AKP, bir hedefin, bir amacın peşinde… Bir şeriat devleti kurmak istiyor…
Taa Atatürk’ün zamanından bu yana, onların ataları, dedeleri de aynı yolun yolcusuydu. Bu nedenle her iktidar döneminde ellerinden geleni artlarına koymadılar.
İsyanlar çıkardılar, kalkışmalar gerçekleştirdiler.
İleri olan, çağdaş olan, bilimsel olan ne varsa; kişi, kurum, üniversite, öğretmen, politikacı, onun karşısına çıktılar… Onunla mücadele ettiler.
İnsanların kellelerini kopardılar. Kurşunlara dizdiler. Astılar, kestiler mapusanelere doldurdular…
Kubilaylar, Uğur Mumcular, Muammer Aksoylar, Deniz Gezmişler, Ahmet Taner Kışlalılar, Hablemitoğulları ve daha burada sayamayacağımız yüzlerce vatansever…
İktidara geçtikleri 2002’den beri, şu 15 yıllık dönemde sanayiyi, tarımı, eğitimi, kültürü, sanatı bitirdiler.
Liseleri imam hatiplere dönüştürdüler. İlerici, aydın Atatürkçü üniversite yöneticilerini, dekanları, rektörleri görevlerinden aldılar, bazılarını dört duvar arasına attılar.
Din sömürüsü ve hurafelerle halkı düşünemeyen; doğruyu, yanlışı birbirinden ayıramayan sürüler haline getirdiler.
Mazotun 5 lira olduğunu bilen çiftçi, “geçinemiyorum” diye ağlayan emekli, taşeronluktan kurtulmaya çalışan işçi yine gidip oyunu AKP’ye verdi…
Adam, girmediği tünele, geçmediği köprüye para ödüyor, her gün bir can kaybediyor, 6 ay sonrasına ameliyat günü alıyor yine de gidip oyunu AKP’ye veriyor…
Elbette bunda muhalefet rolünü hakkıyla yapamayan ve sonradan da bütünüyle iktidar partisinin yaması haline gelen Devlet Bahçelilerin, ana muhalefet partilerinin rolü de büyük…
Haksızlıklar, hukuksuzluklar karşısında herkes sustu. Direnmedi, karşı çıkmadı. Olanları sineye çekti. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, evde evladı ayal var” dedi.
Hatta bir kısmı kendinin daha çok dindar, daha çok türbancı, daha çok tarikatçı olduğunu kanıtlama yarışına girdi.
“Tarikatlardan, cemaatlerden, şeyhlerden, şıhlardan zarar gelmez, yeter ki politikaya bulaşmasın” dedi.
“Yapmayın, etmeyin, gittiğiniz bu yol, yol değil. Adam Şeyh, şıh, tarikat, cemaat militanı olur da politikaya girmez mi?” diye 2004’lerden bu yana, liderlere açık mektuplar yazdık, eleştiriler yönelttik. (Tümünün de belgesi arşivimde mevcut.)
Bizi kös dinler gibi dinlediler… Sadece gülümsediler.
Ama siyasal İslamcılar hiç beklemediler, hiç ara vermediler… Durmadan çalıştılar. Yeni yeni planlar yaptılar, tertipler düzenlediler… Üniversitelere politikayı soktular, yandaşlarını doldurdular. Bu kurumları bilim yuvası olmaktan çıkarıp, ilahiyat fakültelerine benzettiler.
Gele gele geldik kara faşizme, tek adam yönetimine ve günümüzün OHAL yıllarına.
Cumhuriyet ürünü kuruluşların, fabrikaların, zenginliklerin altından girip üstünden çıktılar, haraç mezat sattılar.
Milli yiyeceğimiz aşurenin yapımında kullanılan tüm malzemenin dışarıdan ithal yoluyla ülkemize getirilmesine ve saman ithaline rağmen, Başbakan Yıldırım, gözümüzün içine baka baka, aklımızla alay eder gibi, hala “Türkiye’nin gelişmesi dünya hızının üzerinde” diyebiliyor…
Her taşın, her tertibin altından onlar çıktılar… Ama yaptıklarını genellikle inkâr ettiler. Üzerlerine almadılar.
Saçmalık, hurafe, cahillik başını aldı gitti…
Nuh’un cep telefonu ile oğluyla konuştuğunu ileri süren öğretim görevlileri türedi. Bu hocaya göre, Nuh Peygamber ayrıca gemiden “Uçan bir araç”, İHA (İnsansız hava aracı) göndermiş… Gemi de nükleer enerji ile çalışıyormuş…
AKP Gençlik kolları başkanı ise bilime, bu kadar kanıta, görsele rağmen “Dünyanın yuvarlak olması mason uydurması, dünya düzdür” dedi. Bu eğitim, kültür, ahlak politikası bilinçli bir politikaydı…
Egemen güçler istiyor ki halk yığınları hep bilinçsiz, cahil kalsın… “Cahil kalsın ki biz dümenimize, çıkarımıza bakalım, 15 yıl kazandık, önemli makamları işgal ettik, sömürdük, yakınlarımızı, yandaşlarımızı zengin ettik, bir 15 yıl daha, bir 30 yıl daha iktidar olalım…”
Oysa şu sıralar yurdumuz, Türkiye, hızla çöküyor. Son sürat yıkıma gidiyor. Ne üretim kaldı, ne sanayi, ne hayvancılık kaldı, ne tarım… Eti bile dışarıdan alıyoruz.
Paramızdan altı sıfır atıldığında dolar 1,3 liraydı, şimdi 3,80’lerde, 3,90’larda geziyor.
AKP iktidara geldiğinde dış borcumuz 130 milyar dolardı, şimdi, satılmayan vatan malı kalmamasına rağmen 470 milyar dolar.
Hastalar arttı. Hastaneler dolup dolup taşıyor. 15 yılda hasta sayısı üçe, dörde katlandı…
Ölüm oranı yüzde 40’lara ulaştı.
AKP iktidara geldiğinde 2 milyon insan ameliyat oluyordu şimdi 15 milyon insan ameliyat oluyor… Böyle giderse 5-10 yıla kadar ülkemizde ameliyat olmayan insan kalmayacak…
Dinler bölündü. İnsanlar bölündü. Basında özgürlük kalmadı. Gazeteciler hapishanelerde…
Kadın erkek eşitliği kalmadı. Bu alanda Avrupa’nın sonuncusu, kadın cinayetlerinde ise birincisiyiz… Tecavüzde dünyada üçüncüyüz.
Somalili, Suriyeli, Afrikalı mülteciler, ülkeye hâkim oldu.
Sınırlar kevgire döndü…
Sevgili halkım! Türkiye Hızla, son sürat çöküşe gidiyor, bu gidişe artık “DUR” Demeliyiz……
Kıyamet kopmadan, iş işten geçmeden…
Bir yanıt yazın