Birleşmiş Milletler (BM) pek çok ülkeyi hayal kırıklığına uğratmıştır.
Bu olumsuz imaj, BM’nin tehlikeli bir gidişat gösteren muhtelif krizler karşısında siyasi bir aktörden ziyade bir izleyici görüntüsü çizmesinden kaynaklanıyor.
Bir kural işliyor ve bir kere üstünlük sağlayan bir güç kendi gücünü başka devletlerle paylaşmak istemiyor.
İşte ABD; SSCB’nin çöküşünden sonra lehine oluşan düzenin korunması için Rusya ve Çin gibi rakip devletlerin statükoyu delecek davranışlarını istemiyor.
Onlar da bu duruma tahammül edemiyor ve revizyonist davranarak mevcut statükoyu değiştirmek istiyor…
Eski dünyayı düzenleyen NATO, IMF, Dünya Bankası ve AB gibi gerek ekonomik gerek siyasi kuruluşlarla uluslararası sistemin yeniden düzenlenmesini,
Böylece bugünün paylaşım kavgasının karşılıklı olarak “paylaşımın dengelenmesi”ne dönüştürülmesi için ellerinden geleni yapıyorlar.
*
Mesela Rusya; Suriye’de terör örgütlerinin tasfiyesi ardından düzenlenecek Cenevre Barış Konferansı’nda,
Suriye trajedisinde işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhaliflerin, teröristlerin ve bunları destekleyen ülkelerin paylarını üstlenmelerini,
Böylece yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınması gereğine dikkat çekiyor.
Suriyelilerin ülkelerinde nasıl yaşamak istediklerini müzakere etmelerini,
Barış Konferansı toplanır ve bu sistematik işlerse, elde edilecek sonucun BM merkezinde uluslararası hukukun üstünlüğüne işlenmesini ve yeni bir küresel statünün oluşturulmasını istiyor.
*
Nitekim Rusya, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı ” Suriye’de ateşkesin sağlanması ve ülkede siyasi çözüme ulaşılması” çağrısı,
2015 sayılı ” Suriye’de barış süreci için yol haritası konusunda ön anlaşma” kararı doğrultusunda;
Suriye devlet kurumlarının uluslararası kriterlere göre ıslah edilmesi: Ordunun yapılandırılması: Savaştan zarar görenlerin desteklenmesi :Mültecilerin geri dönüşü için uygun
şartların hazırlanmas : Suriye’nin toprak bütünlüğünün ihlâl edilemeyecek şekilde korunması : Her türlü dış müdahalenin reddi :Demokratik bir hükümetin oluşturulması:
Geçiş dönemi güvenliğinin sağlanması: İntikam almaya dönük eylemlerin önlenmesi başlıklarında yürütülecek Cenevre Barış Konferansı’nın alt yapısını oluşturuyor.
*
Bu konuda ABD ile uluslararası hukuk temelinde işbirliği yapıyor.
Cenevre Barış Konferansı öncesinde Soçi’de 29-30 Ocak’ta yapılacak Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne hazırlanıyor…
*
Ancak ABD’nin, Cumhurbaşkanı B. Esad’ın ABD ve Rusya arasında müzakere edilecek ara dönemde görevde kalması, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleriyle birlikte görevden ayrılması yönündeki görüşüyle, Rusya’nın Esad’ın mümkün olduğunca uzun süre görevde kalması ısrarı;
İki ülke arasında BM’nin yeniden organizasyonu konusuna dokunuyor.
O nedenle iki ülke arasında ciddi bir anlaşmazlık oluşmuştur.
Bu yüzden ABD, Rusya’nın çözüm sürecindeki rolünde Suriye’de diyalog kurulmasına yönelik Diyalog Kongresi gibi ilkeli ve kapsamlı bir etkinliği düzenlemesini iyi karşılamıyor.
*
Nitekim son zamanda Washington’da, Suriye ve Cumhurbaşkanı B. Esad’ın siyasi geleceği konusunda üst düzeyli ve geniş kapsamlı değerlendirme toplantıları yapılıyor.
Toplantılara Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya ve Hindistan temsilcileri katılıyor.
Bu toplantılarda savaştan barışa Suriye’ye liderlik eden Rusya Devlet Başkanı V.Putin’in planlarına itiraz edecek;
ABD tarafından yönlendirilen Suriye ve Esad’ın gelecekteki rolü için rejimin şeklini belirlemek üzere birleşik bir ABD/Avrupa/Asya politikasının uygulanmasına çalışılıyor…
*
Yine de Rusya, Suriye’deki gelişmeler üzerinde etkisi olan tüm uluslararası ve bölgesel aktörleri Diyalog Kongre’sini desteklemeye çağırıyor.
*
Bu noktada Suriye Ulusal Diyalog Konferansı’nı tertipleyen Rusya ve İran ile birlikte Astana üçlüsünü oluşturan AKP Genel Başkanı Erdoğan,
Daha bir kaç gün önce Elize Sarayı’nda görüştüğü Fransa Cumhurbaşkanı E.Macron ile birlikte hedef tazelemiştir.
“Bizim hedefimiz Esed’li bir çözüm değildir. Bizim hedefimiz Esed’siz ve Suriye halkının kendi demokratik iradesiyle bir seçimi gerçekleştirmektir. Bizim buna yardımcı olmamız lazım” açıklaması henüz çok yenidir.
*
Suriye Devlet Başkanı Esad’ın R T. Erdoğan ile ilgili kanaatini ise;
“Şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder. Çok şey satın alıp satarak Arap ve İslam arenasında kendilerine yer bulmaya çalıştı. Efendilerinin kendilerine biçtikleri rolü aşıp, kendilerine izin verilenin çok ötesine gitti. Bu rolden geri adım atması gerekiyordu ama Suriye’nin rolünde ısrar etmesi sıkıntı yaratmıştır. Bu nedenle Suriye davası, o’nun için sıkıntı yaratan ölüm kalım meselesi haline gelmiştir” ifadesi belirliyor.
*
Nitekim Erdoğan ve Esad bileşkesinde Suriye; Türkiye’nin bölgesel politikasında yaşadığı meydan okumaların, sıkışmışlığın vücuda geldiği ve berraklaştığı ana alana dönüşmüştür.
Türkiye dış politikası bugün en çetin mücadelesini, en büyük daralmasını Suriye’de deneyimliyor.
Irak’la birlikte Suriye, Türkiye dış veya bölgesel politikasının ana gündemini oluşturuyor ve neredeyse tüm enerjisini tüketiyor…
*
Son olarak ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde sahip olduğu 30 bin kişilik yerel gücü Türkiye sınırinda ABD üslerinde tutma kararı alması,
Ulusal güvenlik gerekçeleriyle Suriye topraklarında bulunan Erdoğan’ın tezlerini sıkıntıya sokmuştur.
Erdoğan, bu 30 bin kişilik gücün müttefiki ABD’nin nezaretinde ve Türkiye’nin dış politikasını oluşturan “Yurtta ve Dünya’da Barış” ilkesi doğrultusunda;
Türkiye’nin de ulusal güvenlik gerekçelerini birlikte koruyabilme olasılığını hesaba katmadan durumdan vazife çıkarmış;
Doğrudan doğruya ABD’yi Türkiye’yi karşısına almakla itham etmiştir.
*
Rusya ise ABD’nin Suriye’de ‘Sınır Güvenlik Güçleri’ kurma kararını;
Rusya’nın Suriye çıkarları doğrultusunda ve ABD ile ortaklığı esasında ama Batı’ya karşı kullanmakta olduğu Türkiye’yi de ürkütmeyecek bir söylemle eleştirmekle yetinmiş,
ABD’nin bu kararının Suriye’nin bölünmesine yol açabileceğine dikkat çekerken,
Türkiye’ye İdlib’de gözlem noktaları yerleştirme sürecini hızlandırma çağrısı yapmış ama Afrin’de de ateşkesin gerekliliğine dikkat çekmiştir.
*
Türkiye’nin İdlib çatışmasızlık bölgesindeki rolü;
Suriye yönetimiyle işbirliği yolu çizerek çatışmaların bitmesine çaba göstermek: İdlib’teki yönetimi silahlı terör gruplarından alarak sivil idareye devretmek: Radikal unsurları elimine etmek : Çatışmasızlığı denetlemek : Sonra güvenliği yerel polis güçlerine bırakmaktır.
*
Nitekim İdlib’te ateşkesin devam etmesini sağlamak üzere Türk askeri güçleri Reyhanlı’da konuşlanmış bulunuyor.
Ama İdlib’te şu anda etkin güç 2016 Temmuz’da El Kaide’den ayrıldığını açıklayan fakat Ocak’ta yeniden El Kaide’ye bağlılık ile Suriye’deki varlığını bildiren İslamcı Cihatçı El Nusra Cephesi’dir.
Üstelik El Nusra Cephesi farklı cihatçı gruplarla kurduğu Heyet Tahrir el-Şam adlı çatı örgütle birlikte Türkiye’nin himayesinde Özgür Suriye Ordusu ile işbirliği yapıyor.
En fenası Türk Silahlı Kuvvetleri bu terörist gruplarla birlikte İdlib çatışmasızlık bölgesindeki yönetimi silahlı terör gruplarından alarak sivil idareye devretmeye çalışıyor!
Bu örgütlerin Afrin’e saldırılarını planlıyor…
*
ABD’nin bütün teröristlerin ayıklanıncaya kadar bölgede kalacağı açıklaması yapılırken,
Başbakan Binali Yıldırım, İl Emniyet Müdürleri toplantısında;
“Terörle mücadeledeki kararlılığımızı bütün dünya ülkelerinin açık ve net olarak görmesini istiyoruz.
Özellikle Suriye’de İŞİD’ten temizlenen alanların başka terör örgütüyle doldurulmasını asla kabul edemeyiz.
Amerika’nın Suriye’deki uygulamaları, müttefiklik hukukuna terstir, yanlıştır.
Amerika, bölgenin geleceği konusundaki kafa karışıklığını kaldırmalı, tavrını Türkiye ile hukukunu düzeltmekten yana kullanmalıdır” diyor.
*
Yani Erdoğan, hâlâ “Esed gitsin” diyor…
*
Suriye ise BM Daimi Temsilcisi Beşşar el Caferi’nin “Suriye jeopolitik konumu ve durumu sonucu daima tehditlerle karşı karşıya geliyor. Yaşanan olayların iç sorunlarla ilgili bir boyutu olsa da esas neden bazı Arap ve Batılı ülkelerin İsrail’in çıkarlarına hizmet edecek tutum ve politikalarıdır. Bunlar İsrail’e yaranmak için “Suriye Dostları” yalanı ardına gizlenmiş Suriye’ye düşman diplomatik hareketleri ve terörü desteklemişlerdir.
Teröristleri gönderdiler, finanse ettiler. Suriye’de yaşanmakta olan insani durumu ticarete dönüştürdüler” ifadesi noktasındadır…
Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdad, “Türkiye’den Afrin’e yapılacak bir askeri operasyon Suriye’ye karşı bir saldırı eylemi sayılacaktır” diyor.
19. 1. 2018
Bir yanıt yazın