R.T.Erdoğan, İslam ülkelerinde Müslüman Kardeşler örgütüyle aynı kanala açılmak kaydıyla,
Yıllarca muhtelif alanlarda oluşturulan insan sermayesi, bu insanlar arasında kurulan ilişkilerle aynı hedefe yönelişlerinden sağlanan sosyal sermaye yatırımından;
Geliştirilen ve İslam Birliğini amaçlayan bir felsefenin açık seçik lideridir.
*
Felsefesi, insanlığın Çağdaş Devlet’e gelişimini belirleyen;
“İnsanların politik kapasitesi gelişime açıksa, devleti doğanın yüce bir gerekliliği olarak ele alması gerekir.
İnsanın bir medeniyet kurma olasılığı, gücünün sınırıyla birlikte bahşedilen akla da bağlıdır.
Bu yüzden Tanrı’nın devlet hayatında ortaya çıkan tarafsız ve görünür iradesine saygı kalkmış, günah yükümlenilmiş ve insan aklı ve vicdanının özgürleşmesi süreci başlamıştır” düşüncesi ile örtüşmüyor…
*
Erdoğan, felsefesi aleyhindeki bu düşünceye, “Milletin iradesinin demokratik süreci sekteye uğratacak ya da askıya alınacak biçimde kaldırılmasına karşı herkesin düşünce, vicdan ve din hürriyeti vardır” biçimindeki yargısına BM İnsan Hakları prensiplerini şahit tutarak küresel boyutta tepki veriyor…
*
Sonuçta, BM Güvenlik Konseyi’nde meşruiyeti ve güvenilirliği tartışılan uluslararası hukukun üstünlüğünü rencide eden mevcut statükoya rağmen;
İslam dininin demokrasiye aykırı olmadığı savında İslam Birliğini amaçlayan siyasi ve dini liderlere verilen ödünler ile insan birikimlerinin uluslararası hukuka ve küresel sistem ağlarına yansımasıyla İnsan Hakları prensiplerinin “aklı hür, vicdanı hür” insan tipine çekilmesi için verilen mücadele arasında bir kavga yaşanıyor.
*
Bu kavga en ziyade bir barış dini olan İslam’a zarar veriyor.
Çünkü Erdoğan ve çevresinin kutsalaştırdığı fikirler ve metinlerin yani “İslamcı İdeolojisi”nin giderek “İslam Dini’ne” meydan okuduğu,
İslam toplumlarından çağdaş toplumlara tehlikeler saçıldığı, cinayetler ve yıkımlara neden olunduğu büyük bir endişe ile tesbit edilmiştir.
Neticede kahrolası “İslamcı İdeolojisi “ne karşı haklı bir savaş açılmıştır…
*
R.T.Erdoğan bu bağlamda, Avrupa ve ABD’den izole edilmiştir.
Doğrusu Rusya ile geliştirdiği yakınlık, Rus çıkarları doğrultusunda gerçekleşen ve samimi olmayan bir durumdur.
Yönetimindeki Türkiye derin bir şekilde bölünmüştür.
ABD’de bir dolandırıcının şahsında İran’daki uluslararası ambargonun kırılmasıyla ilgili olarak yargılanıyor.
Muhalefet onu ve ailesini ağır yolsuzluklar içinde olmakla itham ediyor.
Bir çok ülke, Erdoğan’ın Suriye ve Irak savaşları sırasında çeşitli savaş suçları işlemiş olduğuna ilişkin dosyalara sahiptir.
Anketler onun oy oranının yüzde 50’nin altında olduğunu gösteriyor…
*
Nitekim Erdoğan ” Artık kaybedeceği hiç bir şeyin kalmadığının” farkındadır.
Önce ABD’nin İsrail-Filistin arasında iki devletli çözüm temelinde Kudüs’ü başkent olarak tanımasını,
Bir kez daha “Din”e meydan okuyarak, diplomatik bir karardan alıp dini bir düzlemde El Aksa’ya bir haçlı seferinin başlatıldığı biçiminde Tapınak Dağı’na götürmeye çalışıyor…
*
“Sayın Trump, Kudüs Müslümanların kırmızı çizgisidir.Hemen 5-10 gün içinde İslam İşbirliği Teşkilatı liderler zirvesini İstanbul’da toplayacağız.
Bununla da kalmayacağız. Bu zirve ile birlikte çok daha önemli etkinlikler ile tüm İslam dünyasını o zirvede hareketlendireceğiz” ifadesiyle tehdit de bulunuyor.
*
Çağdaş Medeniyetin İslam ideolojisinden duyduğu büyük endişeyi parlatıyor.
Böylece 2011 Arap Baharı ve sonrasında yanlış davaya destek verdikten sonra kendisini ve ülkesini izole eden Erdoğan;
Kendini dünyanın Müslüman toplumunun sesi olarak sunmak için yeniden bir şans bulduğunu düşünüyor…
*
Ancak Arap rejimleri, özellikle Suudi Arabistan, Mısır ve BAE bölgesel öncelikler konusunda İsrail ile her zamandan daha uyumludur.
Onlar Başkan Trump yönetimi ile birlikte İran’ın ve Müslüman Kardeşler örgütünün bölgenin esas sorun kaynağı olduğunu düşünüyor.
Bu nedenle Arap toplumlarında Kudüs kararına öfkeli bir kınama yerine sınırlı protestolar yapılıyor.
*
Cuma günü toplanan BM Güvenlik Konseyi’nde ise ABD’nin BM Büyükelçisi N.Haley, Trump ve yönetiminin tarafların üzerinde anlaşmaya vardığı sürece iki devletli çözüm üzerinde kararlı olduklarını belirtiyor.
“ABD; BM tarafından ya da İsrail’in güvenliği konusunda ihmalini kanıtladığı herhangi bir ülke tarafından asla zorbalığa uğratılmayacaktır” diyor.
*
Ama İslamcı ideolojiden çok endişeli Fransa, Almanya, İtalya, İsveç ve İngiltere büyükelçileri “hayal kırıklıklarını” belirterek tehdit içeren süreci dengelerken,
“Kudüs’ün statüsü, İsrail ile Filistin arasındaki görüşmelerle belirlenecek ve nihaî statü anlaşması sağlanacaktır” açıklamasında bulunuyorlar.
Erdoğan’da gelen tehdit ilk günlerde fos çıkmış gibidir…
*
Ardından R.T.Erdoğan, Yunanistan’da Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulas ve Başbakan Aleksis Tsipras ile diplomatik nezaket taşımayan temaslarda bulunuyor.
Batı Trakya’daki baş müftülük konusu, Lozan Anlaşması’nın güncellenmesi, darbeci askerlerin iadesi ve Kıbrıs meselesi gündeme geliyor.
Ancak Erdoğan’ın her iki görüşmesine de Lozan Antlaşması damgasını vuruyor.
*
1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’nın güncellenebileceğine işaret eden Erdoğan, “Siyaset hukukunda özellikle anlaşmaların güncellenmesi diye bir şart vardır ve bunu da biz yaparız. Yeter ki ülkeler bu konuda mutabık kalsınlar. Bunun dünyada çok örnekleri var” diyor.
*
Erdoğan’ın “Türkiye’nin Lozan Antlaşması’ndan ödün vermeye hazır olduğunu ” ifade eden sözleri sadece Türkiye’deki muhalefetin değil Yunan yetkililerin de sert tepkisiyle karşılaıyor.
Yunanistan Cumhurbaşkanı Pavlopulos ” Lozan Antlaşması’nın reform edilecek bir sözleşme olduğuna inanmıyoruz” yanıtı veriyor.
*
Türkiye’nin bir zafer nişanesi olan Lozan Antlaşması’nın güncellenmesi isteyen Erdoğan’ın;
Kudüs’ün İsrail’in başkenti olmasına karşılık Çağdaş Medfeniyet dünyasını “tehdit” etmesi gibi,
Bu defa Yunanistan ile Türkiye arasında denge kuran Lozan Anlaşmasının güncellenmesi talebiyle;
ABD, AB ve İsrail’in Kıbrıs’ta, Ege’de ve Türkiye’deki Kürt ve Rum azınlıklarla ilgili taleplerini yerine getirmek üzere Lozan dengesinin Yunanistan lehine bozulması yönünde bir ” ikram ” teklif ediyor.
*
Erdoğan, İslamci ideolojiye savaş açan Çağdaş Medeniyete;
Hem İslamcı örgütler vasıtasıyla “tehdit” hem de Türkiye’nin tapu senedi olan Lozan Anlaşması üzerinden ” bir ikramda bulunmayı teklif ” ediyor.
Uluslararası anlaşmaların güncellenmesi diye bir şey söz konusu değildir ama Türkiye’de yolsuzluklarla itham edildiği gündemi değiştirmiştir…
10.12.2017
Bir yanıt yazın