Vatandaşlıklardan rahatsızlar!
Bugünlerde yine vatandaşlıklar gündemde. Adadaki Türk nüfusun artmasından endişe eden bazı Rum savunucuları, Kıbrıslı Rumların asimile olacağını bile söyleyecek kadar ileri gitmekteler, zira onlara göre Türkiyeliler ayrı, kendileri ayrı ırktan!
O yüzden de Bakanlar Kurulunca verilen vatandaşlıklar yasal olmadığı gerekçesiyle acımasızca eleştiriliyor ancak vatandaşlık sebeplerini inceleseler yüzde 99’unun yasal prosedür içinde gerçekleştiğini görecekler. Yok eğer Bakanlar Kurulu kararlarını yanlı buluyorlarsa da, Rum’un “Kıbrıslı Türklerin adadaki nüfusu artarsa azınlık olmaktan çıkarlar” nevindeki korkularına hizmet etmek yerine, insan hakları bağlamında bir yasa yapacaklar. (Gerçi bundan iki sene öncesine kadar iktidarda olan CTP hükümeti, yeni bir vatandaşlık yasası yapmış, eline yüzüne bulaştırmış ve bu parlak fikirlerin olmayacağını anlayınca da öylece bırakmıştı.)
Bundan yaklaşık iki yıl önce yazdığım yazıda CTP’nin hazırladığı yasa tasarısını ve ülkemizde yaşayan Türkiyelilere çektirilen ezayı şu sözlerle anlatmıştım;
“CTP-DP koalisyon hükümeti içinde yer alan İçişleri Bakanlığının hazırladığı “Yurttaşlıkla ilgili yasal düzenlemelere getirilmek istenen yeni kriterler” veya diğer adı ile “Yurttaşlık Yasa Tasarısı “ gerçekten de basına yansıdığı gibiyse, getirilmek istenen kriterler tam bir yüz karası.
Buna kafatasçılık da diyebilirsiniz, ırkçılık da…
Böylesi zorlaştırılmış vatandaşlık kriterleri Avrupa Birliği’nde bile yok.
Kendi ülkesinde yıllarca çalışıp, emekli olduktan sonra ülkemize gelip yerleşerek hayatlarının sonbaharını huzur içinde yaşamak isteyenlere çıkarmadığımız engel, yaşatmadığımız zorluk kalmamış. Ülkemizde çalışıp para kazanmıyorlar, tam tersine yaşamları için gerekli olan parayı kendi ülkelerinden getirip burada harcıyorlar ve ekonomimize de büyük katkıda bulunuyorlar. Ama biz onlara ne bir vatandaşlık veriyoruz, ne de işlerini kolaylaştıracak bir kimlik. Avrupa Birliği’ne üye ülkeler, başka bir ülkede emekli olup da kendi ülkelerine yerleşmeyi ve hayatlarının sonbaharını geçirmek isteyenlere bütün kapıları sonuna kadar açıyor, ekonomisine katkı koyacağı için. Ama nedense bizim ülkemizin bürokratları ve bazı seçilmiş veya da seçilmemiş siyasiler, bu tür insanları KKTC’ye sokmamak için elden geleni yapıyorlar, sanki de büyük bir marifetmiş gibi.
Bizim ülkemizde ikamet veya çalışma izni almak yerine, deveye hendek atlatmak çok daha kolay, birtakım hastalıklı beyinlerin getirdiği kurallar yüzünden.
Yönetim kadroları içinde yer alan, kendi söylemlerine göre ilerici olan ama gerçekte faşistliğin alasını sergileyen bu “hastalıklı beyinler” ikamet izni çıkarılamasın ya da çalışma izni verilmesin diye öylesine kurallar getirmişler ki, gerçekten de inanması çok zor. Nazi Almanya’sının esir kamplarında bile bu denli zor, mantıksız ve eziyet veren işlemlerin yaşanmış olduğunu sanmıyorum.
Daha işin başında, devlet dairelerimizdeki memurlarımız, ikamet veya da çalışma izni için başvuranları hapishane duvarı gibi asık ve meyus bir yüzle karşılıyorlar ve aşağılayarak hitap ediyorlar. Sanki de önemli, çok büyük ve özverili bir iş yapıyorlarmış gibi.
Dünyadaki gelişmiş ülkelerin vatandaşları devletle olan işlerini internet üzerinde, evlerinden veya da işyerlerinden dışarı çıkmadan, birkaç dakika içinde hallederken, bizde, topraklarımız altın kaplı olduğundan, ikamet veya da çalışma iznini alabilmek veya da yenilemek için en az bir hafta koşmak gerekiyor. Damga pulu, resim, tasdik memuru, fotokopi, pasaport, kira kontratı, kan verme, tahlil yaptırma gibi bir sürü saçma sapan işlemler konuyor ülkemize çalışmak veya da ikamet etmek için gelmiş insanların önüne.
Maliye Bakanlığı işin kolayını bulmuş, her başvurandan bir de kira kontratı istiyor. İşin yoksa Muhaceret dairesinden, hastaneye, oradan laboratuvara, polise, Maliye bakanlığına, fotokopiciye koş, dolap beygiri gibi dön. Açıkçası ülkemizi ikinci vatanları görüp yaşamaya, çalışmaya gelen insanlara eziyet ediyoruz.
Vatandaş olmak isterseniz işiniz daha da zor. En az 13 sene aralıksız mührünüzün olması lazım. Ve bu 13 sene içinde, yurtdışında 40 günden fazla kalmamanız gerek. Şayet anneniz babanız bakıma muhtaç olsa, biz doktor raporu getirseniz bile duramazsınız. Ölse cenazesine gidip döneceksiniz. Durduğunuzda sil baştan başlar o 13 sene. Tabi bunu önlemek için yeni hinlikler düşünmüşler! Buna göre çalışma izniyle adaya her gelen üç yılın sonunda 90 gün adadan ayrılacak. Nedeni, yukarıda yazdığım “40 gün kuralı”nda saklı. Yani bundan sonra KKTC’de kimse evlilik dışı vatandaş olamayacak!
Bu nedenle iktidar tarafından Meclise yeni sunulan “Yurttaşlık Yasa Tasarısı” içinde bu saçmalıklar düzeltileceğine, yeni zorluklar şekilde eklenmiş maalesef.
Yazıklar olsun böylesine ırkçı, ayırımcı ve kafatasçı düşünceler taşıyan yöneticilere.”
İşte iki sene evvel yazdığım yazı buydu.
Şimdi Bakanlar Kurulumuz doğru işler yapıyor. Ülkemize küçük yaşta gelenlere, burayı vatan yapanlara, yatırım yapanlara, akademisyenler, hak ettikleri vatandaşlığı veriyorlar. Vatandaşlık yasası değişmeli ve daha kolay ve bürokrasiden arınmış hale getirilmeli.
Ata ATUN
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
e-mail: [email protected] veya [email protected]
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
Bir yanıt yazın