi edinmiş ve unutmuşsanız balık hafızası, düşünemiyorsanız karga beyinli olmaya mahkumsunuz. Biraz gerilere gidelim. Yıl 1964 Kıbrıs’ta gerginlik yaşanmaktadır. Türkiye hakkı olan soydaşlarını korumak için harekete geçmiştir. ABD Başkanı, o zamanın Başbakanı İsmet İnönü’ye ünlü mektubunu gönderir. Özetle elinizdeki silahlar Nato silahıdır, Kıbrıs’ta kullanamazsınız diyerek tehdit eder. İsmet İnönü “Yeni bir dünya kurulur. Türkiye de o dünyada yerini alır.” Diyerek basına açıklama yapar. Yeni bir dünyanın kurulacağını, Lozan gibi bir deneyimi olan kurt politikacı 58 yıl önce öngörmüştü. O zamandan bu tarafa köprülerin altından çok sular aktı ama yeni dünya düzeninin kurulacağı asla rafa kalkmadı ve bugünlere gelindi. Geçmişin liderlerine ayyaş damgası vuranlar on yıl bile önlerini göremediler. Hayatını savaş meydanlarında geçirmiş zaferler kazanmış büyük deha ATATÜRK Türkiye’nin geleceğini görmüş, sağlam temellere dayanan devlet kurmuştur. 1923 de bu tarafa yaşamakta olan devletin bir gün dincilere halk tarafından teslim edileceğini bilmiş ama, o kadar da olmaz diyerek onlara yaşama hakkı vermiştir. Onlar ki bu gün Atatürk adına, eserlerine, cumhuriyetine tahammül edemiyorlar. Sözlerini duvarlardan kazıtıyor, devrimlerini kötülüyor, ölüsüne hakaret ediyor, cumhuriyet rejimini ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.
Türkiye’nin geleceğini belirleyen Sykes-Picot ve Sevr Anlaşmaları günümüzde nereye geldiğimizin ilk belgeleridir. Unutmayalım: Batı planlarını bizim gibi günü birlik yapmıyor. Yüz-yüze elli yıl sonrasına göre yapıyor. Türkiye o günlerde belirlenen hedefler doğrultusunda parçalanmaya çalışılıyor. Ama İsmet İnönü’nün deyimi ile yeni bir dünyanın kurulacağı ve Türkiye’nin de yerini alacağı bir gerçektir. Yerini nerede ve nasıl alacak tartışılan konu budur. Yeter ki biz hafızamızı ve bilgimizi tazeleyelim. Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşaması için neler yapılmış, neler yapılmalıdır ona kafa yoralım.
Sykes-Picot Anlaşması, 29 Nisan 1916’da Kut’ül Ammare Kuşatması sonrasında İngiliz kuvvetlerinin Osmanlı Ordusunca bozguna uğratılmasını takiben 16 Mayıs 1916 de İngiltere ve Fransa arasında yapılmış, Rusya tarafından onaylanmıştır.
Sevr Antlaşması, İmparatorluğu İtilaf Devletleri Fransa İtalya Japonya Birleşik Krallık Diğer İtilaf Devletleri arasında 10 Ağustos 1920 de imzalanmıştır. Her iki anlaşma o gün ve gelecekte Türkiye topraklarının nasıl ve kimler arasında paylaşılacağının belgesidir. Merak edenler sanal ortamda her iki anlaşmanın detaylarına ulaşabilirler. Lozan anlaşması sonrasında bu gün geldiğimiz nokta burasıdır. Türkiye var olmak veya yok olmak mücadelesi vermektedir. Kayalık, adalık derken Yunanistan irili ufaklı yirmiye yakın adacığı işgal etti, sesimizi çıkaramadık. Şimdiden toprak koparmaya başladılar bile.
GELELİM GÜNÜMÜZE
Türkiye komşuları ile ilişkilerini bozmuş, ABD ve AB ülkeleri tarafından güvenilmez bir ülke olarak tanımlanmaktadır. Geçmişte Türkiye’nin uzun yıllara dayanan mücadelesi sonucu katılmış olduğu kuruluşlardan ya çıkarılmakta ya da görmemezlikten gelinmektedir. Suçu hep başkalarına atarak kendimizi avutuyoruz. Asıl suçlu biziz. İnsanımıza saygımız yok, millet kavramını tanımıyoruz. Ayrışmış ve ayrışması keskinleşmiş bir topluluk olduk. Halk olarak hükümete güven duyulmuyor. Hükümette aynı şekilde halka (yandaşları dışında olanlara) güven duymuyor. Totaliter ve gittikçe acımasız, sertleşen bir tutum içine giriyor. Haksızlık, hukuksuzluk örnekleri sergiliyor. Ordusu, güvenlik güçleri olan Türkiye’de illegal olarak oluşturulan sivil militarist güçlerin oluşmasını sağlıyor. ÖHO-Özel Halk Ordusu adı verilen bu kuruluş liderinin açıklamaları tüyler ürpertici. İrtica hortlamış, eğitim dini temeller üzerine oturtulmuş, halk dinci politikalar üzerine şekillendirilmiştir. Hak, hukuk, özgürlük kavramları sadece yandaşlara geçerli olup, olmayanlar için böyle bir hak yoktur. Eleştiren, doğruları söyleyen vatanseverler susturulmuş hapse atılmış, korku imparatorluğu yaratılmıştır. Suriye bataklığında ve terör örgütlerinin tehditleri altında ezilip gidiyoruz. Ülkede gelecek görmeyenler, yaşamsal ortamın bozulmasından rahatsız olanlar ülkeden çekip gittiler. Beyin göçü yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor. Eğitim çökmüş, adalet çökmüş……..
Dünya ise bizi seyrediyor. Aç kurtlar ellerini ovuşturuyor. Türkiye yıkılsa da Sevr anlaşmasını uygulayalım diye sabırsızlıkla bekliyor. Kürt, Ermeni devletlerinin kurulması ve Yunanistan’a Anadolu topraklarının verilmesi vaadleri var. Dört tarafımız ateş çemberi içinde. Ekonomik terör ise her geçen gün can acıtmaya devam ediyor. Enflasyon ve işsizlik kitleleri fazlasıyla rahatsız ediyor. Özetle kendimize kendimizden başka dost yok. Siyasi iktidar gittikleri yolun yanlış olduğunu anlamamakta ısrarcı olmadan tüm kesimleri bir arada tutacak tedbirleri almaya acilen geri dönmeli ve uygulamalıdır. Ufak bir kıvılcım dış güçlere bile bölünmemiz için fırsat vermeyecek kendimiz içten bölüneceğiz. Uyarımızdır siyasiler Türk ulusu kavramına süratle sahip çıkarak, baskıcı tüm yasaları iptal ve demokratik, laik Cumhuriyeti tesis ederek huzura kavuşmamızı sağlamak zorundadır. Aksi halde gemi battığında unutulmasın ki yandaşlarda batacaklar. Birlik olmak zorundayız, kardeşçe bir arada yaşamak zorundayız. Hoşgörü sahibi bir ulusuz, yeter ki yöneticiler de aynı özelliklere sahip olsun ve benimsesinler. Kısa zamanda bütün sıkıntılardan kurtulmanın yolu birlik ve beraberlik ruhunun geri gelmesi, barış tohumlarının yeşermesini umuyoruz.
Bahattin Ayhan
20.01.2018
Yazıları posta kutunda oku