Sabahtan akşama, akşamdan sabaha yolsuzluk, hırsızlık, çalma – çırpma öyküleri dinliyoruz… Özellikle politikacı çocukları ile ilgili…
Fabrika, kamu malı, işletme kalmadı. Tümü satıldı. Ormanlar yağmalandı. Dereler, tepeler yağmalandı. Ağaçlar kesildi… Bir kısmı da kesilmek üzere sırasını bekliyor şimdi…
Silivri ve Çerkezköy’e yapılması planlanan kömürlü termik santral projesinin yeri değiştirildi. Yeni plan, 3312 dönümlük meşe ormanının üzerinde! Yani, kömürlü termik santral için en az 250 bin ağaç kesilecek.
Kurdu, kuşu ile temiz havası ile bir yaşam yok edilecek… Ciğerlerimiz kurutulacak… Nefesimiz kesilecek, soluksuz kalacağız…
Kolay mı meydana geliyor bu zümrüt yeşili dünya… Kolay mı ortaya çıkıyor bu canlılar alemi?
Kurtlar, kuşlar böcekler, akarsular, akarsularda oynaşan balıklar, ışıltılı damlacıklar… Onları hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Onlar sadece keselerini doldurmaya bakıyorlar. “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” diyorlar.
AKP, doğa katliamını toplumsal ve ekonomik yıkım ile birlikte çok başarılı bir biçimde yürütüyor.
Vurgun, talan, hırsızlık her dönemde oldu… Özal, Çiller, Demirel döneminde de oldu… Gariban halkın aç, açık kalması, çile çekmesi uğruna hep birileri kesesini doldurdu, aksırıncaya, tıksırıncaya dek yedi…
Ama bu millet, şu son 15 yılda yaşadığı hırsızlık, yolsuzluk olayları ile hiçbir dönemde bu denli yoğun karşılaşmadı. Hiçbir dönemde bu denli büyük, yoğun, hırsızlık, yolsuzluk haberleri ortalarda dolaşmadı.
Sıra şimdi kıyılara geldi. Halkın eğlendiği, stres giderdiği, dinlendiği bir yeri vardı: Deniz sahilleri… Şimdi onlara göz diktiler… Onları da satacaklar…
Bodrum Mal Müdürlüğü, Bodrum sahillerinin 14 Kasım 2017 günü açık artırma ile ihaleye çıkarılacağını ilan etmiş…
Çünkü satacak, savacak bir şey kalmadı. Hazine tamtakır… Kupkuru…
30 yıllığına kıyıları para babalarına kiralayacaklar… Onlar da istedikleri gibi, tepe tepe kullanacaklar. Gariban halk bundan sonra ayağını denize bile sokamayacak…
Deniz bitti. Tarım bitti. Hayvancılık bitti… Çiftçiler kayısı ağaçlarını, fındık ağaçlarını kesmeye başladılar…
Dışarıdan et ithal ediyoruz…
Tevfik Fikret zamanında da yağmalar, vurgunlar yapıldı. O günden bu yana da hırsızlık, yolsuzluk hiç durmadı…
Çalmalara, çırpmalara namuslu, yüce şair isyan etti: “Bu han-ı yağma, yani YAĞMA SOFRASI sizin, “Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!” dedi…
Yeme, vurgun devam ediyor…
AKP tıpkı bir mirasyedi gibi hareket ediyor.
Har vurup harman savuran bir genç gibi babasından, atasından kalan malları, mülkleri, paraları yiyip bitiriyor. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan sanayi kuruluşlarının altından girip, üstünden çıkıyor. İstihdam (iş ve işyeri) yaratmıyor. Bu nedenle işsizlik çığ gibi büyüyor.
AKP, üretmiyor, tüketiyor. Satmıyor, alıyor. Ama bütün bunları gerçekleştirebilmek için de paraya ihtiyacı var. Zam yapıyor, vergileri artırıyor…
Özetin özeti, Türkiye her geçen gün biraz daha batıyor. Yoksullaşıyor. Toplumsal yapı ve ekonomi her geçen gün biraz daha kaosa (kargaşa) sürükleniyor.
Ama bir yandan da korku yaşıyorlar. Korku dağları bekliyor…
Suçun çoksa, korkun da çoktur. Zulmün çoksa, korkun dağlar kadar büyüktür. Her zaman, her yerde karşına çıkar o korku. Peşini bırakmaz. Yüreğindedir. Beynindedir. Yaşantındadır.
Yatarken, kalkarken, konuşurken, gülerken, yerken içerken, dolaşırken hep yanındadır. Hep aklındadır.
En çok da geceleri… “Uyku girmez gözüne. Zalım yastık diken olur yüzüne…”
Tüm Ortadoğu’yu bugün bir korku sardı.
Ortaçağ kalıntısı başkanlar, başbakanlar, krallar, şeyhler, babalar, oğullar saltanatlarını, koltuklarını, altınlarını, İsviçre bankalarındaki paralarını koruma telaşına düştüler. Zayıflayan, güç yitiren, ekonomik ve siyasal krizlerle karşı karşıya olan ABD de yaşıyor bu korkuyu. İsrail de yaşıyor…
Atalarımız, zorba sultanlara “Zulmün artsın padişahım ki tez yıkılasın…” diye boşuna söylememiştir. Çünkü zalimler köşeye sıkıştıkça, çaresizlik bataklığında çırpındıkça, altlarından koltuklarının kaydığını gördükçe, bir kat daha zalimleşirler. Zulümleri daha da artar… Zulmü artanın sonu tez gelir…
Baskı, zulüm uygulayarak, insanları dört duvar arasına atarak, yetim hakkı yiyerek, yığınları aç sefil bırakarak hiçbir iktidarın şimdiye dek ayakta kaldığı, saltanatını sürdürdüğü görülmemiştir. Karanlığın temsilcileri, tüm çabalarına karşın tarih çarkını geriye çevirememişlerdir.
Tarihin bu şaşmaz geleneği yine bozulmayacaktır. Zafer, önünde sonunda, mutlaka ama mutlaka, sömürüye, haksızlığa, baskıya direnen emekçilerin, yurtseverlerin olacaktır.
Hiçbir faşist kendini ülkenin tek egemeni, durdurulamayacak, engellenemeyecek tek gücü sanmasın. Hızır Paşa’lar, Nemrut Mustafalar, Damat Ferit’ler, Evren’ler, Özal’lar, Çiller’ler nasıl yok oldularsa, bugünkü zalimler de günü geldiğinde ABD’si, AB’si ile birlikte çekip gidecektir… Toz olacaktır…
Efendilerinin önünde secdeye yatan yandaş basın, yandaş yargı da efendileri ile birlikte tarihin çöplüğünde yerlerini alacaktır…
Tarih, halk düşmanlarının kırık dökük mezar taşlarıyla doludur.
(alieralp37@gmail.com)