Politika Çalışma Enstitüsü (İnstitute for Policy Studies) raporu;
Üç zengin Amerikalı Jeff Bezos: Bill Gates: Warren Buffett’in 264 milyar doları aşan servetini bildiriyor.
Bu servet, ABD nufusunda 160 milyon insanın sahip olduğu varlıktan daha fazlasıdır.
1937’de Amerikanın en zengin 60 ailesinin sahip olduğu servetten de fazladır.
*
Oxfam ise, Ocak 2017’de dünyanın en zengin 8 insanının dünya nüfusunun yarısından,
En büyük 5 milyarderden her birinin 750 milyondan fazla insanın sahibi olduğu servetten daha fazlasına sahip olduğunu bildiriyor…
*
Bu kısa özet bile ABD’nin nasıl “kalıtsal bir servet ve güçün aristokrasisine” ait ülke olduğunu göstermeye yetiyor.
Üstelik benzeri görülmemiş zenginliğin yoğunlaşması uluslararası bir olgudur.
Bu gerçeğin çıkarımı ise sosyal eşitsizlik patlamasının tesadüfî bir süreç olmayışıdır…
*
Artık zenginler, büyük şirketlerinin muazzam zenginlikleri ve kontrolü sayesinde;
Siyasal, kültürel ve entelektüel güçlerin tüm resmi kurumları üzerinde tamamen egemenlik kurmuştur.
Mahkemeler, Parlamentolar ve Cumhurbaşkanları;aristokrasinin çıkar çatışmaları adına,
Mesela ABD’de doğrudan doğruya Donald Trump şeklinde ifade edilen zenginlerin personel kadrosu çatısı altında çalışıyor.
Asker; şirket kârını korumak için dünya genelinde sürekli savaşı savunuyor.
Ana akım medya; Amerikan oligarşisinin resmi propaganda kanadından başka bir şey değildir.
Sendikalar; tipik kaba ve bozuk biçimleriyle işçilerin muhalefetini bastırmak için şirketler tarafından besleniyor…
*
Bu sırada iki offshore hukuk firmasının Alman gazetesi Süddeutsche Zeitung’ a sızdırdığı,
19 vergi cenneti ülkede, 13 milyondan fazla “The Paradise Papers” belgeleri;
İşbu küresel zenginlerin vatandaşlık yükümlülüklerini ve mülkiyetin sonuçlarını aşmak için
yasal olarak açık denizde yapılan vergi düzenlemelerini nasıl kullandığını gösteriyor…
Belgeler, dünyanın en zengin binlerce bireyinin ve şirketinin, ülkelerindeki vergi
makamlarından kaçmak için düzenleyici arbitraj yürüttüğünü ortaya koyuyor.
*
Halbuki küresel vergi kaçırma sistemi, eşitsizliği artırmakta ve halklar fayda sağlayan kaynaklardan mahrum kalmaktadır.
Hepimiz vergi ödüyoruz ama ödemekle yükümlü olduğumuz borçlarımızı ve sivil yükümlülüklerimize hiçbir ayrıcalık uygulanmıyor.
Bu yüzden sınıf savaşı kazanılmıştır ve zenginler galip olarak Cayman adalarında güvenli bir şekilde ganimetleri üzerinde oturuyorlar.
Zenginliğin milyarlarca doları şu anda Karayipler’de duruyor…
*
Ama neden? Öfke nerede? İnsanlar adaletsizlik karşısında nasıl bu kadar suskun kalabiliyor?
Çünkü öfkemiz net bir çıkış noktası bulamıyor.
Demokrasi büyük paranın etkisiyle siyasal sisteme öylesine yakalanmıştır ki; öfkemizi reforma kanalize etmenin sanki bütün yolları tıkalı gibidir.
Üstelik bugün ekonomik soygun baronları; sığ görüşlü ve ırkçı bir milliyetçiliğin dirilmesiyle suçlarının açığa çıkması tehlikesinden korunuyor.
Türkiye’de, Başbakan Binali Yıldırım bir barondur; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gibi bir beyaz milliyetçi ile ortak davranıyor…
Neden yahu? Çünkü ırkçılar ve plutokratlardan oluşan süper zenginleri suçlamak halkların harcı olmaktan uzaklaşmıştır ya da birçok yerde giderek uzaklaşıyor…
*
İşte bir Lübnan aristokratı, Başbakan Saad Hariri’de,
Suudi iş ortağının ortaklığının Suudi devlet hazinesine 7 milyar dolar borçlu olduğunu bildirmesinin ardından,
Suudi Veliaht Prens M.bin Salman tarafından Riyad’a çağırıldı.
4 Kasım’da Riyad’da yoğun ticari çıkarlar nedeniyle Suudi Arabistan’ın zengin ve güçlü monarşisi tarafından görevinden alındı!
*
Saad’ın babası 2005’te öldürülen Lübnan Başbakanı Refik Hariri’dir.
Refik Hariri, 1969’da Fransız devi inşaat şirketi Oger’in Suudi Şubesini kurdu,
Ardından Suudi Oger Ltd. adıyla Suudi Arabistan’da en büyük inşaat firması oldu
Kraliyet ailesinin önemli üyeleriyle ticari ilişkilerini genişletti.
Türkiye’de Telecom’un yüzde 55 hissesini de elinde tutuyor…
*
Fransız-Suudi ticaret ilişkilerini tehlikeye atmadan Hariri firmalarındaki Fransız finansal hisselerini kurtarmak için,
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Dışişleri Bakanı Jean Yves Le-Drian Hariri’yi Riyad’ta ziyaret etti.
Suudi Kraliyeti eski Lübnan başbakanının Fransız gizli servisinin himayesinde Paris’e gitmesine izin verdi.
Fransa ise Suudi devletine de katkıda bulunmak kaydıyla Hariri aile şirketleri için sessizce müzakere etmeyi üstlendi…
*
Kimin eli kimin cebindedir?
Gördüğünüz üzere sosyal eşitsizlik patlaması tesadüfî bir süreç değildir.
İşte Arap dünyası sosyal eşitsizliğin tavan yaptığı bir coğrafyadır.
Bu coğrafyada eşitsizlik yoksulluk, nefret, ihanet, ihmal, kinizm, ikiyüzlülük ve hangi kötülülüğü ararsanız mevcuttur.
*
Bu yüzden Lübnan Devleti’nin Başbakanı, Suudi Arabistan Veliaht Prensi tarafından görevden alınabiliyor.
Uluslararası hukukun taraf olduğu sosyal eşitliği korunması ilkesi; Fransa’nın finansal hisselerini kurtarmaya yönelik mücadelesinde yok hükmündedir.
“The Paradise Papers” belgelerinde Başbakan Binali Yıldırım’ın oğullarının sahip oldukları toplam 8 şirket; “nereden buldun” araştırmasından kaçırılıyor.
İran, Hizbullah üzerinden Lübnan’da devlet içinde devlet kurmuş, İsrail ile sınır komşusu olmuştur.
Yemen’de İran destekli Huti’ler Suudi Arabistan’a kabus oluyor.
Ama bu insanlar bir bir, bir bir, bir bir ölüyor…
Plütokrasi mahvediyor…
Yaşasın Atatürkçülük.
20. 11. 2017
Bir yanıt yazın