AKP, OHAL’i çok sevdi… OHAL, 2016 Temmuzundan beri devam ediyor ve kaldırmaya da hiç niyetleri yok…
AKP, Kanun Hükmünde Kararnameyi de (KHK) çok sevdi…
Çünkü kimseye sormadan, kimseye hesap vermeden her alanda dilediği işleri, uygulamaları hemen gerçekleştiriyor. Dilediği gibi hareket ediyor… Dilediği yasayı çıkarıyor.
O, kendi demokrasisinde özgür ve hür!
Ortalık güllük, gülistanlık… Ortalık dikensiz gül bahçesi… Karışan yok, görüşen yok… Diledikleri gibi at koşturuyorlar…
Meclis saf dışı. Yargı saf dışı… Anayasa Mahkemesi bile, Anayasaya aykırı KHK’ları görüşmüyor. Görüşemiyor… “Bu benim yetki sınırlarımın içinde değil…” diyor.
AYM’nin bu hukuksal çekimserliği karşısında iktidar, denetlenmesini istemediği konuları KHK yolu ile son sürat hayata geçiriyor… O, yaşantısından çok memnun…
Kendisini eleştirenleri, önüne engel koyanları, kendisine şiddetli muhalefet yapanları ise hemen FETÖCÜ ilan edip işin içinden çıkıyor.
Oh, ne güzel dünya! Ülke yönetmek hiç bu kadar zevkli, neşeli ve kolay olmamıştı…
Ama Türkiye’nin yüzde 50’sini, 60’ını oluşturan halk için durum hiç de böyle değil…
Onlar, çocuğunun geleceğine, nasıl eğiticeğine, nasıl yetiştireceğine bile kara veremiyorlar… Çünkü tüm okullar onun iradesi dışında imam hatiplere dönüştürüldü… Çocuklar iktidardakilerin ideolojisine ve amacına göre şekillendiriliyorlar…
Yani OHAL ve KHK ile Türkiye’de hukuk devleti dönemi bitmiştir… Demokrasi ve özgürlük rafa kaldırılmıştır.
Türkiye huzursuz, mutsuz ve tedirgindir şimdi. İnsanlar karpuz gibi ikiye bölünmüş, birbirlerine düşman gruplar yaratılmıştır… Vatandaşlarımız, birbirlerine çok ağır sözler, küfürlerle saldırmakta ve “Asarız, keseriz” diye birbirlerine tehditler savurmaktadırlar.
Bir tek kıvılcım ortalığı savaş alanına çevirmeye yetecektir… Bir tek kıvılcımla Sevgili yurdumuz, her an, kardeşin kardeşi boğazladığı bir kıyamet ortamına girebilir…
Bunu bile bile AKP iktidarı, yangına körükle gitmekte, FETÖ darbesini bahane ederek, OHAL Cumhuriyetini sürdürmektedir.
Oysa OHAL, FETÖ kalkışmasından sonra uygulamaya konulmuştu. Şimdi devletin yönetim biçimi oldu.
Geçenlerde iktidar, KHK ile iki yasa çıkardı: 695 ve 696 sayılı iki yeni kararname.
Bu yasalarda ‘tek tip kıyafet zorunluluğu’ ve ‘terör eylemlerine karşı harekete geçen sivillerin hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğunun olmaması’ karara bağlanıyordu…
Şöyle deniliyordu:
“Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükmü uygulanır”.
Yani bu kararname ile her hangi bir darbe teşebbüsü karşısında harekete geçecek silahlı sivil güçlere dokunulmazlık veriliyor.
Böylece AKP, İtalya’da, Almanya’da Mussolini ve Hitler dönemlerindeki gibi bir sivil yapılanma oluşumuna zemin hazırlamış oluyor ve onlara dokunulmazlık zırhı giydiriyor…
Sanki devletin ordusu, polisi yokmuş gibi, başıboş, denetimsiz kalabalıklar devletin kolluk kuvveti haline getirilmek isteniyor.
Burada karşımıza çıkan önemli soru şu: Herhangi bir başkaldırma hareketi olduğu zaman bunun bir darbe mi yoksa bir protesto girişimi mi olduğuna kim karar verecek? Ya bu sivil halk durup dururken, yanlış bir kararla ortaya kurşunlar yağdırır, suçsuz insanların boğazını keserse, onları kim durduracak? Bu dokunulmazlık yasası karşısında, suçlular yargı önüne nasıl çıkarılacak?
Ya da onların bu saldırısına karşı koymak isteyen başka halk grupları saldırıya geçerse, onlar da silah kullanmaya kalkarlarsa; bir iç savaş, bir kardeş kavgası, bir felaket nasıl önlenecek?
Daha da önemlisi böyle bir çatışma ortamında olaya askerler ve polisler mi müdahale edecek, yoksa sivil milis kuvvetleri mi?
İdare kimde olacak?
Resmi devlet gücü çarpışan iki gruptan hangisinin tarafını tutacak?
Makalenin tam burasında şunu demek istiyorum:
Evet, FETÖ çağdışı, uygarlık dışı bir dinci örgüttür… Bunda kimsenin kuşkusu yok. Ama FETÖ ile mücadele bahane edilerek toplumun demokratik haklarını, özgürlüğünü ayaklar altına almaya, yok etmeye, rafa kaldırmaya da kimsenin hakkı yoktur…
Hele hele demokratik bir ülkede parlamento, demokratik güçler dururken, Kanun Hükmünde kararnamelerle ülkeyi yönetmek kimsenin ne hakkı ne de hukukudur…
İşin özeti, AKP iktidarı “Korku İmparatorluğu” kurmak, demokratik direnişleri ve hak arama yollarını tıkamak için kolları sıvamıştır…
Ne var ki bütün bu çabalarına rağmen asıl korku içerisinde olan kendisidir. Gölgesinden bile korkmaktadır…
Ekonomik, sosyal, siyasal kriz bataklığından kurtulabilmek için TBMM’ni dışlayarak, KHK’ler çıkarmaktadır… Kelle koparan, boğaz kesen sivillerle birlikte gelecekte kendisinin de yargılanma riskine karşı şimdiden önlemler almaktadır.
İşin özeti: Tüm demokratik güçlere, Atatürkçü, vatansever kuruluşlara diyorum ki, İç savaş tehlikesi kapıdadır. Bu tehlikeli gidişe “DUR” demenin zamanı gelmiştir, geçmektedir…
Bir yanıt yazın