KERKÜK’ TE NE OLUYOR?

16 Ekim​’de​  Irak ordusu ve​ Şii​ Haşdi Şabi güçleri Kerkük​’e operasyon başlattı.​
​Irak’ın​; ABD eğitimli Güvenlik güçleri, Terörle Mücadele Hizmetleri​,​ Federal Polisi ve Şii Popüler Seferberlik Birimleri​​;​ 
İran Devrim Muhafızları​’nın yönetiminde Şii Bedir Örgütü’nün​ 16.​ Türkmen Tugayı​ ve Asai’b Ehl-Haq kuvvetleri​nin birlikte katıldığı operasyonda,Peşmerge güçleri çatışmadan geri çekildi.​​​
Merkezi hükümete bağlı güçler Kerkük’ü, Salahaddin vilayetine bağlı Tuzhurmatu ilçesini, 17 Ekim sabahı Musul’un Sincar ilçesini kontrole aldılar.
Çok önemli bir konumu olan Sincar’ın bazı bölgelerinde ise PKK güçleri bulunuyor…
 
*
Bu noktada ​Kerkük üzerinden ne olup-bittiğini​ anlamak gerekiyor…
 
*
R.Tayyip Erdoğan, Suriye ve Irak krizlerine hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ve Kürtlerin Türkiye’nin ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından yararlanarak bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği,
Hem de İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak-ı Millî topraklarını da kazanırız” düşüncesiyle en önde katıldı.
“Acaba Misak-ı Millî nedir? Bunu çok iyi bilmemiz lazım. Eğer Misak-ı Millî’yi kavrarsak Suriye ve Irak’taki sorumluluğumuzun ne olduğunu anlarız” diyordu…
 
*
Halbuki Erdoğan’ın Misak-ı Millî’si; 28 Ocak 1920’de İstanbul’da son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin kabul ettiği Türk Kurtuluş Savaşı’nın siyasi manifestosuydu.
I.Dünya Savaşı’nı sona erdirecek barış anlaşmasında Türkiye’nin kabul ettiği asgari barış şartlarını içeriyor; 
Birinci maddesi mealen; “Musul, Kerkük başta olmak üzere tüm Kuzey Irak bölgesi, o bölgede yaşayan yerel halkın oylaması dışında hiçbir şekilde ve hiçbir nam altında Osmanlı coğrafyasından kopartılamaz” diyordu…
 
*
Ancak Osmanlı Devleti tarihe mâlolmuş, son Türk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti ise  daha sonra yaptığı anlaşmalarla Misak-ı Millî’yi sınırlamış,  
“Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesine bağlı Türkiye Cumhuriyeti, Misak-ı Millî’yi 1938 yılına kadar gerçekleşen anlaşmaların sınırı içinde ülke birliğinin temeli yapmıştır…
 
*
2010’da Irak Parlamento seçimlerine Şiiler iktidardaki paylarının artması, Sünniler merkezi hükümetin yapısının ve Başbakanın değişmesi, Kürtler ise statülerinde yükselme talepleriyle girdiler.
Ama seçim sonuçları taleplerin karşılanmasına yetmedi.
Her talep Irak’ın birliği ve dirliğini belirleyecek bir çatışma ortamı oluşturdu.
Bir taraftan da Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye  BAAS geleneğinden gelen Iraklı Sünnileri;
Kürtler ve Şiilere karşı bir ağırlık yaratmaya ve Irak’ı güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru idari yapısını değiştirmeye yöneltiyordu…
 
*
Bu bağlamda Kürt Bölgesi lideri M.Barzani de, Musul’un devlet kontrolünden çıkarılması için BAAS’çılarla doğrudan işbirliğine girdi.
ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye’nin desteklediği Ürdün/Amman’da BAAS’çılarla birlikte Musul’un düşüşünün planlandığı bir toplantıya katıldı.
Musul’un düşmesinden sonra İŞİD tehditini ileri sürerek en önemli petrol havzasında yer alan Kerkük’ü ele geçirdi.
 
*
Sonra Anayasa’nın 140. Maddesinin kendiliğinden uygulandığını ve Kerkük’ün Kürdistan Bölgesi’ne katılmış olduğunu, bunun müzakere konusu bile olmayacağını açıkladı.
O gün BBC televizyonunda “Bağımsızlık Kürdistan halkının doğal hakkıdır. Bağımsızlık referandumuna gideceğiz ve Kürdistan halkının kararına saygı duyacağız” ifadesiyle,
Aslında hâlâ Irak’ın her saat daha fazla siyasi karmaşaya ve istikrarsızlığa boğulmasına katkı koyarken;
İran’ın, Rusya’nın ve Çin’in bölgedeki jeopolitiğinin de yıkıma uğratmaya başlamıştı…
 
*
O gün- bugün Barzani’nin referandumu  pek zorlu bir durum yaratıyor.
1-Erbil’de M.Barzani’nin Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Süleymaniye’de Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) arasındaki güç mücadelesi körüklenmiştir.
Her iki partide kendi jeostratejilerini inşa etmenin mücadelesindedir.
2- Barzani, eğer Kerkük’ü Kürdistan bölgesi içine alan ve böylece ekonomisi kendine yeten bağımsız bir Kürdistan kurguluyorsa;bu Irak, İran, Rusya, Çin  gibi muhaliflere koz vermektir ki; bu durumda Kürdistan’ın  tanınması çok zordu. 
3- Barzani, eğer Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerde askeri varlığını tutarak sadece Kürdistan bölgesinde bağımsızlık ilanını kastediyorsa, bu defa da Kürdistan ekonomisini ayakta tutabilmek için yaşanılan kaosu gerekçe gösterecek ve Irak Anayasasını ihlal etmek pahasına Kerkük petrollerinin satışına devam edecekti. 
 
*
Bu durumlar Kürdistan-Irak arasında  sorunlu tartışmalı bölgelerin uluslararası platforma taşınması sonucunu oluşturacaktı ki;
İşte İran; kesin sonuç alabilecek tek güc olarak  Şii milisler ile  Gönüllü Halk Güçlerinden oluşan  Şii​ Haşdi Şabi güçlerini Irak’a ve Kerkük’e yerleştiriverdi.
 
*
PKK ise bu sürecin ulusal birliğin kurulması için fırsat olduğunu savunmakta, o yüzden PYD ile birlikte ortak siyasi ve diplomatik platformlar kurmayı ve ulusal birlik stratejisinin yaygınlaştırılmasını öngördüğü bir süreçte ilerlemektedir.
Rojava’da Kürt-Arap gerginliğini kaşıyan KDP kınanıyor, Rojava Kürtlerinin durumunun sürüncemede kalmaması için Suriye rejimiyle netleşme isteniyor…
Ama ne fayda? İranlı Şii milisler de artık bölgede cirit atıyor…
 
*
O sırada 25 Nisan 2017’de TSK, Irak’ın kuzeyinde Sincar ile Suriye’nin kuzeydoğusunda Karaçok Dağı bölgelerinde PKK’ya ait hedeflere hava harekâtı düzenliyor.
Sanki bir “Üç Maymun” oyunu sahneleniyor;
ABD “Bu  IŞİD’e karşı savaşta bir ortaktan ve müteffikten bekleyebileceğiniz türden bir koordinasyon değil ” diyor.
Rusya, “Türkiye’nin İŞİD’e karada karşı koyan Kürt güçlerine saldırdığını, yürütülen bu operasyonun kabul edilemez olduğunu” açıklıyor.
İran ise “Hangi hedef ve gerekçeyle olursa olsun ülkelerin ulusal egemenliği ihlali, uluslararası kurallar ve hukuk normlarına aykırıdır. Bölgede istikrarsızlığın sürmesi ve güçlenmesine zemin sağladı” diyor.
 
*
Esasında İsrail ve ABD; İran’la karşı karşıya kalırlarsa Orta Doğu’yu herkese kaybedeceklerini,
Tahran’a Irak, Suriye ve Lübnan’da yerleşim vermek zorunda kalacaklarını,
Halbuki ideolojik rejimlere yerleşme imkanı verilirse, onların daha fazla şey kazanmak için iddialarını savunmaya devam edeceklerini,
Sonuçta bölgede onlarca yıldır devam eden çatışmalar ve savaşlara yeni bir yol daha açılacağını düşünüyor. 
 
*
Çünkü,
1-PKK ve uzantısı örgütler, Suriye operasyonlarını Afrin- Rojava bölgesi-Irak arasında mal dolaşımını kolaylaştırma öngörüsüyle yapmaktadır.
Rojava bölgesi Kürtleri, Cezire kantonunda ürettikleri tahılı, pamuk, buğday, yağı ve yakıtı Batı Suriye’ye ve Afrin kantonuna göndermek,
Irak’ın Peshkhabur kentine yapılan kuzeydoğu geçidiyle de uluslararası piyasalara ulaşmak zorundadır.
Bu yüzden Şengal, Rojavalı örgütler için Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nden bağımsız hareket etmek ve Irak- İran’a ticaret koridorunda olması nedeniyle stratejik önemdedir.
 
*
2- Büyük rakip Çin; hidrokarbon ithalat hacmının önemli ölçüde artmasıyla kendi enerji güvenliğini sağlamak zorundadır.
O yüzden Hazar bölgesi ve Ortadoğu hidrokarbon rezervlerine olan ilgisini bölge ülkeleriyle geliştirdiği ekonomik ve siyasi ilişkilerde göstermeye azim ediyor.
Orta Asya ve Rusya üzerinden geçerek Avrupa’ya ulaşan İpek Yolu’nun yeniden canlandırılmasını öngörüyor.
Bu muazzam iletişim yolu; Çin’den Myanmar, Bangladeş, Hindistan, Pakistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, İran, [Türkiye’de Yavuz Selim Boğaz Köprüsü], Irak-Suriye, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Avusturya, Almanya, Belçika, Fransa, İngiltere güzergahından oluşuyor.
İpek Yolu Orta Asya’yı aştıktan sonra Tahran- Bağdat- Şam karayolundan geçiyor.
Suriye’de Palmira’ya varıyor, ikiye ayrılarak Diyarbakır/Sur ve Antakya’ya yöneliyor.
 
*
3- Halbuki ABD’nin Genişletilmiş Ortadoğu ve Asya-Pasifik kapsamında tüm projeleri, sonuçta Çin’in önünü kesmeye dayanıyor.
ABD ve müttefiklerinin bu iletişim yolunu güç kullanarak kesmesi için üç müsait alan bulunuyor;
Ukrayna zorla küresel ekonomiye entegre edilmelidir : Rusya ve İran’ın Ortadoğu’daki direniş odakları yok edilmelidir : İpek Yolunun önünü Ortadoğu ve Ukrayna’da kesmek yerine Güney ve Güneydoğu Asya arasında ve Çin ile Hindistan arasında doğal bir köprü oluştur​an coğrafyasıyla  Myanmar’da kesmek daha kolaydır.
 
*
Myanmar topraklarından, Çin’in Yunnan bölgesini Arakan /Rakhin Eyaleti üzerinden Bengal Körfezine ve Pasifik Okyanusuna bağlayan boru hatları geçiyor ve bu hat Çin ekonomisinin en önemli unsurlarından biridir…
Çünkü Birmanya, bu deniz hatlarının Çin’e ait elektronik gözetleme istasyonlarına ev sahipliği yapıyor…  
 
*
Sonuçta 25 Nisan’da gaz verilen  TSK; PKK ve uzantısı örgütlerin Suriye Kürt koridorundaki Afrin- Rojava Bölgesi- Bağdat güzergahını,
Bu grupların Irak Kürt Bölge yönetiminden bağımsız hareket etmeleri ihtiyacını karşılayacak Bağdat- Tahran karayolunu kesmek ve engellemek üzere,
Irak’ın kuzeyinde Şengal ile Suriye’nin kuzeydoğusunda Karaçok Dağı bölgelerinde PKK’ya ait hedeflere hava harekâtı düzenlemiştir.
Ne ki, bugün burada Kerkük ve Şengal’de Irak Ordusu ve İran Şii milisleri bulunuyor ve  Şam- Bağdat- Tahran ticaret koridoru işliyor…
 
*
Irak ve Suriye’deki gelişmeler, Kerkük ve Şengal’in  Irak merkezi hükümetinin kontrolü altına girmesi;
ABD’nin Suriye ve Irak’ta biçtiği rolün sona erdiği anlamına geliyor.​​
Nitekim ABD Başkanı Donald Trump” Çatışıyorlar, biz de taraf olmuyoruz “diyor.
 
*
Ama İsrail için durum böyle değildir.
Suriye’nin geleceği konusunda yapılacak sözleşmelerin, İsrail’in Suriye’de hatta Irak’ta da İran birliklerinin konuşlandırılmasını yasaklama talebini kabul etmemesi pekala mümkündür.
Çünkü bu anlaşmalar Hizbullah’ın İsrail-Suriye sınırına yakın olması ve Lübnan’daki topraklara ek olarak İsrail’e karşı bir cephe açma imkânı tanıyor olabilir.
 
*
Bu durumda İsrail, El-Kaide’nin ideolojisinden esinlenen hiziplerin yönetimi altında olan ve Kandahar’ın Suriye versiyonuna dönüşen İdlib’te ki,Türkiye’nin,
Ya da Rojava’nın güvenilir bir müttefiki olabilir mi?
 
*
Bunun için Türkiye ya da Rojava’nın İran’ın hırslarını engelleyen bir duvar işlevi görmesi gerekiyor…
 
 
19.1.2017
16 Ekim​'de​  Irak ordusu ve​ Şii​ Haşdi Şabi güçleri Kerkük​'e operasyon başlattı.​
​Irak'ın​; ABD eğitimli Güvenlik güçleri, Terörle Mücadele Hizmetleri​,​ Federal Polisi ve Şii Popüler Seferberlik Birimleri​​;​ 
İran Devrim Muhafızları​'nın yönetiminde Şii Bedir Örgütü'nün​ 16.​ Türkmen Tugayı​ ve Asai'b Ehl-Haq kuvvetleri​nin birlikte katıldığı operasyonda,Peşmerge güçleri çatışmadan geri çekildi.​​​
Merkezi hükümete bağlı güçler Kerkük'ü, Salahaddin vilayetine bağlı Tuzhurmatu ilçesini, 17 Ekim sabahı Musul'un Sincar ilçesini kontrole aldılar.
Çok önemli bir konumu olan Sincar'ın bazı bölgelerinde ise PKK güçleri bulunuyor...
 
*
Bu noktada ​Kerkük üzerinden ne olup-bittiğini​ anlamak gerekiyor...
 
*
R.Tayyip Erdoğan, Suriye ve Irak krizlerine hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ve Kürtlerin Türkiye'nin ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından yararlanarak bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği,
Hem de İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde "bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak-ı Millî topraklarını da kazanırız" düşüncesiyle en önde katıldı.
"Acaba Misak-ı Millî nedir? Bunu çok iyi bilmemiz lazım. Eğer Misak-ı Millî'yi kavrarsak Suriye ve Irak'taki sorumluluğumuzun ne olduğunu anlarız" diyordu...
 
*
Halbuki Erdoğan'ın Misak-ı Millî'si; 28 Ocak 1920'de İstanbul'da son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin kabul ettiği Türk Kurtuluş Savaşı'nın siyasi manifestosuydu.
I.Dünya Savaşı'nı sona erdirecek barış anlaşmasında Türkiye'nin kabul ettiği asgari barış şartlarını içeriyor; 
Birinci maddesi mealen; "Musul, Kerkük başta olmak üzere tüm Kuzey Irak bölgesi, o bölgede yaşayan yerel halkın oylaması dışında hiçbir şekilde ve hiçbir nam altında Osmanlı coğrafyasından kopartılamaz" diyordu...
 
*
Ancak Osmanlı Devleti tarihe mâlolmuş, son Türk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti ise  daha sonra yaptığı anlaşmalarla Misak-ı Millî'yi sınırlamış,  
"Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesine bağlı Türkiye Cumhuriyeti, Misak-ı Millî'yi 1938 yılına kadar gerçekleşen anlaşmaların sınırı içinde ülke birliğinin temeli yapmıştır...
 
*
2010'da Irak Parlamento seçimlerine Şiiler iktidardaki paylarının artması, Sünniler merkezi hükümetin yapısının ve Başbakanın değişmesi, Kürtler ise statülerinde yükselme talepleriyle girdiler.
Ama seçim sonuçları taleplerin karşılanmasına yetmedi.
Her talep Irak'ın birliği ve dirliğini belirleyecek bir çatışma ortamı oluşturdu.
Bir taraftan da Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye  BAAS geleneğinden gelen Iraklı Sünnileri;
Kürtler ve Şiilere karşı bir ağırlık yaratmaya ve Irak'ı güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru idari yapısını değiştirmeye yöneltiyordu...
 
*
Bu bağlamda Kürt Bölgesi lideri M.Barzani de, Musul'un devlet kontrolünden çıkarılması için BAAS'çılarla doğrudan işbirliğine girdi.
ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye'nin desteklediği Ürdün/Amman'da BAAS'çılarla birlikte Musul'un düşüşünün planlandığı bir toplantıya katıldı.
Musul'un düşmesinden sonra İŞİD tehditini ileri sürerek en önemli petrol havzasında yer alan Kerkük'ü ele geçirdi.
 
*
Sonra Anayasa'nın 140. Maddesinin kendiliğinden uygulandığını ve Kerkük'ün Kürdistan Bölgesi'ne katılmış olduğunu, bunun müzakere konusu bile olmayacağını açıkladı.
O gün BBC televizyonunda "Bağımsızlık Kürdistan halkının doğal hakkıdır. Bağımsızlık referandumuna gideceğiz ve Kürdistan halkının kararına saygı duyacağız" ifadesiyle,
Aslında hâlâ Irak'ın her saat daha fazla siyasi karmaşaya ve istikrarsızlığa boğulmasına katkı koyarken;
İran'ın, Rusya'nın ve Çin'in bölgedeki jeopolitiğinin de yıkıma uğratmaya başlamıştı...
 
*
O gün- bugün Barzani'nin referandumu  pek zorlu bir durum yaratıyor.
1-Erbil'de M.Barzani'nin Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Süleymaniye'de Talabani'nin Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) arasındaki güç mücadelesi körüklenmiştir.
Her iki partide kendi jeostratejilerini inşa etmenin mücadelesindedir.
2- Barzani, eğer Kerkük'ü Kürdistan bölgesi içine alan ve böylece ekonomisi kendine yeten bağımsız bir Kürdistan kurguluyorsa;bu Irak, İran, Rusya, Çin  gibi muhaliflere koz vermektir ki; bu durumda Kürdistan'ın  tanınması çok zordu. 
3- Barzani, eğer Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerde askeri varlığını tutarak sadece Kürdistan bölgesinde bağımsızlık ilanını kastediyorsa, bu defa da Kürdistan ekonomisini ayakta tutabilmek için yaşanılan kaosu gerekçe gösterecek ve Irak Anayasasını ihlal etmek pahasına Kerkük petrollerinin satışına devam edecekti. 
 
*
Bu durumlar Kürdistan-Irak arasında  sorunlu tartışmalı bölgelerin uluslararası platforma taşınması sonucunu oluşturacaktı ki;
İşte İran; kesin sonuç alabilecek tek güc olarak  Şii milisler ile  Gönüllü Halk Güçlerinden oluşan  Şii​ Haşdi Şabi güçlerini Irak'a ve Kerkük'e yerleştiriverdi.
 
*
PKK ise bu sürecin ulusal birliğin kurulması için fırsat olduğunu savunmakta, o yüzden PYD ile birlikte ortak siyasi ve diplomatik platformlar kurmayı ve ulusal birlik stratejisinin yaygınlaştırılmasını öngördüğü bir süreçte ilerlemektedir.
Rojava'da Kürt-Arap gerginliğini kaşıyan KDP kınanıyor, Rojava Kürtlerinin durumunun sürüncemede kalmaması için Suriye rejimiyle netleşme isteniyor...
Ama ne fayda? İranlı Şii milisler de artık bölgede cirit atıyor...
 
*
O sırada 25 Nisan 2017'de TSK, Irak'ın kuzeyinde Sincar ile Suriye'nin kuzeydoğusunda Karaçok Dağı bölgelerinde PKK'ya ait hedeflere hava harekâtı düzenliyor.
Sanki bir "Üç Maymun" oyunu sahneleniyor;
ABD "Bu  IŞİD'e karşı savaşta bir ortaktan ve müteffikten bekleyebileceğiniz türden bir koordinasyon değil " diyor.
Rusya, "Türkiye'nin İŞİD'e karada karşı koyan Kürt güçlerine saldırdığını, yürütülen bu operasyonun kabul edilemez olduğunu" açıklıyor.
İran ise "Hangi hedef ve gerekçeyle olursa olsun ülkelerin ulusal egemenliği ihlali, uluslararası kurallar ve hukuk normlarına aykırıdır. Bölgede istikrarsızlığın sürmesi ve güçlenmesine zemin sağladı" diyor.
 
*
Esasında İsrail ve ABD; İran'la karşı karşıya kalırlarsa Orta Doğu'yu herkese kaybedeceklerini,
Tahran'a Irak, Suriye ve Lübnan'da yerleşim vermek zorunda kalacaklarını,
Halbuki ideolojik rejimlere yerleşme imkanı verilirse, onların daha fazla şey kazanmak için iddialarını savunmaya devam edeceklerini,
Sonuçta bölgede onlarca yıldır devam eden çatışmalar ve savaşlara yeni bir yol daha açılacağını düşünüyor. 
 
*
Çünkü,
1-PKK ve uzantısı örgütler, Suriye operasyonlarını Afrin- Rojava bölgesi-Irak arasında mal dolaşımını kolaylaştırma öngörüsüyle yapmaktadır.
Rojava bölgesi Kürtleri, Cezire kantonunda ürettikleri tahılı, pamuk, buğday, yağı ve yakıtı Batı Suriye'ye ve Afrin kantonuna göndermek,
Irak'ın Peshkhabur kentine yapılan kuzeydoğu geçidiyle de uluslararası piyasalara ulaşmak zorundadır.
Bu yüzden Şengal, Rojavalı örgütler için Kuzey Irak Kürt Yönetimi'nden bağımsız hareket etmek ve Irak- İran'a ticaret koridorunda olması nedeniyle stratejik önemdedir.
 
*
2- Büyük rakip Çin; hidrokarbon ithalat hacmının önemli ölçüde artmasıyla kendi enerji güvenliğini sağlamak zorundadır.
O yüzden Hazar bölgesi ve Ortadoğu hidrokarbon rezervlerine olan ilgisini bölge ülkeleriyle geliştirdiği ekonomik ve siyasi ilişkilerde göstermeye azim ediyor.
Orta Asya ve Rusya üzerinden geçerek Avrupa'ya ulaşan İpek Yolu'nun yeniden canlandırılmasını öngörüyor.
Bu muazzam iletişim yolu; Çin'den Myanmar, Bangladeş, Hindistan, Pakistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, İran, , Irak-Suriye, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Avusturya, Almanya, Belçika, Fransa, İngiltere güzergahından oluşuyor.
İpek Yolu Orta Asya'yı aştıktan sonra Tahran- Bağdat- Şam karayolundan geçiyor.
Suriye'de Palmira'ya varıyor, ikiye ayrılarak Diyarbakır/Sur ve Antakya'ya yöneliyor.
 
*
3- Halbuki ABD'nin Genişletilmiş Ortadoğu ve Asya-Pasifik kapsamında tüm projeleri, sonuçta Çin'in önünü kesmeye dayanıyor.
ABD ve müttefiklerinin bu iletişim yolunu güç kullanarak kesmesi için üç müsait alan bulunuyor;
Ukrayna zorla küresel ekonomiye entegre edilmelidir : Rusya ve İran'ın Ortadoğu'daki direniş odakları yok edilmelidir : İpek Yolunun önünü Ortadoğu ve Ukrayna'da kesmek yerine Güney ve Güneydoğu Asya arasında ve Çin ile Hindistan arasında doğal bir köprü oluştur​an coğrafyasıyla  Myanmar'da kesmek daha kolaydır.
 
*
Myanmar topraklarından, Çin'in Yunnan bölgesini Arakan /Rakhin Eyaleti üzerinden Bengal Körfezine ve Pasifik Okyanusuna bağlayan boru hatları geçiyor ve bu hat Çin ekonomisinin en önemli unsurlarından biridir...
Çünkü Birmanya, bu deniz hatlarının Çin'e ait elektronik gözetleme istasyonlarına ev sahipliği yapıyor...  
 
*
Sonuçta 25 Nisan'da gaz verilen  TSK; PKK ve uzantısı örgütlerin Suriye Kürt koridorundaki Afrin- Rojava Bölgesi- Bağdat güzergahını,
Bu grupların Irak Kürt Bölge yönetiminden bağımsız hareket etmeleri ihtiyacını karşılayacak Bağdat- Tahran karayolunu kesmek ve engellemek üzere,
Irak'ın kuzeyinde Şengal ile Suriye'nin kuzeydoğusunda Karaçok Dağı bölgelerinde PKK'ya ait hedeflere hava harekâtı düzenlemiştir.
Ne ki, bugün burada Kerkük ve Şengal'de Irak Ordusu ve İran Şii milisleri bulunuyor ve  Şam- Bağdat- Tahran ticaret koridoru işliyor...
 
*
Irak ve Suriye'deki gelişmeler, Kerkük ve Şengal'in  Irak merkezi hükümetinin kontrolü altına girmesi;
ABD'nin Suriye ve Irak'ta biçtiği rolün sona erdiği anlamına geliyor.​​
Nitekim ABD Başkanı Donald Trump" Çatışıyorlar, biz de taraf olmuyoruz "diyor.
 
*
Ama İsrail için durum böyle değildir.
Suriye'nin geleceği konusunda yapılacak sözleşmelerin, İsrail'in Suriye'de hatta Irak'ta da İran birliklerinin konuşlandırılmasını yasaklama talebini kabul etmemesi pekala mümkündür.
Çünkü bu anlaşmalar Hizbullah'ın İsrail-Suriye sınırına yakın olması ve Lübnan'daki topraklara ek olarak İsrail'e karşı bir cephe açma imkânı tanıyor olabilir.
 
*
Bu durumda İsrail, El-Kaide'nin ideolojisinden esinlenen hiziplerin yönetimi altında olan ve Kandahar'ın Suriye versiyonuna dönüşen İdlib'te ki,Türkiye'nin,
Ya da Rojava'nın güvenilir bir müttefiki olabilir mi?
 
*
Bunun için Türkiye ya da Rojava'nın İran'ın hırslarını engelleyen bir duvar işlevi görmesi gerekiyor...
 
 
19.1.2017 - fig 25 02 2018 08 14 49

Yorumlar

  1. Yusuf avatarı
    Yusuf

    Kerkük artık İran’a katılmış bir şehirdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir