Şu sorularla başlayalım yazımıza.
Ülkemizde nikâhın imamlar, müftüler tarafından kıyılmasına gerek var mıydı?
İktidar neden böyle bir değişikliğe ihtiyaç duydu?
Hükümet, düzenlemeyi “Vatandaşların evlendirme işlemlerini kolaylaştırmak, daha kolay ve seri bir şekilde hizmet alımını sağlamak” gerekçesiyle yaptığını ileri sürüyor…
Siz şimdiye dek herhangi bir vatandaşımızın “Ben nikâhımı kıydırmak istiyorum ama bu konuda zorluk çekiyorum, nikâhımı kıyacak birini bulamıyorum…” dediğini duydunuz mu?
Ben duymadım.
Üstelik resmi nikâhtan sonra, isteyenler, dini nikâh da yapabilmekteydiler…
O zaman iktidar, bu basit gerekçeyle neden nikâha dini bir nitelik kazandırma yoluna gitti?
Peki, laik bir ülkede imamlar, müftüler nikâh kıyabilirler mi? Bu mümkün müdür?
Hayır, kıyamazlar.
Laik bir ülkede dinsel nikâh olmaz, olamaz. Bu Anayasaya aykırıdır. Çünkü Anayasamızın 174. maddesi, evlenme akdinin, evlendirme memuru önünde yapılacağına dair Medeni Kanunun nikâh esasını anayasal koruma altına almıştır.
Şimdi, Batı ülkelerinde nikâhın kiliseler tarafından yapıldığını ileri süreceklerdir. Ama onlara yanıtımız şu olacaktır:
Kiliselerde bir “Ruhban sınıfı” vardır, bizim dinimizde yoktur. İkincisi papazlar, kiliselerde nikâh işlemini gerçekleştirseler bile dini inancı, laiklik anlayışının önünde ve üstünde görmezler. Bu dinsel anlayışı kilisede bırakırlar…
Laikliğin tüm kurallarına uyarlar ve onu yaşamın her alanında uygularlar…
O zaman neden ülkemizde, bu kadar çok acil çözümlenmesi gereken sorun varken, yangından mal kaçırır gibi bu yasayı meclisten geçirdiler?
Üstelik tehdit eder gibi, “Siz isteseniz de istemeseniz de bu yasa geçecek.” diyerek, bu işlemi gerçekleştirdiler?
Neden böyle bir baskı yoluna gittiler?
Bunun bir tek amacı vardır:
Osmanlı düzenine geri dönmek, laiklik rejimini, Cumhuriyeti ortadan kaldırmak, Atatürk’ü ve onun çağdaş, devrimci ilkelerini toplum hayatından silmek…
Ama bu yasanın uygulama alanına konmasından en çok kadınlar, küçük kızlar ve toplum yara alacak, mağdur olacaktır.
Kadın ve çocuk hakları ihlalleri, baskı ve şiddet doruğa ulaşacaktır.
Çok eşlilik hızla artacaktır…
Çocuk gelinler çoğalacak, kadınların, kızların söz hakkı kalmayacak, gayri meşru ilişkiler hızla yaygınlaşacaktır…
Resmi nikâhla gerçekleştirilemeyen üç kadın, dört kadın alma isteği, imamlar aracılığı ile gerçekleştirilecek, kadın, köle düzeyine indirilecektir.
Doğum bildirimleri rafa kalkacak, küçücük çocuklara tecavüz edip, onları hamile bırakanlar, toplum içinde, ellerini kollarını sallayarak, salına salına gezecek, onlardan hesap sorulamayacaktır…
Oysa resmi evlendirme dairelerinde sadece nikâh sözleşmesi yapılmamakta, aynı zamanda doğan çocukların adları, yaşları, anne babası da kayıt altına alınmaktadır. Müftü ve imamların böyle bir yetkisi yoktur.
Böylece hem kadınların, hem çocukların hakları korunmaktadır. Bu yasa ile çocuklar, kadınlar, küçük yaştaki kızlar büyük zararlar görecektir.
İslam hukukuna göre bir kızın evlenebilmesi için buluğ çağına girmesi, yani 12-13 yaşına basması yeterlidir. Oysa bir erkeğin bir kızla evlenebilmesi için medeni kanunda kızın 17 yaşını doldurup, 18 yaşına basması gerekmektedir.
İşte bunun için televizyonlarda, toplantılarda kendilerini “Din uleması” sayan bazı hoca bozuntuları, 6 yaşındaki, 9 yaşındaki kızların evleneceğine dair fetvalar vermekte, bebelerin evlenmesini meşrulaştırmak için ellerinden gelen çabayı göstermektedirler…
Hedef, şeriatçılığa giden yolun parke taşlarını hızla döşemek ve kendilerine sorgusuz sualsiz itaat eden bir siyasal İslamcı ordu yaratmak, dinci bir nesil yetiştirmektir…
Bu nikâh yasası ile toplum, resmi nikâh kıyanlar, dini nikâh kıyanlar diye ikiye ayrılacak; müftülerin, imamların nikâhına karşı çıkanlar “Kafir” diye niteleneceklerdir…
Yani kısaca söylersek, müftülere, imamlara nikâh yetkisi vermek, Cumhuriyete, laikliğe, Atatürk yasalarına karşı işlenmiş bir suçtur ve bu suçun hesabı er geç sorulacaktır…
Başta en çok mağdur olan kesim kadınlar olmak üzere, tüm toplum bu laiklik, çağdaşlık düşmanı yasayla mücadele etmeli, Cumhuriyet rejiminin yıkılmasına karşı çıkmalıdırlar…
Tüm yasal ve Anayasal direnme haklarını sonuna dek kullanmalıdırlar.
Kadın ve çocuk ayrımcılığına, hak ihlallerine “DUR” demelidirler.
Dinciler, bir Osmanlı düzeni, şeriatçı bir iktidar beklerken, bizler Türk Milleti olarak, Atatürk ilke ve devrimlerinde birleşmeli, sevgili yurdumuzun karanlık bir döneme geçişini önlemeliyiz.
Bekledikleri Abdülhamitleri, Vahdettinleri Atatürk’ün düşüncesi ve ideolojisi öncülüğünde bir kez daha tarihin mezarlığına gömmeliyiz.
Bir yanıt yazın