Geçenlerde “-Dünyada mekân ahrette iman- diyerek, mekân için imanı, buna bağlı olarak ahlakı feda ediyoruz. Oysa iman ve ahlak bu dünya için gereklidir. Öbür dünyada hele bir de cennete kapağı attık mı tamamdır; gelsin huriler, dökülsün meyler. Orada imanı ve ahlakı ne yapacaksınız, din bezirgânlarına göre orada her şey meşru zaten..” şeklinde bir paylaşımda bulunmuştuk.
Bizim cennetle kandırmayı, cehennemle korkutmayı dini tebliğ zanneden şarlatanların cennet tasvirlerini ti’ye almak maksadıyla yapmış olduğumuz “Cennet’e kapağı attık mı tamamdır, gelsin huriler, dökülsün meyler..” şeklindeki esprimize karşılık, bir okurumuz espriyle sormuş:
“Hocam cennette meyler de sınırsız mı?”
Evet sınırsız! Bunu biz demiyoruz; bizatihi cennetin sahibi olan Allah diyor. Konuya ilişkin ayet şöyle:
“Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır. Bu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?”(1)
Efendim, “Oradaki şarap ile buradaki şarap aynı değildir. Cennet şarabı sarhoş etmez!” falan filan. Evet belki de öyledir. Biz buradaki şaraptan hiç tatmadık, cennetteki şarabı tatmak ise yaşarken zaten mümkün değil, onun için de her iki şarap arasındaki lezzet farkını bilmiyoruz. Peki sen nereden biliyorsun bu farkı a benim şarlatanım? Tattın mı yoksa? Eğer tatmadıysan şu halde bilmediğin şeylerle neden kandırıp duruyorsun saf Müslümanları? Gerçi sen her şeyi biliyorsun! 72 huriye ilave olarak gılman adı altında tüyü bitmemiş oğlancıklar ve her erkeğe ve kadına, cinsel yönden yüz insan gücü verileceğini de senden duymuştuk biz…
Evet; dediğimiz gibi cennet’teki şarap, buradaki şaraptan belki de çok daha lezzetlidir, çok daha keyif vericidir ama sarhoş etmez. Bu Allah’ın kudretinde olan bir şeydir. Belki de böyle ırmaklar filan yok da Allah, cennetteki manzarayı ve bolluğu tasvir için böyle ifadelendirmiştir nimetlerini.(2)
Hani sen zengin sofralarını tasvir için diyorsun ya; yiyecekler dağ gibi yığıldı, içecekler sebil gibiydi diye. Bu da öyle bir şeydir belki de. Destanlarda eski Türk kağanlarının vermiş olduğu ziyafetler anlatılırken de kullanılır aynı ifade: “Etler dağ gibi yığıldı, kımızlar dereler gibi aktı!” denir destanlarımızda. Hatta “içki yasağı geldiğinde, Müslümanlar evlerindeki içki fıçılarını, şarap küplerini sokaklara döktüler ve Medine sokaklarında içki ve şarap sel gibi aktı” der siyer kitaplarımız. Yani belki de Allah, cennette tatlı su, süt, bal ve şarap bolluğunu, daha doğrusu mümin kullarına vereceği nimetin çokluğunu ve sınırsızlığını anlatmak için kullandı “ırmak” tabirini.
Uzmanlar da böyle düşünüyor olmalı ki; onlar da söz konusu ayetin tefsirini yaparken ırmak tabiri üzerinde durmaksızın ayetin tefsirini yaptıktan sonra, netice olarak şöyle diyorlar: “Âyette verilen misaller, sonuçta cennet hayatının, çeşitli zevklerle dolu, insanın mutluluk içinde yüzeceği bir hayat olduğu noktasına varır.”(3)
Kur’an’da bazı ayetlerde; cennette, üzüm, nar ve hurma olduğundan bahsediliyor. Allah üzerlerine yemin edecek derecede İncir ve Zeytin’e vurgu yapıyor. Bu meyvelerin hepsi de var ülkemizde. İncilerden, mercanlardan, yakut ve zümrütlerden bahsediliyor. Onlar da var ülkemizde ve dünyanın başka yerlerinde. Kevser ırmağından veya havuzundan bahsediliyor. Bu ülkede nice kaynak suları var ki; adeta kevser şarabı gibi güzel ve lezzetli. Altlarından ırmaklar akan ağaçlık bir yer olarak tarif ediliyor Cennet. Bu ülkede öyle yerler gördüm ki ben; tam da Kur’an’daki cennet tasviri gibi; akan sular, etrafında türlü ağaçlardan müteşekkil ormanlar, çeşit çeşit kuşlar, böcekler, hayvanlar vs. Zaten böyle yerleri de genelde “Cennet gibi” şeklinde nitelendirmiyor muyuz biz?
Dahası Kur’an cenneti; “rengarenk bitkilerle ve çeşit çeşit meyvelerle bezenmiş, iki pınarın aktığı, ipek döşemeli döşeklere oturmuş ve bakışlarını eşlerine çevirmiş daha önce hiç insan ve cin eli değmemiş dilberlerin bulunduğu, bol yeşillikli, içinde kaynayan pınarların bulunduğu” bir yer ya da yerler olarak tasvir etmektedir.(4)
Dikkat edileceği gibi; cennet tasviri, tamamıyla dünyadaki nesneler ve varlıklar üzerinden yapılmıştır. Bu tasvirlere bakan Çukurovalı ve Harranlı nar üreticileri, “iyi de narın alası bizde yetişiyor. Üstelik bu sene elimizde kaldı, yüzüne bakan yok. Biz cennette narı ne yapalım” diye düşünebilir. Aydınlı incir üreticileri, Ayvalıklı zeytinciler, Manisalı üzüm üreticileri, Nevşehirli Şarap üreticileri, Balıkesirli sütçüler ve Medineli Hurma üreticileri de öyle.
İnsan ve cin eli değmemiş dilberlere gelince; dünya veya kâinat güzellik yarışmalarını izleyen bir insan, pek ala “e aynı dilberlerden burada da var” diye düşünebilir. Bütün bunlardan sonra “cennet o kadar da ahım şahım bir yer değilmiş” diye düşünenler çıkar mı bilmem, ancak şurası muhakkak ki; bu dünyadaki güzellikler geçici, oradakiler kalıcıdır, ebedidir. Sadece bu bile cennet için çalışmaya değmez mi? Elbette bir Müslüman, sırf cenneti kazanmak için değil, Allah emrettiği için bazı şeyleri yapacak, bazı şeylerden de kaçınacaktır. Esasen cennet de, Allah’ın emir ve nehiylerine uymanın bir hediyesi değil midir?
Peki Allah, cennet tasvirini neden bu dünyadaki nesneler veya varlıklar üzerinden yapmıştır? Daha doğrusu; cenneti neden bu dünyada zaten var olan güzelliklere benzetmiştir? Kim nasıl düşünür bilmem ama bize göre; Kur’an’daki cennet tasvirleri, çöldeki bedeviye (çöl insanı) göre yapılmıştır. Yani kum deryasının içinde kendine göre bir hayat tarzı oluşturan bedevinin, kimi yolculuklar sırasında nadir olarak gördüğü, imrenerek ve iç geçirerek baktığı, büyük ölçüde çöllerden ibaret olan o günün Arabistan’ında pek rastlanmayan ve özlem duyulan şeyler üzerinden yapılmıştır Kur’an’daki cennet tasvirleri. Mekke ve Medine’deki Arap, Kur’an’daki cennet tasvirlerinde geçen nesnelerden elbette bir şekilde haberdardı. Ancak istediği anda ve istediği miktarda ulaşması mümkün değildi onlara. Ya da bu gibi güzellikleri dünya gözü ile hiç görmemişti ama en azından büyüklerinden duyduğu masal, efsane, menkıbe vb. rivayetlerle gözünde canlandırabiliyordu. Bu sebeple onlara aşırı derecede özlem duyuyordu. İşte Allah, özlem içindeki bu insanlara, eğer emrine itaat ederlerse, özlemini duydukları şeyleri sınırsız şekilde vereceğini vaat etmiştir kitabında.
Buradan hareketle denilebilir ki; eğer İslam Dini, bir çöl şehri olan Mekke’de değil de mesela bizim Çukurova’da veya Marmara Bölgesi’nde zuhur eden bir Peygamber tarafından tebliğ edilseydi, eminim ki; başka türlü anlatılırdı cennet.
Bu konuda, konunun uzmanları da destekliyor aslında bizi. Onlar da diyorlar ki: “Cennetin doğrudan kendisini anlatmak, onu dünya hayatına ait kelimeler ve kavramlarla tanıtmak, insan zihninin yapısı bakımından mümkün değildir. Orası ayrı bir âlem, ayrı bir varlık boyutu, farklı bir mahiyetler bütünüdür. Ama yine de insanları imrendirmek ve özendirmek için bir şekilde anlatılması gerekir. Kur’an’ın ahiret hallerini anlatma için seçtiği anlatım yolu, insanların en azından kendi yaşadıkları, algıladıkları dünya hallerinden örnekler vererek onların ahiret hakkında kıyaslama yoluyla, bir fikre varmalarını sağlamak, bunun için mecazlar kullanmak ve misaller vermektir…”(5)
Bu sebeple lütfen gözünüzde o kadar da büyütmeyin cenneti ve cehennemi. Ayrıca cennet ümidiyle boş yere vaktinizi ve paranızı kaptırmayın şarlatanlara ve din bezirgânlarına. Para karşılığı yazılan ve satın alınan dualarla cennete gidilmez ama bunu yapan şarlatanlar ve din bezirgânları, bu umut tüccarları ve cennet pazarlamacıları, bu şekilde sizden kopardığı paralarla kendileri için bu dünyada birer cennet yaratabilirler. Hatta yaratmış oldukları cennetlerine, sizin beylik oğullarınızı Gılman, hatunluk kızlarınızı da Huri yapabilirler. Eğer aklınızı kullanmazsanız size de bu yapay cennetlerin dışında, cehennem zebanisi gibi kılıksız bir şekilde pişmanlıklar içinde ağzınız sulanarak, mideleriniz açlıktan guruldayarak dolaşmak düşer. Tıpkı FETÖ mağdurları gibi. Yani FETÖ piramidinin en altındakilerin, bugün içine yuvarlandıkları gayya kuyusuna düşersiniz demek istiyoruz.
Bu dünyada iyi insan olursak, ahlaklı olursak, düzgün ve dürüst yaşarsak, onun bunun malını çalıp çırpmazsak, hakkımız olmayana el uzatmazsak, devletimize ve milletimize ihanet etmezsek, aklımızı kullanıp, sevdiklerimizle birlikte olursak ve huzurumuz da yerinde ise zaten cennetteyiz demektir. Bize ne el alemin kevserinden, hurisinden, nurisinden. Meşru yoldan elimizin altındaki hurilerle güzel ve mutlu vakitler geçirmek , neden ulaşılması zor hurilere umut bağlayalım ki? Eğer iyi insansak, Tanrı zaten koyar kendi hurilerimizle birlikte bizi cennetine. Fazla mal göz çıkarmaz, umulur ki; Allah’ın lütfu kereminden vereceği öbürleri de bize hizmet ve yârenlik ederler orada…
2018 yılının, ülkemize ve dünyamıza, barış, huzur ve iyilikler getirmesi dileğiyle, bütün okuyucularımın yeni yıllarını kutluyorum…
Ömer Sağlam/27 Aralık 2017
______________
1-Kur’an-ı Kerim, Muhammed Suresi, 47/15.
2-Kur’an’da Muhammed 15 ve pek çok yerde cennette “ırmaklar” anlamında “nehir” kelimesinin çoğulu olan “Enhar” geçerken, Rahman Suresinde iki yerde (50. ve 66. ayetler) “Pınar” yani “Göze” veya “Çeşme” anlamındaki “Ayn” kelimesinden türetilmiş “iki pınar” anlamında “Aynan” kelimesi geçmektedir.
3-Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, c, 5, s, 51-52, DİB Yayını, Ankara,2008.
4-Kur’an-ı Kerim, Rahman Suresi, 55/48 ve devamı. Bkz. Kur’an-ı Kerim Meâli, DİB Yayını, Ankara,2002, s, 532-533.
5-3 nolu dipnot.
Geçenlerde “-Dünyada mekân ahrette iman- diyerek, mekân için imanı, buna bağlı olarak ahlakı feda ediyoruz. Oysa iman ve ahlak bu dünya için gereklidir. Öbür dünyada hele bir de cennete kapağı attık mı tamamdır; gelsin huriler, dökülsün meyler. Orada imanı ve ahlakı ne yapacaksınız, din bezirgânlarına göre orada her şey meşru zaten..” şeklinde bir paylaşımda bulunmuştuk.
Bizim cennetle kandırmayı, cehennemle korkutmayı dini tebliğ zanneden şarlatanların cennet tasvirlerini ti’ye almak maksadıyla yapmış olduğumuz “Cennet’e kapağı attık mı tamamdır, gelsin huriler, dökülsün meyler..” şeklindeki esprimize karşılık, bir okurumuz espriyle sormuş:
“Hocam cennette meyler de sınırsız mı?”
Evet sınırsız! Bunu biz demiyoruz; bizatihi cennetin sahibi olan Allah diyor. Konuya ilişkin ayet şöyle:
“Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır. Bu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?”(1)
Efendim, “Oradaki şarap ile buradaki şarap aynı değildir. Cennet şarabı sarhoş etmez!” falan filan. Evet belki de öyledir. Biz buradaki şaraptan hiç tatmadık, cennetteki şarabı tatmak ise yaşarken zaten mümkün değil, onun için de her iki şarap arasındaki lezzet farkını bilmiyoruz. Peki sen nereden biliyorsun bu farkı a benim şarlatanım? Tattın mı yoksa? Eğer tatmadıysan şu halde bilmediğin şeylerle neden kandırıp duruyorsun saf Müslümanları? Gerçi sen her şeyi biliyorsun! 72 huriye ilave olarak gılman adı altında tüyü bitmemiş oğlancıklar ve her erkeğe ve kadına, cinsel yönden yüz insan gücü verileceğini de senden duymuştuk biz…
Evet; dediğimiz gibi cennet’teki şarap, buradaki şaraptan belki de çok daha lezzetlidir, çok daha keyif vericidir ama sarhoş etmez. Bu Allah’ın kudretinde olan bir şeydir. Belki de böyle ırmaklar filan yok da Allah, cennetteki manzarayı ve bolluğu tasvir için böyle ifadelendirmiştir nimetlerini.(2)
Hani sen zengin sofralarını tasvir için diyorsun ya; yiyecekler dağ gibi yığıldı, içecekler sebil gibiydi diye. Bu da öyle bir şeydir belki de. Destanlarda eski Türk kağanlarının vermiş olduğu ziyafetler anlatılırken de kullanılır aynı ifade: “Etler dağ gibi yığıldı, kımızlar dereler gibi aktı!” denir destanlarımızda. Hatta “içki yasağı geldiğinde, Müslümanlar evlerindeki içki fıçılarını, şarap küplerini sokaklara döktüler ve Medine sokaklarında içki ve şarap sel gibi aktı” der siyer kitaplarımız. Yani belki de Allah, cennette tatlı su, süt, bal ve şarap bolluğunu, daha doğrusu mümin kullarına vereceği nimetin çokluğunu ve sınırsızlığını anlatmak için kullandı “ırmak” tabirini.
Uzmanlar da böyle düşünüyor olmalı ki; onlar da söz konusu ayetin tefsirini yaparken ırmak tabiri üzerinde durmaksızın ayetin tefsirini yaptıktan sonra, netice olarak şöyle diyorlar: “Âyette verilen misaller, sonuçta cennet hayatının, çeşitli zevklerle dolu, insanın mutluluk içinde yüzeceği bir hayat olduğu noktasına varır.”(3)
Kur’an’da bazı ayetlerde; cennette, üzüm, nar ve hurma olduğundan bahsediliyor. Allah üzerlerine yemin edecek derecede İncir ve Zeytin’e vurgu yapıyor. Bu meyvelerin hepsi de var ülkemizde. İncilerden, mercanlardan, yakut ve zümrütlerden bahsediliyor. Onlar da var ülkemizde ve dünyanın başka yerlerinde. Kevser ırmağından veya havuzundan bahsediliyor. Bu ülkede nice kaynak suları var ki; adeta kevser şarabı gibi güzel ve lezzetli. Altlarından ırmaklar akan ağaçlık bir yer olarak tarif ediliyor Cennet. Bu ülkede öyle yerler gördüm ki ben; tam da Kur’an’daki cennet tasviri gibi; akan sular, etrafında türlü ağaçlardan müteşekkil ormanlar, çeşit çeşit kuşlar, böcekler, hayvanlar vs. Zaten böyle yerleri de genelde “Cennet gibi” şeklinde nitelendirmiyor muyuz biz?
Dahası Kur’an cenneti; “rengarenk bitkilerle ve çeşit çeşit meyvelerle bezenmiş, iki pınarın aktığı, ipek döşemeli döşeklere oturmuş ve bakışlarını eşlerine çevirmiş daha önce hiç insan ve cin eli değmemiş dilberlerin bulunduğu, bol yeşillikli, içinde kaynayan pınarların bulunduğu” bir yer ya da yerler olarak tasvir etmektedir.(4)
Dikkat edileceği gibi; cennet tasviri, tamamıyla dünyadaki nesneler ve varlıklar üzerinden yapılmıştır. Bu tasvirlere bakan Çukurovalı ve Harranlı nar üreticileri, “iyi de narın alası bizde yetişiyor. Üstelik bu sene elimizde kaldı, yüzüne bakan yok. Biz cennette narı ne yapalım” diye düşünebilir. Aydınlı incir üreticileri, Ayvalıklı zeytinciler, Manisalı üzüm üreticileri, Nevşehirli Şarap üreticileri, Balıkesirli sütçüler ve Medineli Hurma üreticileri de öyle.
İnsan ve cin eli değmemiş dilberlere gelince; dünya veya kâinat güzellik yarışmalarını izleyen bir insan, pek ala “e aynı dilberlerden burada da var” diye düşünebilir. Bütün bunlardan sonra “cennet o kadar da ahım şahım bir yer değilmiş” diye düşünenler çıkar mı bilmem, ancak şurası muhakkak ki; bu dünyadaki güzellikler geçici, oradakiler kalıcıdır, ebedidir. Sadece bu bile cennet için çalışmaya değmez mi? Elbette bir Müslüman, sırf cenneti kazanmak için değil, Allah emrettiği için bazı şeyleri yapacak, bazı şeylerden de kaçınacaktır. Esasen cennet de, Allah’ın emir ve nehiylerine uymanın bir hediyesi değil midir?
Peki Allah, cennet tasvirini neden bu dünyadaki nesneler veya varlıklar üzerinden yapmıştır? Daha doğrusu; cenneti neden bu dünyada zaten var olan güzelliklere benzetmiştir? Kim nasıl düşünür bilmem ama bize göre; Kur’an’daki cennet tasvirleri, çöldeki bedeviye (çöl insanı) göre yapılmıştır. Yani kum deryasının içinde kendine göre bir hayat tarzı oluşturan bedevinin, kimi yolculuklar sırasında nadir olarak gördüğü, imrenerek ve iç geçirerek baktığı, büyük ölçüde çöllerden ibaret olan o günün Arabistan’ında pek rastlanmayan ve özlem duyulan şeyler üzerinden yapılmıştır Kur’an’daki cennet tasvirleri. Mekke ve Medine’deki Arap, Kur’an’daki cennet tasvirlerinde geçen nesnelerden elbette bir şekilde haberdardı. Ancak istediği anda ve istediği miktarda ulaşması mümkün değildi onlara. Ya da bu gibi güzellikleri dünya gözü ile hiç görmemişti ama en azından büyüklerinden duyduğu masal, efsane, menkıbe vb. rivayetlerle gözünde canlandırabiliyordu. Bu sebeple onlara aşırı derecede özlem duyuyordu. İşte Allah, özlem içindeki bu insanlara, eğer emrine itaat ederlerse, özlemini duydukları şeyleri sınırsız şekilde vereceğini vaat etmiştir kitabında.
Buradan hareketle denilebilir ki; eğer İslam Dini, bir çöl şehri olan Mekke’de değil de mesela bizim Çukurova’da veya Marmara Bölgesi’nde zuhur eden bir Peygamber tarafından tebliğ edilseydi, eminim ki; başka türlü anlatılırdı cennet.
Bu konuda, konunun uzmanları da destekliyor aslında bizi. Onlar da diyorlar ki: “Cennetin doğrudan kendisini anlatmak, onu dünya hayatına ait kelimeler ve kavramlarla tanıtmak, insan zihninin yapısı bakımından mümkün değildir. Orası ayrı bir âlem, ayrı bir varlık boyutu, farklı bir mahiyetler bütünüdür. Ama yine de insanları imrendirmek ve özendirmek için bir şekilde anlatılması gerekir. Kur’an’ın ahiret hallerini anlatma için seçtiği anlatım yolu, insanların en azından kendi yaşadıkları, algıladıkları dünya hallerinden örnekler vererek onların ahiret hakkında kıyaslama yoluyla, bir fikre varmalarını sağlamak, bunun için mecazlar kullanmak ve misaller vermektir…”(5)
Bu sebeple lütfen gözünüzde o kadar da büyütmeyin cenneti ve cehennemi. Ayrıca cennet ümidiyle boş yere vaktinizi ve paranızı kaptırmayın şarlatanlara ve din bezirgânlarına. Para karşılığı yazılan ve satın alınan dualarla cennete gidilmez ama bunu yapan şarlatanlar ve din bezirgânları, bu umut tüccarları ve cennet pazarlamacıları, bu şekilde sizden kopardığı paralarla kendileri için bu dünyada birer cennet yaratabilirler. Hatta yaratmış oldukları cennetlerine, sizin beylik oğullarınızı Gılman, hatunluk kızlarınızı da Huri yapabilirler. Eğer aklınızı kullanmazsanız size de bu yapay cennetlerin dışında, cehennem zebanisi gibi kılıksız bir şekilde pişmanlıklar içinde ağzınız sulanarak, mideleriniz açlıktan guruldayarak dolaşmak düşer. Tıpkı FETÖ mağdurları gibi. Yani FETÖ piramidinin en altındakilerin, bugün içine yuvarlandıkları gayya kuyusuna düşersiniz demek istiyoruz.
Bu dünyada iyi insan olursak, ahlaklı olursak, düzgün ve dürüst yaşarsak, onun bunun malını çalıp çırpmazsak, hakkımız olmayana el uzatmazsak, devletimize ve milletimize ihanet etmezsek, aklımızı kullanıp, sevdiklerimizle birlikte olursak ve huzurumuz da yerinde ise zaten cennetteyiz demektir. Bize ne el alemin kevserinden, hurisinden, nurisinden. Meşru yoldan elimizin altındaki hurilerle güzel ve mutlu vakitler geçirmek , neden ulaşılması zor hurilere umut bağlayalım ki? Eğer iyi insansak, Tanrı zaten koyar kendi hurilerimizle birlikte bizi cennetine. Fazla mal göz çıkarmaz, umulur ki; Allah’ın lütfu kereminden vereceği öbürleri de bize hizmet ve yârenlik ederler orada…
2018 yılının, ülkemize ve dünyamıza, barış, huzur ve iyilikler getirmesi dileğiyle, bütün okuyucularımın yeni yıllarını kutluyorum…
Ömer Sağlam/27 Aralık 2017
______________
1-Kur’an-ı Kerim, Muhammed Suresi, 47/15.
2-Kur’an’da Muhammed 15 ve pek çok yerde cennette “ırmaklar” anlamında “nehir” kelimesinin çoğulu olan “Enhar” geçerken, Rahman Suresinde iki yerde (50. ve 66. ayetler) “Pınar” yani “Göze” veya “Çeşme” anlamındaki “Ayn” kelimesinden türetilmiş “iki pınar” anlamında “Aynan” kelimesi geçmektedir.
3-Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, c, 5, s, 51-52, DİB Yayını, Ankara,2008.
4-Kur’an-ı Kerim, Rahman Suresi, 55/48 ve devamı. Bkz. Kur’an-ı Kerim Meâli, DİB Yayını, Ankara,2002, s, 532-533.
5-3 nolu dipnot.
Bir yanıt yazın