6 Ocak’ ta Rusya Savunma Bakanlığı, Suriye’ de çatışmasızlık bölgesi İdlib’teki Hayat Tahrir el-Şam militanlarının,
Altı adet “İnsansız Hava Aracı” ile Hmeymim ve Tartus askeri tesislerine saldırı düzenlediğini fakat saldırının elektronik önlemler ve hava saldırı silahlarıyla önlendiğini açıkladı.
İdlib; Türkiye, Rusya ve İran’ın garantör olduğu Astana süreci kapsamında Suriye’de kurulan dört çatışmasızlık bölgesinden biridir.
Bu bölgedeki kontrol ve gözlem noktalarında hem Türk hem de Rus güçleri görev yapıyor.
*
Rusya, militanların 100 km. lik bir mesafede saldırı düzenleyebileceğini ortaya koyan teknolojiye sahip olmaları ile ilgili teknik analiz başlattı.
Bununla birlikte benzer saldırıların önlenmesi için Türkiye’den kontrolündeki silahlı militan grupların çatışmasızlık rejimine uymasını sağlamak konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmesi istedi.
Türk Dışişleri Bakanlığı ise Suriye Arap Ordusu’nun İdlib’deki gerginliği azaltma bölgesinin güneydoğusunda El Nusra Cephesi bahanesiyle ılımlı muhalifleri vurmasından duyduğu rahatsızlığı belirtmek üzere Rusya ve İran büyükelçilerini bakanlığa çağırdı…
*
9 Ocak’ta ise İsrail, önce Lübnan hava sahasından uçan jetleriyle Suriye Kutaifa bölgesindeki askeri hedefleri,
Sonra Golan Tepeleri’nden iki adet yüzeyden yüzeye füze ile Tiberias bölgesini vurdu.
*
Suriye “İsrail saldırganlığı, Suriye Arap Ordusu’nun kazandığı zaferler sonrasında morallerini yükseltme yönündeki umutsuz girişimlerini teyid ediyor” açıklaması yaptı.
Halbuki İsrail’in hem Suriye hem Hizbullah örgütünün elinde bulunan İran yapımı uzun ve orta menzilli füze sistemlerini titizlikle takip ettiği biliniyordu…
*
Ancak yukarıda olaylar ile ABD’de gelişmekte olan bazı arayışların zamanlamasının çakışması dikkat çekti.
*
ABD Başkanı D.Trump; Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasıyla birlikte azınlıkların ve özellikle Kürtlerin kısmi özerkliğini öngörmektedir.
Cumhurbaşkanı B. Esad’ın, ABD ve Rusya arasında müzakere edilecek ara dönemde görevde kalmasını,
Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleriyle birlikte görevden ayrılmasını kurguluyor.
Ancak Rusya’nın bu akışı keseceğini ve Esad’ın mümkün olduğunca uzun süre görevde kalmasının ısrarında olacağını düşünüyor.
Bu yüzden yönetim olarak bu boşluğu doldurmanın gayretini veriyor.
*
Birincisi; İran’ın nükleer programının yalnızca barışçıl olacağını kayıt altına alan 18 Ekim 2015’te, P5+1 ile imzalanan Ortak Kapsamlı Eylem Planı Anlaşması;
ABD Başkanı’nın her 90 günde bir Kongre’ye İran’ın anlaşmaya uyum gösterdiğini teyit etmesini öngörüyor…
*
Başkan D.Trump, Ekim’de İran İslam Cumhuriyetinin şiddet performansı üzerinden yeni ABD stratejisini açıklamasında,
İran’ın anlaşmaya uyduğunu teyit etmeme kararı almış ancak anlaşmanın sonlandırılması
ya da yeniden müzakere edilmesi çağrısı yapmamıştı.
Böylece ABD’nin anlaşmaya taraf olmaya devam edip etmeyeceği ile ilgili kararı Kongre’ye bırakmıştı.
*
Ama ABD yönetimi bu suretle, Ortak Kapsamlı Eylem Planı’nın geleceği ile ilgili elini üç olasılıkta güçlendirmişti.
1- İran’ın anlaşmaya uymadığı vurgulansa da, anlaşmanın yürürlükte kalması için Kongre’den Tahran yönetimine yaptırım uygulamaması istenebilecekti.
2- Kongre’den yaptırım uygulanmaması istenecek ancak anlaşmanın yeniden müzakere edilmesi için harekete geçebilecekti.
3- Kongre İran’a uyum göstermediği için yeni yaptırımlar yürürlüğe sokarak, anlaşmanın sona ermesiyle sonuçlanacak bir süreci başlatabilecekti.
*
Şimdi Başkan Trump, her 90 günde bir Kongre’ye İran’ın nükleer anlaşmaya uyum gösterdiğini teyit edeceği, Cuma günü başlayacak bir sıradadır.
Eğer Başkan, 3. alternatifi kabul ederse bu durumda;
1- ABD yardım programları,Trump yönetiminin politika hedefleriyle işbirliği yapmayı reddeden kurumlara ve hükümetlere durdurulacak,
2- Washington bu defa Ortadoğu ve ötesinde Tahran’a hizmet eden ve İran’ın maddi yardımını ve silahlarını alan Lübnan, Hizbullah, Iraklı Şii Milisler, HAMAS, Filistin İslami Cihad gruplarını,
3- İran’ın ve Suriye’nin ödeme gücü olduğu varsayarak bu ülkelere kredi açan ve yüklü silah satan Rusya Devlet Başkanı V.Putin’ini hedef alacaktır…
*
İkincisi; Bu günlerde Washington’da, Suriye ve Suriye Cumhurbaşkanı B. Esad’ın siyasi geleceği konusunda, üst düzeyli ve geniş kapsamlı değerlendirme toplantıları yapılmaktadır.
Toplantılara Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya ve Hindistan temsilcileri katılıyor.
*
Bu toplantılarda İran ve Türkiye ile birlikte savaştan barışa Suriye’ye liderlik eden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in planlarına itiraz edecek;
ABD tarafından yönlendirilen Suriye ve Esad’ın gelecekteki rolü için rejimin şeklini belirlemek üzere birleşik bir ABD/Avrupa/Asya politikasının uygulanmasına çalışılıyor.
*
Bu çerçevede Türkiye’nin kontrolündeki İdlib çatışmasızlık bölgesinden Rusya’nın Hmeymim ve Tartus askeri tesislerine ve İsrail’in Suriye’ye karşı düzenlediği saldırıların;
ABD ve İsrail’in; Suriye’deki görüş ve güvenlik ihtiyaçlarını Rusya’ya hatırlatmayı,
Suriye’de askeri varlığını derinleştirmek üzere bir geçiş dönemini kullanmakta olan İran’ın dikkatini çekmeyi amaçladığı anlaşılıyor…
*
Türkiye ise İdlib çatışmasızlık bölgesinin Suriye ordusuna karşı savaşan El Nusra Cephesi ve Hayat Tahrir el-Şam gibi Katar ile birlikte desteklediği birçok militan grubun en yoğun konuşlandığı bölge olduğu,
Rusya’nın Hmeymim ve Tartus askeri tesislerine yapılan saldırının ya da bu bölgede herhangi bir ateşkesin ihlaline neden olan grubun tesbit edilmesinin güç olduğunu savunuyor.
Bu yüzden Suriye Ordusunu İdlib’te Katar ile birlikte desteklediği grupların çıkarlarına zarar vermek gibi entipüften bir bahane ile itham ediyor.
Şu sırada Dışişleri Bakanlığında ABD Maslahatgüzarı ile bu son gelişmeler görüşülüyor.
Yoksa Türkiye Astana sürecinden mi ayrılıyor?
*
Herşeye rağmen Rusya, bölgedeki istikrarsız dengelerin bundan sonra da devam edeceğini,
Önemli olanın bu çatışmaların ay sonunda Soçi’de yapılacak Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ni engellememesi olduğunu bildiriyor.
11. 1. 2018
Bir yanıt yazın