CHP’nin yeni İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun geçmişte paylaştığı sözde Ermeni soykırımı iddialarını kabul eden tweeti çok fazla tepki almıştır. Bu tweet en fazla ASALA tarafından şehit edilen Türk diplomatlarının ruhlarını rahatsız etmiştir. Kaftancıoğlu, 24 Nisan 2012 tarihli gönderisinde “Tarihte Bugün: Ermeni Soykırımı başladı. Katledilen Ermeni vatandaşlarımızı anıyoruz, 19:15’te Taksim’de” ifadelerini kullanmıştır.
Acaba Kaftancıoğlu bu tweeti atarken ASALA tarafından şehit edilen diplomatlarımız aklına gelmiş midir? Yurt dışındaki Türklere yönelik Ermeni terör örgütü ASALA’nın saldırıları, 1973 yılında başlamıştır. Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir ASALA teröristleri tarafından 27 Ocak 1973 tarihinde şehit edilmişlerdir.
ASALA, PKK terör örgütü ortaya çıkana kadar 21 ülkenin 38 kentinde 39’u silahlı, 70’i bombalı, biri işgal olmak üzere 110 eylem gerçekleştirmiş, 42 diplomatımızı şehit etmiştir. Onlardan biri, Eskişehir İTİA’nin hocalarından Prof. Yusuf Binatlı’nın eşinin kuzeni, 4 Temmuz 1994 tarihinde Atina’da şehit edilen Atina Büyükelçiliği Müsteşarı Haluk Sipahioğlu’dur. Sipahioğlu, Paris’te 1980’li yıllarda OECD Büyükelçiliğimizde görev yaparken benim oda arkadaşımdı.
Kaftancıoğlu Hocalı’da Ermeniler tarafından soykırıma uğratılan Azeri Türklerini de unutmuş gibidir. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin resmi açıklamasına göre 1992 yılının 25 Şubatını 26 Şubata bağlayan gece Hocalı kasabasında 83 çocuk, 106 kadın ve 70’den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 Azeri Türkü öldürülmüş, 487 kişi bu saldırıda ağır yaralanmış, 1275 kişi rehin alınmış, 150 kişi kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başlarının kesildiği görülmüştür.
Eski ASALA (Ermeni terör örgütü ASALA’nın askeri kanadının 1981 yılında Güney Kıbrıs’a geçtiğini Kuznetsov açıklamıştır) eylemcilerinden Monte Melkonian Hocalı’ya yakın bölgede Ermeni askeri birliklere komutanlık yapmış ve katliamdan bir gün sonra Hocalı çevresinde gördüklerini günlüğünde anlatmıştır. Melkonian’ın ölümünden sonra Markar Melkonian kardeşinin günlüğünü Benim Kadeşimin Yolu (My Brother’s Road: An American’s Fateful Journey to Armenia, I. B.Tauris,2005) isimli kitapta Hocalı katliamı için şunları yazmıştır: “Hocalı stratejik bir amaç olmasından başka aynı zamanda bir öç alma eylemiydi.”
Büyük Ermenistan idealistlerinden ve İnterpol tarafından tüm dünyada aranan Zori Balayan 1995 yılında yayınlanan Ruhumuzun Canlanması (Heaven and Hell, Los Angeles 1997, Yerevan 1995) kitabında (s. 260-262) Hocalı’da soykırımın yapıldığını şöyle itiraf etmiştir: “Arkadaşımız Haçatur’la ele geçirdiğimiz eve girerken askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Türk çocuğunun bağırışları çok duyulmasın diye, Haçatur çocuğun annesinin kesilmiş memesini çocuğun ağzına soktu. Daha sonra 13 yaşındaki Türk’e onların atalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Başından ve karnından derisini soydum. Saate baktım, Türk çocuğu yedi dakika sonra kan kaybından öldü. İlk mesleğim hekimlik olduğu için hümanist idim, buna rağmen Türk çocuğuna yaptığım bu işkencelerden dolayı kendimi rahatsız hissetmedim; ruhum halkımın yüzde birinin bile intikamını aldığım için sevinçten gururlandı.
Haçatur daha sonra ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğradı ve bu Türk’le aynı kökten olan köpeklere attı. Akşam aynı şeyi üç Türk çocuğuna daha yaptık. Ben bir Ermeni vatansever olarak görevimi yerine getirdim. Haçatur da çok terlemişti, ama ben onun gözlerinde ve diğer askerlerimizin gözlerinde intikam ve güçlü hümanizmin mücadelesini gördüm. Ertesi gün biz kiliseye giderek 1915’te ölenlerimiz ve ruhumuzun dün gördüğü kirden temizlenmesi için dua ettik. Ancak biz Hocalı’yı ve vatanımızın bir parçasını işgal eden 30 bin kişilik pislikten temizlemeyi başardık.”
Yukarıdaki satırlar, Ermenilerin bir insanlık suçu işlediğinin itirafıdır.
Kaftancıoğlu gelen tepkiler üzerine tweetini savunmuştur: “Ben bu topraklarda bir hak savunucusu olarak, ‘Kimi sorunları vardır ya da yoktur diyerek kavramlar olarak çözemezsiniz’ diye düşünüyorum. İddia edildiği gibi ‘Soykırım vardır, yoktur’ diyerek çözülemez diye düşünüyorum. Benim katıldığım yürüyüşün adı Ermeni Soykırımı yürüyüşü. Ben de ondan dolayı o paylaşımı yaptım. Biz linç kültürünün bu kadar yaygın olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bizim hep birlikte karşı çıkmamız gereken bu. Sahte tweetlerle bizi hedef gösterdiler.” Kaftancıoğlu, “O yıllarda ‘Ermeni Soykırımı’na ilişkin yürüyüş yapıldığına dair bir tweet atmıştım. Ancak diğer tweetlerin bana ait olup olmadığını arkadaşlarımız araştırıyor” demiştir.
Kaftancıoğlu sözde Ermeni soykırımının yapıldığını iddia ederken, Fransız yazar Yves Benard Aralık 2017’de Fransa’da yayınlanan kitabında “Ermeni soykırımı yoktur” görüşünü savunmuştur. Benard, incelediği tüm belgelerin sözde Ermeni soykırımı iddialarını çürüttüğünü belirtmiştir: “Soykırım yoktur, iki taraf içinde katledilmişler vardır. Şuna ikna oldum ki aslında Türkler, Ermenilerden daha fazla katliam kurbanı olmuştur.” Kitap, Pantheon Yayınevi tarafından Türk-Ermeni Görüş Ayrılığına Yeni Bakış (Divergences Turco-Armeniennes) adı altında basılmıştır.
Benard, Türkiye’yi gezerek araştırma yapmış ve Türk toplumu hakkında adalet yerini bulsun dileğinde bulunmuştur: “Bu kitabı yayınlatmakta çok zorlandım. 2009 yılında çıkardığım ilk kitap sadece bir hafta raflarda kalabilmişti. Çünkü yayın evi üzerinde çok büyük baskı vardı. Korktular ve yayını durdurmaya karar verdiler. Şimdi, öyle görünüyor ki artık daha kolay yayınlanabilecek bir konu. Bu sefer çok kolaylıkla bir yayın evi buldum. Oysaki ilk kitabım için en az 60 yayın eviyle irtibata geçmiştim. O dönemde yayın evlerinin yarısı olumsuz cevap vermiş, diğer yarısı ise cevap vermeye bile gerek duymamıştı.”
Kitap hakkındaki değerlendirme şöyledir: “Bu belgeler, uzun söyleşilerden çok gerçek anlamda olayların nasıl gerçekleştiğini, anlaşılır ve açık bir şekilde sizlere aktaracaktır. Belgeler; diplomatlar, gazeteciler, subaylar, din adamları ve teröristlerin açıklamaları ve de Fransızlar tarafından Ermeniler lehine yorumlanan Türk-Ermeni trajedisine farklı bir bakış açısı getirmektedir. Onların görüşlerine inanmak kolaydır. Oysa gerçekleri kabul ettirmek çok daha zordur. Birinci Dünya Savaşı başladığında, her yerde ölümün ve acının hüküm sürdüğü bir dönem başlamıştır. Türkiye her tarafta kuşatılmış durumdadır ve savaşabilecek durumda olan erkekler, kadınları, çocukları ve yaşlıları geride bırakarak savaşa çağrılmışlardır. Ermeni milisler, isyan ederek savunmasız sivillere karşı korkunç, acımasız ve barbarca bir imha gerçekleştirmişledir.
Tasniflenmiş ve güvenilir bir arşivden desteklenen bu kitap, Türk-Ermeni çatışmasının az bilinen bir gerçeğini gün yüzüne çıkartmıştır. Ermenilerin sorumlu olduğunu gösteren belgeler, karanlık bir tarih sayfasını gözler önüne sermektedir. Fransız ders kitaplarının önemli bir gerçeği gözden kaçırdığına inanan Yves Bénard, belgeler için önemli bir araştırma gerçekleştirmiştir. Türkiye’yi inceleyerek ve çok sayıda araştırma yaparak, adaletin ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur.”
Kaftancıoğlu bir diğer paylaşımında “Devlet katil değil, seri katil” demiştir. Bu paylaşım da kabul edilemez.
Geçmişte bir hanım gazeteci devlete katil dememiştir ama “Bu ülkenin adının Türkiye olması belki yanlış bir şey. Belki Anadolu Halklar Cumhuriyeti olsaydı, ona göre düzenleme yapılacakt” açıklamasıyla Sovyetler Birliği’ne atıfta bulunulmuştur. Sovyet, Rusça’da tavsiye, meclis, kurul, komite, şura anlamlarına gelir. Savetskiy Sayuz ise Sovyetler Birliği, diğer bir deyişle Meclisler Birliği ya da Birleşmiş Meclisler demektir. Bu hanım gazetecinin Anadolu Halklar Cumhuriyeti tanımlamasıyla aklından geçen Anadolu Sovyet Halkları Birliği Cumhuriyeti olsa gerektir. Bir diğer hanım gazeteci ise “Türk bayrağı demeyi artık tartışmamız lazım. Eğer herkesin aidiyet hissetmediği bir sembolse, TÜRKİYE BAYRAĞI demeyi öngörüyorum. Türkiye bayrağı ya da Demirtaş’ın dediği gibi DEVLET BAYRAĞI dememizi öngörüyorum.”
Bu durumda “Devlet katil değil, seri katil” diyen Kaftancıoğlu, diğer kutupta yer alanlarla aynı paralele düşmüş olmuyor mu? Kaftancıoğlu’nun büyük önder Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nden (1927) haberi yok mu? Sözün nereye gittiğini düşünmeyenler acaba “gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde” olabilirler mi?
Ahmet Hakan bugünkü yazısında bu durumu çok güzel açıklamış: “ERMENİ meselesinde… HDP meselesinde… Mustafa Kemal’in askerleri meselesinde… Devlet meselesinde… Kendi partisinin tabanının duyarlılıklarından bile bu kadar uzak düşmüş birinin, İstanbul’un genelinde partisinin oylarını nasıl artıracağını biri bana izah edebilir mi? Görüşlerin HDP’ye yakınsa… HDP’yi kendine daha yakın görüyorsan… HDP ile daha paralel düşünüyorsan… Gidersin HDP’de siyaset yaparsın.
CHP’de ne işin var?”
Bu tespite acaba itiraz etmek mümkün mü?
Yazıları posta kutunda oku