Başkan D.Trump, Rakka’nın İŞİD’ten temizlenmesine ilişkin açıklamasında Suriye’deki duruma da vurgu yaptı.
“Yakında yeni bir evreye geçerek Suriye’deki tansiyonu düşürmek için yerel güçleri destekleyeceğiz. Kalıcı barışın sağlanması için şartları genişleterek terör güçlerinin geri dönerek ortak güvenliği tehdit etmesine son vereceğiz. Şiddetin son bulması için müttefiklerimizle diplomatik süreçleri destekleyerek, mültecilerin evlerine geri dönmesini sağlayacağız. Suriye halkının dehşetine son verecek siyasi geçiş sürecini sağlayacağız” dedi…
*
Trump’ın açıklaması Suriye’de iç savaşın sonuna gelindiği anlamına geliyor.
Artık Ortadoğu’da Suriye ve Irak alanında temel çıkarlar üzerinde biri İsrail, diğeri İran olmak üzere iki kamp ortaya çıkmıştır.
Pekalâ ama bütün bunlar Beşar Esad’ın Suriyede’ki savaşı kazandığı mı gösteriyor?
*
Suriye İnsan Hakları Gözlemcisine göre Suriye krizinde Temmuz 2017 itibariyle yaklaşık 475 bin kişi hayatını kaybetmiştir.
Çatışmanın tüm tarafları, cezasızlık ortamında uluslararası hukuk çerçevesinde ağır suçlar işlemiştir.
*
2016’da BM Genel Kurulu, Suriye’de siyasi geçiş sürecinin başlatılması için gerekli olan; savaş sırasında işlenen suçlar ve bu suçlar üzerinde görevli olabilecek herhangi bir mahkemede yargılanacak ciddi suçların kanıtını analiz etmek ve toplamakla görevli bir mekanizma
oluşturdu.
Bazı ülkeler uluslararası hukuk büroları vasıtasıyla Suriye’deki insan hakları ihlallerini ve insancıl hukuku aktif olarak belgeledi.
Ancak mevcut bilgi ve malzemelerin zenginliği, Suriye’de geçmişte ve devam etmekte olan ciddi uluslararası suçlara ilişkin adaleti sağlamak için uluslararası çabaları ilerletmeye yardımcı olmuyor…
Halbuki bu tür kovuşturmalar; vahşet faillerini sorumlu tutmak, gelecekteki suçları caydırmak ve insan haklarını ihlal edenlere güvenli limanlar haline gelmemek ve mağdurlara adalet sağlamanın önemli bir parçasıdır…
*
Ama BM Güvenlik Konseyi’nde farklı görüşlerden dolayı çatışmalara siyasi çözüm bulmak yıllar alıyor.
Bir tarafta ABD, devam eden uluslararası düzenin kurucusu ve bu alanda sorumluluğunun daha fazla olduğuna dikkat çekiyor.
Öte tarafta Rusya ve Çin, ABD’nin kendi lehine gelişen düzenin korunması için oluşan gücünü başka devletlerle paylaşmak istemeyişinden rahatsızdır.
Dünyanın çatışma bölgelerinde taraflar arasında kalıcı çözümlerin sağlanabilmesi için BM statüsünün değiştirilmesine çaba gösteriyorlar…
*
Bu talep bugünün paylaşım kavgasının karşılıklı olarak paylaşımın dengelenmesi düzlemine çekilmesi anlamına geliyor…
BM’ye yeni statü; eski dünyayı düzenleyen Uluslararası Hukuk’un, NATO, IMF ve Dünya Bankası gibi ekonomik ve siyasi kuruluşlar üzerinden uluslararası sistemin yeniden düzenlenmesine yol açabilecektir.
Elbette ABD öfkelidir; dile getirmeye başlanan BM’i yeniden yapılandırma görüşünün doğru olmadığını, BM değerlerine saygılı olmayan ülkeleri ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandıracağını ikaz ediyor…
*
Ama Rusya, ortak tehdit kabul edilen radikal terör örgütleriyle mücadele ve iç savaşa siyasal bir çözüm getirilmesi öngörüsüyle Suriye’dedir işte…
Terör örgütlerinin tasfiyesi ardından düzenlenecek Barış Konferansı’nda, “birleşik, laik ve demokratik” kalması esasında yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınmasını öngörüyor.
Bu bağlayıcı karar, 1945’te II. Dünya Savaşının ardından ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Sovyetler Birliği’nin Alman Nazi partisine karşı “insanlık suçu, savaş suçları, dünya barışına karşı işlenen suçlar ve savaşa sebep olmak” suçlarından açtığı davaya bakmak için kurulan Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’nin bir benzeriyle sağlanacaktır.
İşlenen hukuk ihlallerinden rejim kadar muhalif taraflar, teröristler ve bunları destekleyen ülkeler paylarını üstlenecek, elde edilecek sonuç BM merkezinde uluslararası hukuka işlenerek yeni bir küresel statü oluşturulacaktır.
*
Ancak ABD ve müttefikleri öyle kolay kolay BM üzerinden sağladıkları üstünlüklerden vazgeçecek değillerdir.
O yüzden BM statüsünü değiştirme çabasına yeltenenlere çeşitli senaryolar geliştiriyorlar.
Yine de ABD ve müttefikleri uzun süre Suriye’de işlenen hukuk ihlallerinde Beşar Esad’ı sorumlu tutarken, şimdilerde maruz kaldıkları büyük baskıların neticesinde,
Suriye’de işlenen hukuk ihlalleriyle ilgili tutumlarını;
İşte Katar’a uygulanan yaptırımların gösterdiği üzere giderek Suriye krizini destekleyen ülkelere de yöneltiyor gibidir…
*
24 Ekim’de Rusya, BM Güvenlik Konseyi’nde Esad rejimininin Khan Şeyhun’da bir sarin gaz saldırısıyla ilgili bir soruşturma açılmasını öngören karar tasarısını ve BM’nin Kimyasal Silahların Yasaklanması Teşkilatı (OPCW) Görev Gücü’nün görev süresinin yenilenmesini veto etmiştir.
Esad, geleneksel olmayan silahlarını tamamen yok etmeyi ve Kimyasal Silahlar Konvansiyonuna katılmayı kabul etmesine rağmen, 2014 ortalarında bu silahların elden çıkarılmasının bitiminden bir yıl sonra, OPCW askeri bir alanda sarin gazının kullanıldığını ortaya çıkarmıştır.
OPCW halen Suriye’de rejim kuvvetlerinin, sivil merkezlere atılan fıçı bombaları ve klor gazı saldırısı da dahil olmak üzere 60’tan fazla davayı inceliyor…
*
Ama Rusya’nın Esad’ı destekleme konusundaki iddiası İran’ın desteklediği Hizbullah, Şii militanlar ve diğer ilişkili kuruluşlarla birlikte Suriye ordusunun artan kazançları ile güç kazanmıştır.
Bu durum ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri’nin(SDF) Rakka’yı İŞİD’ten kurtarması ardından;
Rejim yanlısı güçlerin Suriye’de oluşan boşluğu doldurma umutlarını güçlendirmiş,
Rusya’yı bölgenin yeni hegemonu durumuna yükseltmiş,
Esad ve müttefiklerinin ülkedeki tutumlarını daha da sağlamlaştırmıştır.
*
Şimdi Beşir Esad’ın savaşı kazanıp-kazanmadığı bu noktada soruluyor.
Esasen bu sorunun altında,Esad rejiminin Suriye topraklarını kontrol etmediği fakat bölgede Rusya ve İran’ın çok nüfuzlu olarak kaldığı iddiası bulunuyor…
*
Bu noktadan itibaren Suriye’nin geleceğinde iki alternatif bulunuyor.
1- Rusların Suriye’yi kurmakla ilgilenmediği ancak belirsiz, uzun soluklu bir siyaset izlediği ve Suriye’de 2011 öncesi statüye dönüşün imkanı olmadığı düşüncesinden hareketle;
Suriye rejimi ile silahlı muhalifler arasında düşük yoğunluklu çatışmalara göz yumulmasına ve Suriye’nin “Balkanlaşmasına yol açılacaktır.
2- Ya da ABD Savunma Bakanlığının ABD ve Rusya’nın birlikte çalışması halinde iki ülkenin arasındaki rekabetin koordinasyonla geliştirilip bir Rus-ABD ortaklığının oluşturulması halinde bölgesel krizlerin daha az tehdit oluşturacağı, bölgesel çalkantıların büyük oranda önleneceği düşüncesi harekete geçecektir.
*
Başkan Trump’ın açıklamasında “Suriye halkının dehşetine son verecek siyasi geçiş sürecini sağlayacağız” ifadesi, Suriye’de yukarıdaki ikinci şıkta ilerleneceğini gösteriyor.
Böyleyse şimdi İŞİD ile mücadelenin sonuna yaklaşıldığı Suriye’de sahne;
Rejimin ülkenin tüm alanında kontrolünü sağlamaya odaklanacağı,
Kürtlerin Suriye’de sınırlı bir özgürlüğe sahip olacağı,
Rejim güçlerinin İran yanlısı güçleri İsrail sınırlarından uzak tutacağı bir yöne dönüyor.
Bu yönde ilk şey, savaşa katılan tarafların hukuki hesaplaşmasından geçiyor…
*
Bu sırada Milli İstihbarat Teşkilatı’nın kurduğu Kıyam Hareketi adlı bir grup, Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu bildirerek “ayrılıkçı gruplara” karşı savaşıyor.
PKK’nın Suriye yapılanması ve onunla bağlantılı YPG terör örgütünü işaret eden silahlı grup çeşitli bölgelerde teröristlere karşı suikastlar düzenliyor.
*
Arka planda AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD ve AB’nin sözleşmiş gibi bir çok nedenle Türkiye halkına değil kendisine karşı uyguladığı baskıdan çok şaşkındır.
Partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda “Nereden nereye” gelindiğini ima edercesine ABD’ye sert sözlerle yükleniyor;
İ.Melih Gökçek’ten esinlemiş gibidir ”Bu işler bittiği zaman, biz dünyayı ayağa kaldırmasını da biliriz. Bunların hepsini açıklayacağız” diyor…
*
Çünkü Suriye için soruşturma mekanizmasını kuran BM Genel Kurulu’nun, bu noktada iki yönlü bir görevi bulunuyor.
1- Uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları ihlalleri ve istismar ihlallerinin kanıtlarını toplamak, konsolide etmek, korumak ve analiz etmek,
2- Uluslararası hukuka uygun olarak, bu suçlar üzerinde yargı yetkisine sahip olan veya gelecekte yaratabilecek ulusal, bölgesel veya uluslararası mahkemelerde adil ve bağımsız cezai takibatları uluslararası hukuk standartlarına uygun olarak kolaylaştırmak ve hızlandırmak için dosyalar hazırlamak.
Şimdi henüz işlevsel olmayan bu mekanizmanın pratikte nasıl işleyeceğinin görüleceği bir zamana girilmiş bulunuluyor…
27.10.2017
Bir yanıt yazın