6 Aralık’ta Başkan D.Trump, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ilan etti.
”Kudüs sadece üç büyük dinin kalbi değildir, aynı zamanda dünyanın en başarılı demokrasilerinden birisinin de merkezidir.
Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanların birlikte barış içinde yaşayıp özgürce ibadet ettiği bir yerdir.
Bu karar, nihaî barışa olan bağlılığımızın ihlâl edilmesi anlamına gelmiyor.
ABD olarak İsrail ile Filistin arasında iki devletli çözümü hâlâ destekliyoruz.
”Harem Ül-Şerif -Tapınak Dağı “da dahil olmak üzere dinî alanda statüko gözlemlenecektir.
Bölgenin liderlerinden isteğim, nihaî barışın peşinden gitmeleridir “dedi.
Dışişleri Bakanlığı’na, Kudüs’te bir ABD büyükelçiliğini “barış için muhteşem bir anıt” olarak hazırlamasına ait kararı imzaladı.
*
Ne ki, İsrail’in kuşatan “Politik İslami Sistemde” takdim edilen İslam’ın bir barış dini olduğu efsanesi yaşanan onca şeyden sonra son bulmuştur.
Dünyayı endişe, tehlike, cinayet ve yıkım kaynağı haline getiren İslam toplumlarında kutsallaştırılan dini fikirler ve metinlere dayalı ideolojiler;
Şimdi ABD’nin İsrail-Filistin arasında iki devletli çözüm temelinde Kudüs’ü başkent olarak tanımasını,
Bir kez daha “Din”e meydan okuyarak, diplomatik bir karardan alıp dini bir düzlemde El Aksa’ya bir haçlı seferinin başlatıldığı biçiminde Tapınak Dağı’na götürmeye çalışıyor…
*
İsrail’in kuşatan Müslüman Kardeşlerin, HAMAS’ın, Hizbullah’ın ve El Kaideci bir çok İslamcı terör örgütünün;
“Kafirleri öldürüp dünyaya İslamı empoze etmeyi hedeflediği”,
Mesela HAMAS’ın, dünyadaki en son Yahudiyi öldürüp bir İslam devleti kurmaya çalışan İslam Tugayları’nın bir bölüğü olduğunu herkes biliyor.
Nitekim ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasının ardından HAMAS lideri İsmail Haniye, ” ABD destekli Siyonist politikaya yeni intifadanın ateşini yakmadan karşı koyamayız” çağrısında bulunuyor…
*
Ya da ABD ve İsrail’inde kabul ettiği üzere kendisini Müslüman Kardeşler’in hamisi gören ve yeni Osmanlıların başı olarak günün birinde Hilafeti ve Kudüs’ü geri getireceğini
düşleyen,
Türkiye’de AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, Kudüs ve Tapınak Dağı’na olan ilgisi bu düşle birlikte Kudüs’ün Müslüman Kardeşler Hareketi’nin dünyada tutunacak son dalı olmasından kaynaklanıyor.
Erdoğan da “Sayın Trump, Kudüs Müslümanların kırmızı çizgisidir. Filistin halkının yaraları kanamaya devam ederken her gün hak ihlalleri, zulümler, baskılar sürerken İsrail’e destek mahiyetinde böyle bir karar alınması sadece uluslararası hukukun ihlali değil aynı zamanda insanlık vicdanına da vurulmuş ağır bir darbedir. Hemen 5-10 gün içinde İslam İşbirliği Teşkilatı liderler zirvesini İstanbul’da toplayacağız.
Bununla da kalmayacağız. Bu zirve ile birlikte çok daha önemli etkinlikler ile tüm İslam dünyasını o zirvede hareketlendireceğiz” ifadesiyle tehdit de bulunuyor…
*
Halbuki ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasıyla birlikte;
1-1993 Oslo Anlaşmalarında ”Kudüs meselesini” ana gündem maddesi sayan ve Kudüs’ün statüsünü nihaî anlaşmalar sonrasında aralarında yapılacak doğrudan müzakerelerle belirleneceği kararı alan Filistin Kurtuluş Örgütü ve İsrail arasında sadece barışa yönelik yeni bir gündem oluşturulmuştur.
2- Çünkü Kudüs meselesi; ne BM / UNESCO kararları, ne hükümetler, liderler ve örgütler tarafından yapılan bildirimler ya da müzakerelerle çözüme ulaştırılabilecek bir vasıfta değildir.
3- Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğu ve Amerikan elçiliğinin Kudüs’te bulunacak olması ancak; ABD’nin egemen ayrıcalığı olduğu kabul edilerek, barış müzakeresi sürecinin hiçbir şekilde etkilemeyeceği öngörülebilir.
4- Ürdün Kralı II. Abdullah ve ardından 1952’de Ürdün Kralı Hüseyin’in Doğu Küdüs’te Yahuda ve Samiriye’de bir Filistin devleti inşa etmek fikri, 1967’de İsrail’in bu bölgeyi almasıyla engellenmiştir ama şimdi Kudüs’ün doğusunda Ürdün Haşimi Krallığının kutsal yerler üzerindeki hak iddiası tamamen sona erecektir.
5- Bunun yerine birçok hükümet ve başta Arap Birliğinin desteklediği üzere Filistin Devletinin başkenti de Doğu Kudüs’te Yahuda ve Samiriye’de olacaktır.
6- Yabancı elçiliklerin Kudüs’e taşınmasıyla birlikte İsrail’e karşı savaşın nedeni kalmayacak, Arap İslam dünyası ile İsrail arasındaki barış gelişecektir.
7- İsrail’in kuşatan “Politik İslami Sistemde” kutsallaştırılan dini fikirler ve metinlere dayalı ideolojileri takip eden ülkelerin, Arap liderlerin, HAMAS ve benzeri örgütlerin,
barış sürecini tehlikeye atacak ve bir şiddet dalgası yaratacak açıklamaları, boş tehditler ve talihsiz girişimler olmaktan öteye gitmeyecektir.
8- Başkan Trump’ın Mayıs 2017’de, dünyanın dört bir yanında İslamcı terör ideolojisini ve terörünü hızla yenmek üzere Savunma Bakanlığı’na hazırlattığı yeni bir plan doğrultusunda; Suudi Arabistan/Riyad’ı ziyaretinde Suudi Arabistan Kralı ve 50 Arap ülkesiyle görüşmesinde kabul edildiği üzere,
Mısır, El Ezher Üniversitesinin tüm aşırılık ideolojilerini görme ve sınırlama rolü eşliğinde İslam’ın doğru öğretilerini yayma konusundaki liderliği pekişecektir.
*
Baruch Spinoza, “Barış, savaşın yokluğu anlamına gelmez. O bir erdem, bir ruh hali, bir iyilik, itimat ve adalet duygusudur” diyor.
8.12.2017
Bir yanıt yazın