Dünya’da bilhassa AKP Genel Başkanı R.T.Erdoğan ve çevresinin kutsallaştırdığı fikirler ve metinler üzerinden gelişen”İslamcı İdeoloji”nin;
“İslam Dini”ne meydan okuyuşuyla oluşan “İslamofobi”,
Bu yıkıcı ideolojinin İslam toplumlarında pekişmesiyle çağdaş toplumlara tehlikeler saçması, cinayetler ve yıkımlara neden olmasının yarattığı derin bir üzüntü ve endişe yaşanıyor.
*
İslamcı terörü de yaratan “İslamcı İdeoloji” ye karşı büyük bir savaş açılmıştır…
Bu ideolojinin mimarları Muhammed Mursi, Fethullah Gülen gibi siyasi ve dini liderler tasfiye edilmiş,
Müslüman Kardeşler, IŞİD gibi El Kaideci İslamcı terör örgütlerinin lağvedilmesi mücadelesi veriliyor.
*
Bu bağlamda ABD ve İsrail’inde kabul ettiği üzere kendisini Müslüman Kardeşler’in hamisi gören ve yeni Osmanlıların başı olarak günün birinde Hilafeti ve Kudüs’ü de geri getireceğini
düşleyen,Türkiye’de AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan’da;
Avrupa ve ABD’den izole edilmiştir.
Bölgesinde tüm Arap ülkeleriyle sorunludur.
Başka ülkelerdeki Kürtlerin Türkiye güvenliğine tehdit oluşturduğu gibi sözde gerekçelerle TSK’yı hâlâ hem Irak hem Suriye’de işgalci bir ordu gibi tutuyor.
Bir çok ülke, gereğinde işleme konulması üzere Erdoğan’ın Suriye ve Irak savaşları sırasında işlediği çeşitli savaş suçlarına ilişkin dosyalara sahiptir.
ABD’de Reza Zarrab şahsında İran’daki uluslararası ambargonun kırılmasıyla ilgili olarak yargılanıyor.
Yönetiminde Türkiye derin bir şekilde bölünmüştür.
Muhalefet onu ve ailesini ağır yolsuzluklar içinde olmakla itham ediyor.
Anketler oy oranının yüzde 50’nin altında olduğunu gösteriyor…
*
Erdoğan ” Artık kaybedeceği hiç bir şeyin kalmadığının” farkındadır.
Ama Batı’nın ABD Başkanı D.Trump faktörü ve AB’deki kriz nedeniyle zayıfladığını;
Şimdilerde Rusya ve İran ile kurduğu işbirliği sayesinde Batı ile pazarlık gücünü yükseltebileceğini düşünüyor.
Rusya ve İran ilişkilerindeki gelişme ile elini dış politikasında güçlendireceğini,
Hatta Lozan Antlaşması’nın revize edilmesi fikrini Rusya ve İran’ın da destekleyeceğini umuyor.
*
Bu noktada Batı, R.T.Erdoğan’a açık bir yön vermiyor.
Ama Erdoğan’ın Rusya ve İran’la ittifak halinde sorunlarına çözüm bulmasını zorlamaya çalışıyor.
Aslında bu sorunlar, Moskova ve Tahran’a da birçok zorluk yaratıyor, çünkü ;
1- ABD Rusya ile birlikte çalışması gerektiği, iki ülke arasındaki rekabetin koordinasyonla geliştirilip bir Rus-ABD ortaklığının oluşturulması halinde;
Ortadoğu’daki krizin daha az tehdit oluşturacağı, bölgesel çalkantıların büyük oranda önleneceğini kurgusunu başarıyla sürdürüyor.
Bu yüzden Erdoğan’ın Rusya ile geliştirdiği yakınlık, Rus çıkarları doğrultusunda gerçekleşen ve samimi olmayan bir durumdur…
2- Rusya’nın, Erdoğan’ın Ege Denizi, Balkanlar, Transkafkaslar, Hazar bölgesi ve Orta Asya’daki stratejik özlemlerini desteklemeyi kabul etmesi pek mümkün değildir.
3- İran ise Rusya’nın Kafkasya ve Hazar üzerindeki çıkarlarına baskı yapmak için Erdoğan ile işbirliği olasılığı ile ilgilenebilir…
*
6 Aralık’ta Başkan D.Trump, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ilan etmiştir.
Aynı zamanda Kudüs’ün İsrail’in başkenti olmasının kriterlerini de belirlemiştir.
1- Bu kararın ABD’nin İsrail-Filistin arasındaki nihaî barışa olan bağlılığını ihlal etmeyeceğini,
2- ABD’nin İsrail ile Filistin arasında iki devletli çözümü desteklediğini,
3- “Harem Ül-Şerif”de dahil olmak üzere dinî alandaki statükonun daima gözlemleneceğini,
4- Bölge liderlerinin nihaî barışın peşinden gitmeleri gerektiğini açıklamış bulunuyor.
*
Ne ki, bu durum R.T.Erdoğan’ın kendini yurt içinde ve Müslüman dünyasında daha iyi bir duruma getirebilmek için atacağı son bir zara daha fırsat vermiştir.
Nitekim Erdoğan, ABD’nin İsrail-Filistin arasında iki devletli çözüm temelinde Kudüs’ü başkent olarak tanımasını,
Bir kez daha “Din”e meydan okuyarak, diplomatik bir karardan alıp dini bir düzlemde;
Müslümanlarca kutsal kabul edilen Mescid-i Aksa’ya bir haçlı seferinin başlatıldığı biçiminde Tapınak Dağı’na götürmenin çabasına girmiştir.
*
ABD’yi Doğu Kudüs’teki Filistin iddialarını görmezden gelmek ve “uluslararası hukuku ayaklar altına almak” suçlamasında bulunuyor..
İsrail’e karşı 2010’da Mavi Marmara gemisi olayı sonrasındaki söylemine dönmüştür.
Yürüttüğü çatışmacı yaklaşımıyla Arap ve Müslüman dünyasında kazanacağı popülerlik üzerinden Batı’ya karşı ortak bir tepki ya da bir direniş örgütlemeyi hedefliyor...
ABD Başkanı Donald Trump’in kararına, Müslüman dünyasının ortak bir tepki vermesi umuduyla dönem başkanı olduğu dört kıtada 57 üye ülkeli İslam İşbirliği Teşkilatını İstanbul’da olağanüstü toplamış bulunuyor.
*
Esasen Başkan D.Trump, Mayıs 2017’de, dünyanın dört bir yanında İslamcı terör ideolojisini ve terörünü hızla yenmek üzere ziyaret ettiği Suudi Arabistan/Riyad’ da;
İşbu İslam İşbirliği Teşkilatı ülkeleriyle görüşmüş;
“Ortadoğu’ya yaptığım son seferimde artık radikal ideolojiye yapılan mali yardımın olmaması gerektiğini bildirdim. Ondan sonra bölge rehberleri Katar’ı işaret ederek onu suçladılar. Arabistan’a yaptığım ziyaretim, Kral ve 50 Arap ülkesiyle görüşmem sonuç verdi. Radikalizmin mali kaynaklarını kesme noktasında sert önlemler alacaklarını söylediler. Tüm deliller Katar aleyhineydi. Belki de bu, terörizmin son bulmasının başlangıcıdır” demişti.
*
Ama İstanbul’da dönem başkanı sıfatıyla R.T. Erdoğan; ABD’yi attığı bu son derece yanlış, provakatif ve hukuk dışı adımdan bir an evvel geri dönmeye davet etti.
Günlerdir süren diplomaside ve kuliste;
1- İsrail ile ortak siyasi askeri ve ekonomik projelerin sona erdirilmesi:
2- Üye ülkelerin İsrail ile ekonomik ve siyasi bağlarını koparması:
3- Hava sahalarının İsrail uçaklarına kapatılması:
4- ABD ve İsrai ile istihbarat işbirliğinin sona erdirilmesi:
5- ABD’ye yeni bir hiza vermesi için İslam Kalkınma Teşkilatı ülkelerinden elçilerini çekme çağrısı yapılması :
6- İsrail’in Kudüs’ü işgalini kabul eden ülkelerle ilişkilerin dondurulması ya da bitirilmesi;
7- ABD’nin Ortadoğu barış sürecinde artık bir arabulucu olmak sıfatının kalmadığının ilan edilmesi isteniyor;
Toplantının kınama mesajlarının ötesine geçmesi ve ABD’nin kararını tersine çevirmek için harekete geçmesi bekleniyordu.
*
Ne ki, İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü İslam Zirvesi ardından yayınlanan nihai bildiride;
İslam ülkelerinin Doğu Kudüs’ü “Filistin Devleti’nin işgal altında başkenti” olarak tanıması istendi ve dünyadaki bütün devletlere de bu yönde çağrı yapıldı.
6.Aralık’ta Başkan Trump’ın açıklaması da zaten bu esasları kapsıyordu!
*
O sırada ABD’de Başkan Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Herbert Raymon McMaster, Türkiye ve Katar’ı “radikal ideolojilerin yeni sponsorları” ilan ediyor,
İslamcı İdeolojinin medeniyet için bir tehlike olduğunu dile getirerek, radikalizmin güçlenmemesi için özgürlükçü muhaliflere destek olmak gerektiğini açıklıyordu.
*
Şimdi gözler, ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarını deldiği iddiasıyla açtığı “Zarrab Davası”ndadır.
14.12.2017
Bir yanıt yazın