6 Aralık’ta ABD Başkanı D.Trump, Kudüs’ü İsrail Devleti’nin başkenti olarak tanıdı.
19 Aralık’ta Ulusal Strateji Belgesini açıkladı.
Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması Müslüman ülkeler tarafından büyük bir öfke ile karşılandı.
ABD Ulusal Strateji Belgesi ise Amerika’nın haşlanmayacak bir kurbağa olduğunu beyan ediyordu.
*
Dünyanın büyük kısmı bir gözdağı vermek anlamında, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul eden ABD’yi kararından döndürmek amacında olan Müslüman ülkelerle aynı düzlemde birleştiler.
Perşembe günü Türkiye ve Yemen’in talebi üzerine BM Genel Kurulu’nda ABD’nin Kudüs kararını reddettiler.
ABD’ye ciddi bir siyasi darbe vurdular.
*
Bu kararla zaten volkanik olan Ortadoğu daha da ısındı.
Kan dökülmesi ve şiddet korkusu yaşamı daha da tatsız hale getirirken, Filistin mücadelesi başka bir intifadaya başlamak üzeredir.
*
ABD’nin Kudüs kararı, Türkiye’ye Ortadoğu ve daha önemlisi dünya Müslüman topluluğu üzerinde hakimiyet kurma konusunda büyük bir açılım sağladı.
Ankara ve Washington arasındaki ilişkiler hızla kötüye gitti.
Kudüs meselesi iki önemli NATO müttefikini sözde bir savaşa soktu.
*
Recep Tayyip Erdoğan “Kudüs bizim kırmızı çizgimizdir” diye başlayan cesur sözleriyle Müslüman cemaatinden popülerlik kazandı.
Ancak Erdoğan retoriğinin İsrail ve ABD’nin bağları üzerinde gerçek bir önemi olmayacağı aşikardır…
*
Nitekim Başkan D.Trump Kudüs tasarısına destek verecek ülkeleri,
“Yüzlerce milyon hatta milyarlarca dolar alıp sonra bize karşı oy kullanıyorlar. Bırakalım aleyhimize oy kullansınlar, biz de parayı muhafaza etmiş oluruz. Umrumuzda değil” ifadesiyle “maddi yardımları” kesmekle tehdit etti.
*
BM Genel Kurulu’nda dünyanın büyük bir kısmının ABD’nin Kudüs kararını reddederek bir gözdağı vermesi ve Başkan D.Trump’ın kararı reddedecek ülkelere maddi yardımı kesme tehditi,
Esasen yeni ilan edilen ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nin bir sonucuydu.
*
Çünkü bu belgeye göre başta Çin ve Rusya olmak üzere bazı ülkelerin izledikleri ekonomik ve siyasi pozisyonları, ABD’ye karşı bir meydan okuyuş olarak algılanıyor.
ABD bu meydan okuyuşa kendi sanayi üssünde radikal bir iyileşme, bilimsel ve teknik eğitim için büyük çaplı destek ve altyapıyı yeniden inşa etmekle yanıt vermeyi kurguluyor.
Bu yüzden Strateji Belgesi savaş benzeri olarak tasvir ediliyor ama esas niyet; rekabetin her zaman düşmanlık anlamına gelmediği ve kaçınılmaz çatışmalara yol açmayacağı,
Ancak kimsenin ABD’nin çıkarlarını savunma taahhütünden şüphe duymaması gereğine dayanıyor...
*
Belgede “Başarıyla rekabet eden bir Amerika, çatışmayı önlemenin en iyi yoludur. Amerikan zayıflığı meydan okuyuşları davet eder, Amerikan gücü ve güven savaşı durdurur ve barışı sağlar” deniliyor.
Belgede, Obama yönetiminin çok taraflı jeopolitik çabasında “Yumuşak güç” anlayışıyla ABD etkisinin yavaş yavaş gerilemesi kabul edilmiyor.
ABD ekonomisine, vatanına ve çıkarlarına odaklanılıyor.
Ancak dünyayı daha az öngörülebilir hale getirecek olan Amerikan çıkarlarını tehdite karşı sert bir hareketlilik öngörülüyor.
*
Belge ABD’nin stratejik dengesini değiştirme tehditinde bulunan ülkeleri engellenmeyi,
Ortadoğu’da paramiliter güçlerle ilişkili ve İsrail ile savaşmaya eğilimli İran’ın öngörülemezliğine karşı hazırlıklı olmayı,
Kuzey Kore gibi ülkelerin kıtalararası balistik füzelerinin lansmanından önce yok edilmesini,
İŞİD ve Hizbullah gibi terör örgütleri dahil olmak üzere teröre destek veren devletlere karşı hızlı ve kararlı duruşu,
Serbest Ticaret söylemini savunur ve faydalarından istifade ederken, kurallarına ve anlaşmalara seçici olarak bağlı ülkelerin ekonomik saldırganlığına karşı misillemeyi,
Çin’in ekonomik diplomasisine karşı Asya’da Hindistan ve Japonya’yı merkez alan yeni bir ittifak sistemini kurguluyor.
*
Strateji Belgesi; ABD’nin ekonomik gücünün yeniden inşa edileceğini, Amerikan ekonomik modelinde güvenin sağlanacağını teyid ediyor.
Yıllar geçtikçe Amerikan fabrikalarının, şirketlerin ve işlerin yurt dışına taşınması, özellikle 2008 küresel finansman krizinden sonra şüphenin güvenin yerini almasıyla;
Riskten kaçınmanın ve düzenlemelerle yetinmenin yatırım ve girişimciliğin yerini aldığı, sonuçta ABD ticaret hacmının haksız ticaret uygulamaları da dahil olmak üzere bir çok faktörün etkisiyle arttığının altı çiziliyor.
*
Bundan böyle ABD’nin yerli ekonomiyi canlandıracağı, Amerikalılara fayda sağlayan, ABD üretim üssünü yeniden canlandıran, orta sınıf işler yaratan, yeniliği teşvik eden, teknolojik avantajı ve çevreyi koruyan, enerji üstünlüğü sağlayan bir ekonomik stratejinin izleyeceği,
ABD’nin büyümesini desteklemek üzere dijital altyapısında bant genişliğinde iyileştirme yapılırken siber saldırılardan da korunulacağı bildiriliyor.
*
Bunları teminen;
1- Düzenleyici yükün azaltılması,
2- Vergi reformunun desteklenmesi,
3- ABD alt yapısının geliştirilmesi,
4 -Mali sorumluluk yoluyla borcun azaltılması öngörülüyor.
*
Bu öngörülerin sağlanabilmesi ise diğer ülkelerin ekonomik avantajlar elde etmek için başvurdukları;
Damping, ekonomik olmayan kapasiteler, endüstriyel sübvansiyonlar, teknoloji transferleri, tarife dışı engellere karşı,
1- Yeni Ticaret ve Yatırım Anlaşmaları ve varolanların güncelleştirileceği,
2- Haksız Ticaret Uygulamalarıyla,
3- Yolsuzlukla mücadele edileceği ifade ediliyor.
Elbette bu bildirimler başta Çin ve Rusya olmak üzere dünyada bir çok ülkede büyük endişeye yol açmış bulunuyor…
*
Ulusal Strateji Belgesinde diğer köklü değişim Ortadoğu ile ilgilidir.
Belge Başkan’ın Ortadoğu vizyonu;
1- İslamcı İdeoloji ve IŞİD benzeri İslamcı terör örgütlerini ortadan kaldırmak,
2- Ortadoğu’da İsrail ve Filistin arasında barışı sağlamak,
3- İran’ın nükleer bomba kullanma olasılığını engellemek üzerinde kuruludur.
*
Bu yüzden Başkan Trump, Ulusal Strateji Belgesi çerçevesinde İsrail ile Filistinliler arasında bir kez ve herkesin barışacağı “nihaî anlaşma” dan bahsediyor.
Anlaşmanın İsrail’in Arap Dünyası’ndan Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerle geliştirdiği ve yürüttüğü ilişkilere dayandırdığı yeni strateji çerçevesinde gelişmesi öngörülüyor.
Açıkça belirtilmemiş olmasına rağmen bu stratejinin önce tartışılması, sonra başarılı olması için bölge liderlerinden nihaî barışın peşinden gitmesi kaydıyla;
1- İsrail, Suudi Arabistan ve Mısır’ın fiili ittifakı önderliğinde,
2- Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması,
3- İsrail’in 1967 savaşında işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesi,
4- BM Güvenlik Konseyi’ne 194 sayılı karar çerçevesinde Filistinli mülteciler sorununa adil bir çözüm için çağrıda bulunulması,
5- İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yasa dışı yerleşimlere son vermesi,
6- 1967 sınırlarında kurulacak ve başkenti Doğu Kudüs olacak bağımsız bir Filistin devletiyle beraber “iki devletli çözüm”ün oluşturulması düşüncesi yatıyor…
*
Ayrıca “Şiddet yanlısı aşırıcılık” gibi bir terminoloji terk edilimiş, bunun yerine “İslamcı”lar ve “Cihad Terörü” ön plana çıkarılmıştır.
Bütün bu konu, Başkan Trump’ın Mayıs ayında Suudi Arabistan’da Müslüman liderlerle görüşmesi ardından,
“Ortadoğu’ya yaptığım son seferimde artık radikal ideolojiye yapılan mali yardımın olmaması gerektiğini bildirdim. Ondan sonra bölge rehberleri Katar’ı işaret ederek onu suçladılar. Arabistan’a yaptığım ziyaretim, Kral ve 50 Arap ülkesiyle görüşmem sonuç verdi. Radikalizmin mali kaynaklarını kesme noktasında sert önlemler alacaklarını söylediler. Tüm deliller Katar aleyhineydi. Belki de bu, terörizmin son bulmasının başlangıcıdır” söylemini karşılıyor.
*
Cihatçı terörist örgütler, ulus için en tehlikeli terörist unsur olarak kabul edililiyor.
ABD’nin müttefikleri ve ortakları yanında,Amerikan yaşam biçimini baltalayan küresel bir İslamcı hilafet için totaliter bir vizyon geliştiren fanatizme karşı uzun süredir savaştığına işaret ediliyor.
ABD’nin askeri ve diğer operasyon ajanslarıyla cihad terörizmi ağlarına karşı doğrudan eylem yapılacağının, finans ve lojistik kaynaklarının kesileceğinin, İran destekli Lübnanlı Hizbullah gibi gruplara karşı agresif müdahalede bulunulacağının sözü veriliyor.
*
Bu noktada, mesela Erdoğan’ın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun;
“Ne yapacaksınız isimleri alacaksınız da? O ülkelerin de işgal edilmesine müsaade edeceksiniz ya da onları cezalandıracak mısınız?
Artık dünya değişti. Artık ben güçlüyüm, o nedenle de haklıyım anlayışı değişti. Artık dünya haksızlıklara isyan ediyor. Artık hiçbir onurlu millet, hiçbir şerefli devlet bu tür baskılara boyun eğmez” tepkisi de dahil olmak üzere,
ABD’nin kendisine meydan okuyanlara karşı pratiğinin nasıl gelişeceği konusu;
Dünya’nın yeni gündemidir…
*
Bu gündemde “Laiklik”; antiemperyalist olmanın ön şartıdır.
24. 12. 2017
Bir yanıt yazın