Çok pişkin bir görünüm ve tatlı bir gülümseme(!!!) ile Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek açıklama yapıyor:
“Ya Borçlanacağız, ya vergileri artıracağız…”
Peki, sormazlar mı adama, zaten 15 yıldan bu yana yaptığınız neydi ki?
Ya borçlandınız ya da vergileri artırdınız, milletin anasını ağlattınız… Kaz gibi yoldunuz…
Ya da Cumhuriyetin birikimlerini, fabrikaları, büyük kuruluşları, vatan topraklarını, ormanları sattınız… Hayırsız mirasyediler gibi sevgili yurdumuzun altından girip üstünden çıktınız…
Peki, “Babalar gibi sattığınız” malların paraları nereye gitti? Kimlerin cebine girdi? Kimleri zengin etti?
Bu paralar ülkeye harcansaydı, bugün, Türkiye’nin üzerine bir Türkiye daha konulur, çağdaş bir ülke yaratılırdı…
Şu ülkeye bir tek çivi çaktınız mı?
Taş üstüne taş koydunuz mu? Varsa dincilik, yoksa dincilik… Varsa türban, yoksa türban…
“Yapmayın, etmeyin, satmayın… Zenginliklerimizi elden çıkaracağınıza onlara yenilerini ekleyin… İstihdam, iş alanları, üretim alanları yaratın…” dedik.
“Tarımı, köylüyü, hayvancılığı destekleyin. Ucuz krediler verin…” dedik.
İşsizliği önleyin… Sonra bu sorunların altından kalkamazsınız…” dedik.
Biz söyledik, biz dinledik… Kös dinler gibi dinlediniz bizi…
Satıp savma, milletin malını mülkünü çarçur etme yetmedi, bir de büyük şirketlerin, para babalarının vergi borçlarını affettiniz…
O da yetmedi, milyonlarca vatandaşımız, emeklimiz, memurumuz yokluk, yoksulluk içinde kıvranırken, siz gittiniz, vatan savunmasından kaçan Suriyeli mültecilere maaş bağladınız, trilyonlar harcadınız. Hala da harcamaya devam ediyorsunuz.
O da yetmedi sadece temizliğine, elektriğine, güvenliğine trilyonlar giden bin küsur odalı saraylar yaptınız…
Lüks, şatafat, israf yaşantınızın parçası oldu. “İtibardan tasarruf olmaz” dediniz ve uçaklar, helikopterler, makam araçları, yatlar, katlar, villalar satın aldınız… Cenneti bu dünyaya taşıdınız.
Satarken, harcarken, bütün bu işleri yaparken halka sormadınız… Şimdi kalkmış, “YA BORÇLANACAĞIZ, YA VERGİLERİ ARTIRACAĞIZ…” diyorsunuz…
Vergilerde, zamlarda yaptığınız düzenlemeleri haklı göstermeye çalışıyorsunuz…
Yani millete yine “Kemer sık, inşallah düze çıkacağız…” diye yalanlar söylüyorsunuz…
Gariban halkın kemerinde sıkacak delik mi kaldı ki ondan yine fedakârlık istiyorsunuz… Karnı beline yapıştı…
Yani hem yalan söylüyorsunuz, hem aldatıyorsunuz. Hem aldanıyorsunuz… Hem aldatılıyorsunuz. Çilesini ise millet çekiyor. Ama size bişey olmuyor…
Yiyorsunuz, içiyorsunuz, yedi sülalenizin ve çocuklarınızın geleceğini garanti altına alıyorsunuz, altta kalanın canı çıkıyor…
Ve bir de pişkin bi suratla, utanmadan, sıkılmadan halkın karşısına çıkıp, “Ya borçlanacağız, ya vergileri artıracağız” diyorsunuz…
Gariban insanlara ölümü gösterip, onları sıtmaya razı etmeye çalışıyorsunuz… 15 yıldan beri yaptığınız gibi, ekonomik krizden çıkışı yine yoksul halkın sırtına yüklemeye uğraşıyorsunuz…
Ama yandaşlara, yandaş kuruluşlara dokunmuyorsunuz… Dokunmak bi yana, onları daha rahat yaşatmak, mutluluklarına mutluluk katmak için, Yap-işlet-devret modeli ile köprü, otoyol vs. yaptırıp, zenginliklerine zenginlik katıyorsunuz… Bu yapılan tesisler çalışmasa, işlemese bile, onlara milyonlarca liralık kâr garantisi veriyorsunuz. Halktan topladığınız vergilerle açıklarını kapatıyorsunuz…
Böylece, üzerinden geçmeyen araçların ve günde 1-2 uçak inen havaalanlarının bedelini de ya devlete ya da emekçilere ödetiyorsunuz…
Bayburtlu Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın desteği ile 90 bin nüfuslu Bayburt’a 300 trilyonluk hava alanı inşa ediyorsunuz. Sırf yöre halkına verilen bir vaadi yerine getirmek için…
Oysa bu parayla ne hastaneler, ne okullar yaptırılır, ne iş yerleri açılır…
Türkiye’nin en büyük dördüncü havalimanı; Kütahya Zafer Havalimanı, bugün Zararda… Ama işletmecisi, yani mal sahibi bu zararın farkında bile değil…
Plansız, programsız yatırımlar yüzünden, Türkiye’de bulunan 55 havalimanından bugün 45’i zarar ediyor.
Ekonomi zor duruma düşünce, hemen aklınıza gariban halkın ekmeğini biraz daha küçültmek geliyor. Çoluğunun çocuğunun geçimini kısmak, geleceğini karartmak geliyor…
“Ya borçlanacağız, ya vergi artıracağız…”
Yani kırk katır mı, kırk satır mı?
Peki, neden hiç üretmek, fabrika yapmak, köylüyü, üreticiyi desteklemek gelmiyor aklınıza… Neden aşırı tüketimi, israfı, lüksü kısıtlamak gelmiyor?
Sahi, siz hani IMF’ye borç veriyordunuz….!!!!
Vergileri artıracağınıza, IMF’ye verdiğiniz o borçları isteseniz de şu ekonomik krize bi çare bulsanız kötü mü olur???!!!
Ne dersiniz?
Bir yanıt yazın