KIBRIS, PAPAZ VE YENİYIL
Hüseyin MÜMTAZ
Yeni yılda önce Türkiye’yi yazmak isterdim ama Kıbrıs’tan öyle haberler geliyor ki, farz oldu.
Sadece eski yılın son günü ile yeni yılın ilk gününe ait “havadis”ler şöyle;
1.Gazimağusa’da Türklere ait ama Rum plakalı iki BiEmDabılyu araç yakılmış.
2.Lefkoşa-Girne anayolunun 2’inci kilometresinde 90 promil alkollü sürücünün kullandığı BiEmDabılyu araç 2 metre yüksekliğindeki bir otel reklam panosuna çıkmış.
3.Girne-Güzelyurt anayolunda BiEmDabılyu araç kullanan 212 promil alkollü sürücünün ezdiği iki kişi hayatını kaybetmiş.
Bu ilk üç haberden ben şu sonuçları çıkarıyorum, ek öneri gelirse memnuniyetle yazarım;
a)Kıbrıs’ta herkes sarhoş, herkes alkol duvarını aşmış; b)Yollarda trafik kontrolü/kamera yok; c)Herkes öyle zengin ki hepsi BiEmDabılyu kullanıyor yahut; d) BiEmDabılyu fabrikası Kuzey Kıbrıs’ta…ve f)”Kuzeyliler” Rum’un bankalarını, bakkal ve fırınlarını, telefon operatörlerini, havaalanlarını/uçaklarını kullandıkları gibi araçlarını da oraya kaydettirip vergilerini Rum’a ödüyorlar.
Devam ediyoruz “sadece” iki günlük haberlere;
4.Hacı Sabancı’ya milli piyango’dan amorti çıkarken, “büyük ikramiye” Tarkan’a çıkmış, Girne’de sahneye çıkan Tarkan bir gecede 1.3 milyon kazanmış.
(O 1.3 milyon’dan devlet, yâni KKTC ne kazanmış? KKTC gerçekten kazanmış mı? Yoksa kim kazanmış?)
5. Çiftlik Bank isimli oyunla internet üzerinden yüksek getiri vaat ederek Türkiye’de halktan 511 milyon para toplayan Mehmet Aydın, Sermaye Piyasası Kurulu’na (SPK) yakalanmış. Mehmet Aydın’ın Çiftlik Bank oyununda toplanan paranın büyük bölümünü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) kurulan Fame Game şirketine oradan da kendisinin ve karısının şahsi hesaplarına aktardığı tespit edilmiş.
6. KKTC’de özellikle Nijeryalı öğrenciler arasında meydana gelen bazı suçların kaynağının çete terörü olduğu öğrenilmiş. Çeteleşme ve terörizmin kanlı ve vahşi cinayetlere neden olarak tüm dünyada yayılarak devam etmesi, Nijeryalı öğrenciler arasında gerçekleşen cinayet olaylarının mercek altına alınmasına neden olurken, sadece üniversite öğrencilerinin söz konusu çetelere üye olma şartı, üniversite ülkesi olan ve çok sayıda Nijeryalı öğrenciye kapılarını açan KKTC’de de de hızla yayılıyormuş.
Yukarıda anlatılanlar sizce nasıl bir ülkeyi tarif ediyor?
“Eski Batı”da mı yaşıyoruz? KKTC bir kara para aklama cenneti mi? Bütün kuzey büyük bir Kumarhane/Casino mu? Her türlü kanunsuzluk, üçkâğıt serbest mi?
Ve bütün bunlar olurken her şeye maydanoz olup, üzerlerine limon sıkan bir de papazımız var.
Güneydeki başpapaz bilmem kaçıncı Hrisostomos, Noel nedeniyle bütün kiliselerde okutulan genelgesinde Kıbrıs müzakerelerine karşı olduğunu yinelerken “mültecilerin Güney’e, Rumların milli ve kültürel kimliğini değiştirmek üzere Türkiye tarafından gönderildiğini, Ankara’nın değişmez hedefi Kıbrıs’ın tamamını almak ve Türkleştirmektir” demiş.
Papaz’dır “kusuruna bakılmaz” yahut “ne yapsa yeridir” diyebilirsiniz ama o kadar basit değil…
İşte KKTC tam da böyle bir ortamda seçime gidiyor, gelecek Pazar milletvekili genel seçimi var.
Yeniyıl, papaz ve seçim.
Yahut papaz, seçim ve yeniyıl…
Geçen hafta yerel basında Nazım Beratlı, KKTC’deki “vaziyet ve manzara-i umumiye”yi çok güzel özetleyen bir yazı yazdı…
“ ‘Almadan vermek, Allah’a mahsustur’ der her dinden inananlar… Bu aynen tersten de doğrudur, vermeden de alamıyorsunuz… Burada yüz bin türlü geçmiş adaletsizlikten bahsedebiliriz ama şurası da güneş kadar gerçektir ki 1974 sonrasında elde ettiğimiz servetin üretilmesinde, sebepleri her ne olursa olsun, harcanmış bir damla terimiz yoktu… O hak etmeden edinilmiş zenginlik, bizim ahlâkımızı bozdu… Bir şeyi ve adını koyalım refahı elde etmek için çalışmanın ve bir şeyler üretmenin gerekli olduğuna dair doğal kural, burada işlememeye başladı! İlk kuşak, yani ondan öncesini de yaşamış nesil, bunun kolaylığını çalışmanın zorluğuna tercih etti, eyvallah! Ama ikinci kuşak bunu gerçek sandı çünkü öncesini bilmiyor, yaşamamış! Bu ‘yalancı dünya’nın içine doğmuş…
Her sabah Girne’ye giderken trafik içindeki insan davranışlarına baka baka, şaşkınlığa uğrardım! Meselâ, altındaki araba daha pahalı olan, yol kendinin sanıyor! Fiat ile Mercedes’i geçerseniz, mercedesteki çok kızıyor… Anasına küfretmişsiniz gibi… Artık oğlana dur durak yok… İlle fiatı geçecek… Kadınlar da daha farklı değil ha! Asıl onlar beş beter… Trafikte sümsüklenmek istemezseniz, bir Range Rover edinin derim ben… Ölene kadar taksidini ağır ağır ödersiniz… Mesele değil! Kim bilecek sizin bankaya olan borcu ödemek için ne sefalete katlandığınızı? Küçük görüp de sizi Karamürsel sepeti mi sansın ‘sosyete’ (!) İkibin beş yüz lira maaşla, İstanbul’a Bayern maçı izlemeye koşun! Bankaya borcunu ödemek için, öğlen yemeklerini iptal eder, bir de üstünden ‘diet’ yapıyorum diye ayrıca hava da basarsınız! Kim nerden bilecek? Facebook’a atacağınız ‘Nevizade’de rakı keyfi’ başlıklı resmin havası yeter… Üç sokak ötedeki Boğazkesen Yokuşu’nu hiç duymamış, İstanbul’un cip cahili olduğunuz da nerden belli olacak? Say ki Porta Kerka’dan şehre ilk giren de rahmetli dedenizdi… Sallaaa…
Böyle gıcık olurken, olurken; bir şeyi dehşetle fark ettim! ‘Yirmi yılda, erken fark etmişin’ diyebilirsiniz ama demeyin… Kendi kişisel değer yargılarının tutsağı olup, farklıları kendine benzetmek için çırpınması da var insanın… Beşer, şaşıyor da…
Yahu tarih boyunca dünyanın her tarafında insanlar kendi değerlerini yargılarken, kendilerini ürettikleri ile yargılarlar! Burada meğer biz bu temel ölçütü yitirmişiz! Kendimizi, ürettiklerimizle değil; tükettiklerimizle yargılar olmuşuz!”
(Yazının tamamını okumak için lütfen aşağıdaki bağlantıya ulaşın;
Kıbrıs’ta Türkler için durum işte böyle içler acısı iken…
Beratlı bunları yazar, Ahmet Okan da Kamurân Aziz’in “Kıbrıs Bir Ada’mıdır?”ına eşlik ederken…
…ticari bağlantıları nedeniyle suya sabuna hiç dokunmadan, uzak/yakın cümle muktedirlerin hep hoşuna gidecek yazılar yazmaya özen gösteren bir kurbağa bilimleri akademisyeni muhterem, bizi özenle bambaşka bir rüyalar ülkesine götürüyor…
Eski zamanların ışıklı, müzikli, danslı Rum’lu Kıbrıs’ındaki bir yılbaşına götürüyor. Yılbaşından önce alınan sıfır, kırmızı Lamborcini ile yeniyıl yemeği için gidilen “Ballı”da ekmeği ısırırken dişlerine çarpan “drahmi”li çocukluk yıllarının unutulmaz (!) EOKA yıllarına götürüyor bizi.
Nazım’ınki de gözlük, Okan’ınki de bununki de…
Yersen…
Hangisi işine gelirse onu oku ey “kâri”! 2 Ocak 2018
Bir yanıt yazın