Ziraat ve zanaat kavramlarını unutma noktasına geldiğimiz, ürünü elinde kaldığı için narenciye, fındık, zeytin ağaçlarını göz kırpmadan kestiğimiz, samanı bile ithal etmeye başladığımız günümüz dünyasında hayatlarını hala ziraatçilik ve zanaatkârlıkla sürdürenlerin yaşamlarından bir kesit sunan Sarı Sıcak, Başka Sinema kapsamında bu Cuma’dan itibaren yeniden gösterime giriyor.
Film ana çerçevede; feodal bir aile ortamından çıkarak kendi hayatını yaşamak isteyen İbrahim’in hikâyesini anlatırken çiftçi babası Necip Ağa ile aralarındaki kuşak farkına dayanan baba-oğul çatışmasına da yer veriyor. Bu kapsamda baba-oğul ilişkisi üzerinden yeni ile gelenekselin çatışmasını da oldukça iyi işliyor.
Necip Ağa sermaye sahiplerinin nitelikli emek gücü ve tarımsal mülkiyet üzerinde denetim kurma arzusu, tarımdaki girdi fiyatlarının yükselmesi, meşakkatli üretim yöntemleri, işgücünün yetersizliği ve büyük maddi sorunlarına rağmen kendilerine ait tarlalarında geleneksek yöntemlerle tarımsal faaliyetlerini sürdürerek hayata tutunmaya ve ailesini geçindirmeye çalışmaktadır. İbrahim ise gönülsüz çalıştığı baba mesleğinden ve mecburi olarak yaşadığı aile düzeninden kurtulmak için tır şoförü olma hayalleri kurmaktadır. Ekonomik koşulların güçlüğü ve kırsal alandan uzaklaşarak dışarıya açılma isteği İbrahim’in ailesinden gizli bir şekilde bazı işler yapmasına sebep olmaktadır. Bu gizli kapaklı yaptığı işler haliyle bazı sorunları da beraberinde getirmektedir.
İlk gösterimini bu sene 36’ncısı gerçekleşen İstanbul Film Festivali’nde yapan Sarı Sıcak, festivalin ulusal yarışmasında aldığı En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu (Aytaç Uşun), En İyi Kurgu (Ömer Günüvar, Fikret Reyhan) ve En İyi Görüntü Yönetmeni (Marton Miklauzic) ödülleriyle dikkatleri üzerine çekmişti.
Fikret Reyhan uluslararası prömiyerini yaptığı Moskova Film Festivali, Hollanda’nın Rotterdam şehrinde düzenlenen Kırmızı Lale Film Festivali ve 7. Uluslararası Malatya Film Festivali’nde En İyi Yönetmen seçilerek ilk uzun metrajlı filmiyle bir bakıma rüşdünü de ispatladı. Film ayrıca Malatya’dan En İyi Senaryo, En İyi Kurgu, En İyi Görüntü Yönetmeni ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Mehmet Özgür) kategorilerinde aldığı ödüllerle de başarısını perçinlemiş oldu. Son olarak geçtiğimiz hafta gerçekleşen 5. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali’nin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda Marton Miklauzic En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü’nün sahibi oldu.
Fikret Reyhan’a pek çok ödül getiren ve her ne kadar otobiyografik bir yaşam hikâyesine dayanan özgün bir senaryoya sahip olsa da ismini Yaşar Kemal’in bir öyküsünden alan Sarı Sıcak, Anadolu insanının yokluğa, sefalete karşı bulundukları koşullar içinde verdikleri yaşam mücadelesine toplumsal-gerçekçi bir bakışla yaklaşması yönetmenin sinemasal bir başarısı. Yönetmen birçok yönleri ile bu insanların duygularını, iç dünyalarını, yaşadıkları dertleri abartmadan irdeliyor ve seyirciye bunu en yalın haliyle aktarıyor. Karakterlerin derdini olabilecek en az diyalogla anlatma gayreti sözel ve yazılı olana nazaran görselliği ön plana çıkarmaya olanak sağlıyor. Fakat keşke ismiyle gönderme yaptığı Yaşar Kemal’in Sarı Sıcak öyküsünde anlatıldığı gibi kıpkırmızı bir ateş yuvarlağını andıran güneşin sıcaklığını, ekin saplarının çatırdadığı, toprağın kızgın demir gibi yandığı, o boğucu sıcaklığıyla bunaltıcı bir yaz dönemini filmde hissedebilseydim. Paydoslarında güneşin alnına yatıp yorgunluklarını çıkaran, sıcağın altında yemeklerini yiyen, gözleri bir bulut gölgesini arayan, sıcaktan ılımış sularını kan gibi içen işçileri görebilseydim. İşte o zaman gerçek anlamda sinematografik olarak anlamın, mesajın aktarılması kısmında bir başarıdan söz edebilirdim. Bu haliyle filmde görmeyi arzuladığım tonlar sadece filmin afişine sıkıştırılmış kalmış, dolayısıyla ismiyle de pek müsemma olmamış.
ÇİN SİNEMASI İLE “RANDEVU”NUZ VAR!
Her yıl farklı bir ülkenin sinemasını mercek altına alan “Randevu İstanbul” bu yıl Çin sinemasını konuk ediyor. “Çin’e Bak, Dünyayı Gör” adlı özel bir bölüme yer veren festival, günümüz Çin sinemasındaki film üretimini tüm çeşitliliğiyle yansıtmayı hedefleyen 10 yeni filmden oluşan bir seçkiyi seyirciyle buluşturuyor.
Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı (TÜRSAK) tarafından bu yıl 20’ncisi düzenlenen Randevu İstanbul Uluslararası Film Festivali belki de yılın son festivali olarak 1-7 Aralık 2017 tarihlerinde sinemaseverlere çağdaş sinemanın örneklerini, dünya festivallerinde boy gösteren, sinema aşkını tazeleyen birbirinden çarpıcı filmleri keşfedeceği dopdolu bir program sunuyor.
Ayrıca festivalin yerli sinemadaki yeni yönetmenlere dikkat çekmeyi hedefleyen “İlk Randevu” bölümünde; tarihin tozlu sayfaları arasında unutulmaya gark olmuş bir vakanın dikta bir iktidarın otokontrolünde kaygı içinde büyüyen bir Z kuşağı üzerinden anlatıldığı, Ceylan Özgün Özçelik’in geçmişin külleri arasından geleceğe kaygı içinde baktığı ilk uzun metrajlı filmi “Kaygı”; yılın belki de en çok beğenilen yapımlarından, Mehmet Sertan Ünver’in müzikle toplumla ve kendi zihinleriyle savaşan iki dahi müzik insanı Kerim Çaplı ve Yavuz Çetin’in mücadelesine ışık tuttuğu belgesel filmi “Blue”; çeşitli festivallerde Cezmi Baskın’a En İyi Erkek Oyuncu ödülünü getiren Özgür Sevimli’nin ilk uzun metrajlı filmi “Murtaza”; gardiyan ve mahkumların gerçek yaşantılarından senaryolaştırılan, İlker Savaşkurt’un yönetmen koltuğuna oturduğu “Damat Koğuşu” gibi ilk filmleri festival kapsamında seyretmek mümkün olacak.
Bunun yanı sıra; Nurdan Tümbek Tekeoğlu’nun 2018 yılında 16’ncısı düzenlenecek olan Dhaka Uluslararası Film Festivali’nin Kadın Yönetmenler Bölümünde yarışacak filmlerden biri olan 1924 mübadelesini konu alan İki Yaka Yarım Aşk filmi de Yakınlık (Closeness), Hayat İşte! (Life And Nothing More), Kadın Düşmanları (The Misogynists) ve Veronica gibi dünya festivallerinde ses getirmiş filmlerle birlikte festivalin Özel Gösterimler Kategorisinde seyirci ile buluşacak.
Mehmet Erduğan
[email protected]
Bir yanıt yazın