KÜRT SORUNU DOSYASI /// E. KUR. ALB. ÜNAL ATABAY :
Şeytan Üçgeninde Kürtler Üzerinden Oyunlar
Ünal Atabay tarafından yazıldı.
Ortadoğu, Kürtler Üzerinden Hizalanmaya Çalışılmakta
Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları; Türkiye, Suriye, Irak ve İran sınırlarının kesiştiği bölge, deyim yerindeyse adeta bir şeytan üçgenidir. Bölgede bulunan enerji ağırlıklı doğal kaynakların iştah kabartan yanı nedeniyle, bölge üzerinde acımasızca güç mücadeleleri ve her türlü entrikalar yaşanmaktadır.
Bölgedeki güç mücadelesi kadim tarihten beri yaşanmakta ise de, yakın tarihimizde yaşananlarla ve yaşanmışlıklarla birlikte değerlendirildiğinde, aktörlerin çirkin yüzü daha belirgin bir şekilde görülmektedir.
Bölgedeki enerjinin kontrolünü sürdürmek isteyen egemen güçler; 1900’lü yılların başından itibaren bu bölgenin kontrol edilebilme ilkesini, sürekli değiştirilen dengelerle, kaos ve istikrarsızlık üzerine kurmuşlardır.
Gelinen noktada; bölgede gelişen güç dengelerinin çeşitliliği, küresel oyuncuların artması, modern dünyanın getirdiği fırsatlar, iletişim çağı ve yeni ihtiyaçlar gibi küreselleşen dünyamızın dayattığı şartlar, bölgede kalıcı bir istikrarın tesisi zaruretini öne çıkarmaktadır.
Bölgede kalıcı istikrarı küresel güç odakları, kısa adı BOP olan Büyük Ortadoğu Projesi ile 22 devletin sınırlarında yapılacak değişikliklerle gerçekleştirebileceklerine inanmaktadırlar. Bu değişikliğin ilk başlangıç yerinin “Şeytan Üçgeni” olarak diyebileceğimiz Kürtlerin yaşadığı bölgelerin dizaynından geçeceğini düşünmektedirler.
Bölgenin sosyo-kültürel yapısı, gelenekleri ve ilkel menfaat çatışmaları gibi istismar edilebilecek hassasiyetleri, bu coğrafyada yaşayan toplumların rahatlıkla dış odaklar tarafından kendi menfaatleri doğrultusunda kullanılmasına fırsat yaratmaktadır.
Bu nedenle, bölgede dinmeyen çatışmalar; kan ve göz yaşının akıtılmasına, sancılı günlerin yaşanmasına sebep olmaktadır. Tüm bu olumsuzlukların tamamı, bölge dışı ülkeler vasıtasıyla yaratılmakta, tezgâhlanmakta, düzenlenmekte, bölgenin etnik ve mezhebi unsurlarını birbirilerine düşürmek suretiyle bölgeyi terbiye etmeye ve hizalamaya çalışmaktadırlar.
Öz Gücüyle Hareket Etmeyen Milletler, Başka Milletler Tarafından Kolay Avlanır
Ortadoğu coğrafyasındaen fazla istismar edilmiş toplumlardan biri de Kürtlerdir. Her seferinde aldatılmışlar ve yüzüstü bırakılmışlardır. İçinde bulunduğu toplumla birlikte yaşama erdemliğini ve kendi öz gücüyle hareket etme becerisini gösteremeyen bu tür milletlerin de şüphesiz başka milletler tarafından avlanması kolay olmaktadır.
Barzani Kürtleri, 25 Eylül 2017 referandum sonrasında başta ABD olmak üzere küresel güç odaklarından beklediklerini bulamamışlar ve Irak’ta yalnız bırakılmışlardır. Barzani Ailesi, yaşadıkları bu sürecin benzerini, yakın taihimizde İran’da 1946 yılında yaşamışlardır. Burada kısaca bu hususa değinmek yerinde olacaktır.
Irak ve İran’daki Kürt aşiretleri, o dönemdeki Sovyetler Birliği’nin (Rusya) desteğini alarak iş birliğine gitmişler ve Mahabat/İran bölgesinde silahlı bir isyan başlatarak “İran / Mahabat Kürt Özerk Cumhuriyeti’ni” ilan etmişlerdir. Bu özerk yapı, Ruslar’ın desteğiyle sadece 11 ay yaşayabilmiştir. ABD ve İngiltere’nin baskısı sonucu Ruslar buradan desteklerini çekmelerini müteakip, Özerk Cumhuriyetin o zamanki lideri Kadı Muhammed ve arkadaşları kaderiyle baş başa bırakılmışlar, İran tarafından idam edilmişlerdir.Desteğinde bulunan Herki ile Şıkyan aşiretleri de tabiatları icabı olsa gerek, derhal İran saflarına geçmişler ve bu davranışlarında bir behis görmemişlerdir.[[i]]
Mahabat Özerk Cumhuriyeti’nin dağılmasının ardından, Irak’a dönen Molla Mustafa Barzani (bugünkü Mesut Barzani’nin babası) ve peşemergeleri hakkında Irak tarafından idam hükmü verilmiştir. Teslim olmayı kabul etmeyen baba Barzani ve bir kısım peşmergeleri, ihanete uğradıkları, yüzüstü bırakıldıkları Sovyetler Birliği’ne sığınmak üzere yola çıkmışlar[[ii]] ve 1947-1958 yılları arasında burada sığıntı / kaçkın olarak yaşamışlardır.
Sovyetler Birliği’nde 11 yıldır kaçkın olarak yaşayan baba Mustafa Barzani ve peşmergelerine 1958 yılı geldiğinde gün doğar. Annesi Kürt asıllı General Abdulkerim Kasım, Irak’ta 1958 yılında bir darbeyle iktidarı ele geçirir. Bir hafta sonra genel af ilan edilir ve Sovyetler Birliği’ne 1947 yılında kaçan Mustafa Barzani’nin Irak’a dönmesine izin verilir.
Barzani, ülkesi Irak’a döner dönmez, darbenin lideri olan Kasım’a hitaben; “Ekselansları, sevgili önderimiz, yüce Irak devriminin kahramanı, Abdulkerim Kasım,…Irak’lı Kürt kardeşlerim adına sizi selamlıyorum,…Irak halkının gerçekleştirdiği devrimi tebrik ediyorum,…” şeklinde biten bir mektup gönderir ve altını da “Kardeşiniz Irak Halkının Hizmetkârı” ifadesiyle imzalar.[[iii]]
Irak devletinin emrine amade olduğunu ifade eden Barzani ve peşmergeleri, 1961’de General Kasım’a karşı ayaklanırlar ve yine 1963 yılında Kasım’a karşı kanlı darbe girişiminde bulunanlarla birlikte, yine peşmerge güçlerini kullanmaktan geri kalmazlar. Kendisini affeden Irak devletine karşı vefa borcunu isyan ederek ödüyordu, bu ayaklanmada Kerkük şehrine de saldıran isyancılar Irak ordusunun sert müdahalesi ile yenilgiye uğratılmışlardır. Barzani Aşireti’nin uygulamaları, bugünlere ne kadar da benzemektedir.
Bir zamanlar Ruslara güvenerek yola çıkanlar, bu günlerde bu defa ABD’ye bel bağlayarak yola çıkmışlar ve tarihin tekerrür edeceğini hiç düşünmemişlerdir.
Yine benzer hadiseleri 1970’li yıllarında da yaşamışlardır. Bu dönemi de yine burada anlatmadan geçmek olmazdı.
İran ve Irak devletleri; Fırat ve Dicle Nehirleri’nin birleştiği Basra bölgesinde Şattül-Arap olarak ifade edilen yerdeki iki ülke sınırlarının bu bölgenin ortasından geçmesi konusundaki anlaşmazlıkları nedeniyle, İran, Barzani Kürtleri’ni 1961’li yıllardan itibaren 1970’li yılların başına kadar Irak’a karşı kışkırtmıştır.
Söz konusu dönemde Sovyetler Birliği, 1972 yılında Irak ile “Dostluk ve İş birliği Anlaşması”imzalamıştır. 1945-1960’lı yıllarda Barzani Kürtleri’nin arkasında olan ve onları 11 yıl ülkesinde barındıran Sovyetler Birliği, bu defa Irak ile iş birliğine giderek Barzani Kürtleri’nin karşısında yer alıyor ve Barzani Kürtleri’ne sırtını çeviriyordu.
Bu gelişmeleri değerlendiren ABD ise 1972 yılından itibaren Barzani Kürtleri’nin yanında yer alacak şekilde İran ile birlikte hareket ederek Irak’ın karşısında yer almaya başlamıştır. Nitekim Barzani Kürtleri, ABD-İran ikilisinin desteğiyle 1975 yılına kadar Irak’a karşı isyan hareketlerini sürdürmüşlerdir.
Irak, söz konusu dönemde bugünlerde yaşananlarda olduğu gibi İran ile sürpriz bir şekilde anlaşma imzalayarak Şattül-Arap bölgesindeki sınırlar konusunda anlaşmışlar ve bunun sonucunda İran ile ABD’nin Barzani’ye olan destekleri bıçak gibi kesilmiştir.Irak ile İran’ın iş birliği sonucu Barzani Kürtleri’nin kaderi kendi başlarına terk edilmiş ve doğan fırsattan istifadeyle Irak Ordusu 1975 yılında Kürt isyanını kanlı bir şekilde sonlandırmıştır.
Yaşanan bu olaylar sonrasında, baba Mustafa Barzani şöyle diyordu;
“…Tek başımıza kaldık, hiçbir dostumuz yok, korkarım bu isyanı daha fazla idare edemeyeceğim ve İran’a gideceğim…ümidimizin kaldığına inanmıyorum. Eğer aranızda isyanı idare edebileceğine inanan varsa, onu sonuna kadar destekleyeceğimi belirtmek isterim.”[[iv]]
Yine baba Barzani, dönemin ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı-Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’e; “ABD’nin Kürt halkının yaşadığı trajediye karşılık sırtını döndüğünü” ifade ederek görüşlerini sorması üzerine, “gizli operasyonlar misyonerlikle karıştırılmamalıdır”[[v]] cevabını verir.
Bakalım oğul Mesut Barzani bugün yaşadıklarına ne diyor?
“…Irak Ordusu ve Haşdi Şabi güçleri, ABD’nin gözleri önünde ve onların silahlarıyla Kürdistan’a saldırdı. ABD neden buna sessiz kaldı? Bu soruların sorulması lazım, çünkü onların silahlarıyla peşmergelerimiz şehit edildi…”[[vi]]
Yukarıda ki olaylarda belirtildiği gibi, Kuzey Irak’lı Kürtler yine ortada kalı vermişlerdir. Barzani Ailesi’nin 40 yıl önce yaşadığı acı gerçeklerin, bugün aynı eksende ve aynı söylemlerde yaşandığını görmek herhâlde bir millet için en acı rastlantı olsa gerek.
Küresel Güçler İçin Önemli Olan, Kürtler Değil Çıkarlarıdır
Büyük devletler, şüphesiz kendi çıkarlarına göre esen rüzgarın istikamatinde pozisyon alırlar, ABD ve Rusya gibi büyük küresel güçler için önemli olan Kürtler değil çıkarlarıdır. Bir asırdır sömürücü güçlere uşaklık yapan Kürt grupların iflah olamayış sebeplerinden biri de herhâlde dünya çıkar siyasetini kavrayamayan bir ahlak olgusuyla ilgilidir.
Barzani’nin bağımsızlık yolunda yapmış olduğu referandum, İsrail’in dışında ABD ve Rusya başta olmak üzere AB ülkeleri ile bölge ülkeleri tarafından benimsenmemiş ve tanınmamıştır. Barzani, referandum yoluna çıkarken, arkasında ABD’nin desteğini alacağını düşünmüş, ancak bu konuda sessiz kalınacağını hiç düşünmemiştir.
Bununla birlikte, ABD başta olmak üzere bazı küresel odaklar, kendi nihayi planları bakımından Barzani’nin oyuna getirilmesi için perde arkasından desteklerini ifade etmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir. Geçmişte acı tecrübeler yaşayan Barzani’nin, hiçbir destek sözü almadan yola çıkmasının, tarihsel geçmişlerinde yaşadıkları acı tecrübeleri bakımından pek muhtemel görünmemektedir.
ABD, eğer Barzani’ye gerçek niyetlerle açıkça destek vermiş olsaydı;
– Suriye’nin Kuzeyi için bir Kürt Federatif yapısı düşüncesinin var olduğunu pekiştirmiş olacaktı ve bu durum Suriye’de ABD’ye olan desteği tamamen zayıflatacaktı,
– Barzani bölgesi, çevresindeki ülkeler tarafından iş birliği ve dayanışma ile hapsedildiğinden, başta petrol ihracatı olmak üzere hiçbir şey yapamayacaklarından, Türkiye-İran-Irak üçlüsünün daha sıkı kenetlenmeleri tehlikesi ile karşı karşıya kalabileceklerdi,
İşte bu noktada, ABD tarafından; henüz olgunlaşmayan Suriye şartları nedeniyle Rusya’nın karlı çıkabileceği düşünüldüğünden Barzani Kürtler’i bir kez daha yüzüstü bırakılmışlar ve bunun yanı sıra şimdilik gerekli olan istikrarlı bir Irak, Barzani Kürtleri’ne tercih edilmiştir.
Öte yandan, Türkiye’nin Rusya ile olan iş birliğinin daha da pekişeceği endişesi ile ABD, Türkiye’nin aleyhine Kürt referandumunu desteklemediği, ayrıca, küresel güç mücadelesinin aynı zamanda Avrasya bölgesine doğru kayıyor olması, Türkiye’nin bu bölgedeki etkinliğini dikkate alarak ve geleceği düşünerek aleyhte bir tutum sergilemek istemediği mütalaa edilmektedir.
İran, PKK / PJAK Terör Örgütüyle Terbiye Edilmek İstenecektir
ABD’nin; İran’ın Irak’la birlikte Barzani’ye silahlı müdahalesine yeşil ışık yakarak İran’ı karşısına almak, köşeye sıkıştırmak ve böylece Rusya’nın İran üzerindeki etkisini kırmak / azaltmak istediği, İran ile 1979 öncesinde olduğu gibi ittifaklarını canlandırmak düşüncesinde olduğu değerlendirilmektedir.
Irak, Barzani’ye yönelik yapılan harekâtla birlikte İran’ın etkisi altına girmiştir. Güçsüz bir Irak Ordusu, İran destekli Haşdi Şabi (Halk Gücü) güçlerini yaratmıştır. Irak devleti de çaresiz kalarak bu güçlerin oluşumuna razı olmuştur. Haşdi Şabi güçleri, İran’ın etkisiyle yaratılan Irak Ordusu’na bağlı bir milis kuvvetidir. Bölgede Şii etkisinin artarak yayılacağından ve İsrail’in güvenliğini tehdit eder boyuta ulaşacağından endişelenmektedirler. İşte ABD için diğer bir sorun da bu noktada başlamakla birlikte İran’ın aleyhine, ABD’nin eline koz geçtiği düşünülmektedir.
Irak’ın Barzani’ye Haşdi Şabi birlikleri ile yaptıkları harekâtın hemen sonrasında, İran’a bağlı Pastaran birliklerini terörü desteklediği[[vii]] gerekçesiyle ABD’nin yeni yaptırımlar listesine almasının tesadüf olmadığı düşünülmektedir.
Diğer taraftan bu etkinin, Irak’ın yanı sıra Suriye üzerinde de devam edeceği endişesi yaşanmakta ve bu durum küresel güçlerin stratejik planlarına ters düşmektedir. Bununla birlikte, İran’ın Astana anlaşmasıyla bölgede artırmak istediği etkinliğinden de başta ABD rahatsızlık duymaktadır. Tüm bu sebeplerle, İran’ın ABD tarafından hizaya getirilmesi ayrı bir önem kazanmaktadır.
Bu kapsamda İran’ın köşeye sıkıştırılması için, öncelikle İran içerisinde uzun zamandır uykuda tutulan PKK’nın İran kolu olan PJAK unsurları uyandırılarak harekete geçirilmesinin ve böylece İran rahatsız edilerek ABD’nin eksenine girmesinin sağlanacağı değerlendirilmektedir. ABD eksenine alınan İran’ın Suriye denkleminden çıkarılması düşünülmektedir.
Egemen Güçlerin Ortadoğu’da İlk Gayesi; Federal Devletler Sistemi Kurmaktır
Barzani Kürtleri, ABD ve küresel güç odaklarınca, muhtemelen; bölgesel Kürt hareketinin motor rolünü oynayacak, birliktelik tesis edecek bir güce sahip olmadıkları, feodal siyasetin dışında yeni dünya düzeni ile uyumlu bölgesel denklemleri aidiyetine taşıyamadıkları, gerek sosyo-etnik, gerekse bölgenin tarihsel dokusu ile olan unutulmaz kötü hatıraları ve bağları nedeniyle küresel güçlerin kartlarından düştükleri değerlendirilmektedir.
Bölgede sadece Kürt etni-sitesi üzerinden özerk/federatif bir yapı tesis edilmesinin bölgede istikrarı sağlayamayacağı, bu nedenle tüm etni-sitelerin federatif bir düzen içerisinde eşitlik temelinde istikrarın sağlanabileceği görüldüğünden, Barzani’nin tek taraflı etnik hamlesi bölge için tehlikeli olarak algılandığı kıymetlendirilmektedir.
Bu aşamada;
PKK’nın Türkiye topraklarını terk etmesi karşılığında, Suriye’de sadece Fırat’ın doğusunun (Suriye’nin Kuzeydoğusu)ABD destekli olarak PKK/PYD kontrolüne terk edilmesini ve bu bölgenin de Kuzey Irak’takiKYB-Goran Hareketi ile birleşmesini sağlamak isteyecekleri düşünülmektedir.
Böylece, Kuzey Irak’ta; Barzani kontrolünde KDP bölgesi, Kuzey Suriye’nin Fırat doğusunu içine alan ve yeni bir harita dizaynı ile Süleymaniye-Halepçe hattına kadar uzanan bölgede PKK-KYP/Goran Hareketi ile birlikte özerk birer yapı tesis edilmek isteneceği değerlendirilmektedir.
Netice itibariyle, bölgedeki Kürtler üzerinden; İran’ın PKK/PJAK vasıtasıyla Rusya etkisinden çıkarılmasının, Barzani güçlerinin Kuzey Irak’ta kendi bölgesinde özerk bir yapıda hapsedilmesinin, PKK-KYB/Goran birlikteliğiyle yeni bir Kürt özerk hattının kurulmasının ve böylece istikrarlı bir Irak ile enerji güvenliğinin sağlanmasının, Suriye denkleminde ise İran etkisinin daraltılmasının ve İsrail’e yakın tehditin bertaraf edilmesinin hedeflendiği mütalaa edilmektedir.
Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde; Türkmenler ve Kürtler’in başat rol oynağı iki hakim kültür öne çıkmaktadır. Bu kapsamda, söz konusu gelişmelere karşı; Türkiye’nin “İki Hançer Stratejisi”olarak adlandırılabileceği bir stratejisi olmalıdır. Birinci hançer hattı; Irak Türkmeneli bölgesi, ikinci hançer hattı; Suriye’de, Hatay güneyi Halep-Türkmendağı-Bayır-Bucak coğrafi bölgesidir.
[[i] ] Ali Kerküklü, “Ortadoğu’da Şeytan Üçgeni, Irakta Türkler, Kürtler, Oyunlar”, Olympia Yay., İstanbul, 2016, s.134.
[[ii] ] a.g.e., s.137.
[[iii] ] a.g.e., s.138.
[[iv]] a.g.e., s.255.
[[v] ] Cevat Eroğlu, “İsrail’in Beka Stratejisi ve Kürtler”, Olympia Yay., İstanbul, 2016, s.113.
[[vi]] “Başkan Barzani: ABD Neden Sessiz Kaldı?, www.rudaw.net/mobile/turkish/kurdistan/2910201712, 29.10.2017.
[[vii] ] “ABD’den İran’a Yeni Yaptırımlar”, www.hurriyet.com.tr>Dünya, 01.11.2017.
Bir yanıt yazın