Yorum|Metin Tapmaz
Son zamanlarda ne çok tuhaflaştık demi?
‘’Kafamın içindekiler her neysen beynimin içinden kaybol’’ demek istediğimizde, keşke yok olsaydı. Çoğu kez geçmiş yaşantılarımız bizi bugün rahatsız etmeye başladı. Adını dahi bilmediğimiz bir çok psikolojik rahatsızlık, gündelik yaşantımızın eseri…
Belki de İnsanoğlunun nesli tükeniyordur. Olabilir mi?
Peki bizi yeryüzünde rahatsız kılan ne?
Oksijenin, toprağın, doğal oluşumların bize ne zararı var. Asıl bize nelerin zararı var. Y O K L U K!!!
Efendiler elimizde, avucumuzda yok!!!
Sürekli beynimizden gelen seslerle, çevremizde ailemiz ve dostlarımızla kavga içerisindeyiz. Ne kavgası mı ; ‘’ Yokluk kavgası’’ … Dünya’da var mıyız yok muyuz belli değil. Kazananlar çok kazanma derdinde, Kazanamayanlar içinse; günü kurtarmaktan başka çare yok. Sürekli bir imtihana tabi tutuluyoruz. Bu imtihanın adı ‘’buna da şükür’’.
Öğretmenlerimiz Polis, Mühendislerimiz dershanelerde öğretmen, Noterlerimiz avukat, Avukatlarımız muhasebeci, İşsizlerimiz ise Suriye’li…
Ortada bir iş var ve farklı dallarda değiş tokuş yapıyoruz ama kimsenin yapacağı eylemle alakası yok.
Neden!
Yokluktan değil. Sitemin bozukluğundan, bu sistem bozukluğu psikolojimizi alt üst ediyor. Gençlerimiz ağız tadı ile okuyamıyor. İşçilerimiz dinlenerek çalışamıyor. Yoksulumuz asla ve katiyen rahat değil. Çocuğumuza destek olamıyoruz. Yol boyu dilenciler, Her çarşı ve Pazar bitiminde çürük meyve ve sebze toplayan vatandaşlarımız, Sokak aralarında evsizler, balkon altlarında madde bağımlıları, yeni yeni kurulan yardımlaşma dernekleri, şehirlerde sürekli ambulans ve polis siren sesleri, terör eylemleri, sürekli kulağımızın dibinde bağıran televizyon ve ürkütücü haberler, çocuklarımızın beyinlerini yıkayan saçma sapan sinema ve diziler…
Bu ortamlarda psikolojimizi yüksek tutmak mümkün mü?
Bundan kurtulmak kolay olsa idi Kapitalizm diye bir şey olmazdı. Aslında yapacak şey çok basit. Karnımızı nasıl nasıl doyurabiliriz. Bir çuval un biraz bulgur, su ve yağ günlük yaşantımızı geçirmeye yeterde artar. Fakat bütün mesele bu değil… Bir eşimiz, bir çocuğumuz ve bizim bir ailemiz var. bu sistemi sevmesek te bu sisteme alet olmak zorundayız aksi halde bu yaşantıda mücadele edemeyiz ve yapmak istediklerimizi hemen yapmalıyız. Hiçbir devlet yöneticisine asla ikinci bir şans vermemeliyiz. Bir davamız olmamalı ve tek davamız insan olmalı. Kolay ve güzel bir dünya’da yaşıyoruz ve bütün bu sinerjiyi üzerimize almak zor olmamalı…
Bakın size ülkemizde psikolojik sorunların artış oranlarını üzeysel olarak geçeyim.
Sağlık bakanlığının açıkladığı verilere göre son 5 yılda psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle tedavi görenlerin artış oranı yüzde 330 arttı. 2013 yılında psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle sağlık kuruluşlarına en çok başvuran kişilerin yer aldığı ilk 10 il ise sırasıyla şöyle:
- İstanbul1 milyon 498 bin 340
- İzmir583 bin 633
- Ankara487 bin 29
- Bursa390 bin 897
- Adana341 bin 778
- Antalya292 bin 221
- Mersin245 bin 720
- Konya 231 bin 756
- Kocaeli 231 bin 751
- Manisa219 bin 778
Sağlık kurumlarına başvurular
Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre psikolojik rahatsızlıklar sebebiyle sağlık kuruluşlarına
- 2009 yılında 3 milyon 21 bin 361 kişi;
- 2010 yılında 4 milyon 545 bin 666 kişi;
- 2011 yılında 6 milyon 984 bin 923 kişi;
- 2012 yılında 7 milyon 906 bin 472 kişi;
- 2013 yılında ise 9 milyon 163 bin 101 kişi başvuru yaptı.
Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan alınan verilere göre son 5 yıla ait antidepresan ve benzer özelliklerdeki ilaçların kutu bazında tüketim miktarları da dikkat çekici.
- 2009 yılında 37 milyon 727 bin 498 kutu;
- 2010 yılında 40 milyon 739 bin 706 kutu;
- 2011 yılında 46 milyon 817 bin 849 kutu;
- 2012 yılında 48 milyon 425 bin 163 kutu;
- 2013 yılında ise 37 milyon 866 bin 804 kutu ilaç tüketildi.
- Son 5 yılda tüketilen toplam ilaç 211 milyon 577 bin 20 kutu oldu.
- Antidepresan ve benzer özelliklerdeki ilaçların en çok tüketildiği ilk 10 il şöyle: İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa, Adana, Antalya, Mersin, Samsun, Manisave Balıkesir.
Konuşacak ve tartışacak çok şey var. Anlaşılan o ki, birileri tarafından kandırılıyoruz. Bir şeylerin düzgün gittiğini anlatmaya çalışanlar, yanlış olan sorunları gündeme getirmekten acizler. Yönetimlerin umrunda değilsiniz. Ama vergi vermek zorundasınız. Cebinizdeki paranın bir önemi yok ama vericeksiniz.
Belki bir eviniz yok, bir gelir kaynağınız yok, belki ciddi boyutta sağlık sorunlarınız var ama bunların bir önemi yok.
Ya Dünya’yı sizinle birlikte paylaşmasaydık.
Bu sebeple asla üzülmeyin. Buna da şükür deyin geçer.
Esenlikler.
Bir yanıt yazın