12 Eylül’de Başkan Donald Trump, Birleşmiş Milletler (BM) 72. Genel Kurul açılışında, Ortadoğu ile ilgili olarak İran ve terör örgütlerine dair konuştu.
Trump’ın, ”Ortadoğu’da, dört terör odağı ile savaşıyoruz” ifadesi Türkiye’de dikkatlerden kaçırıldı.
*
İran’ı “Ekonomik olarak tükenmiş bir haydut devlet” olarak niteledi, tek ihracaatının “Terörizm ” olduğunu kaydetti.
”Radikal İslamcı terörizmi durduracağız çünkü ülkemizi ve tüm dünyayı parçalamasına izin veremeyiz. Bu yüzden İŞİD ve El Kaide gibi radikal terör örgütleriyle savaşıyoruz” dedi.
”Müslüman Kardeşler Örgütünü finanse edenlerle savaşıyoruz” derken; Katar ve Türkiye’ye,
”Vahhabilere karşı savaş veriyoruz” derken Suudi Arabistan ve Pakistan’a işaret etti.
*
Ne ki, D.Trump ABD’nin dört terör odağı ile aynı anda savaştığını söylerken yeteri kadar açık değildi.
Yine de neler olup bittiği ile ilgili bir vizyona sahip olduğunu gösterdi.
İsrail Başbakanı B.Netenyahu’ da Genel Kurul konuşmasında “İsrail’in temelde ABD’yi dört siyasi İslamcı terör odağından koruyacağını” söyledi.
Bu ifade İsrail’in Amerika için neden hayati bir önem taşıdığını gösteriyordu…
*
ABD küresel bir dev olmayı sürdürmesine rağmen rakip devletler karşısında su götürmez pozisyonunun keyfini artık sürdüremediği de bir gerçektir.
ABD’nin üstünlüğünün II. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan ve Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte daha da geliştirilen,
Ancak Birleşik Devletlerin son yıllarda inşa ettiği ve sürdürdüğü kurallara dayalı küresel düzenle birlikte,
Şimdi bu çok büyük gücün ağır bir stres yükü altına girdiği ve çözülmekte değil aslında çökmekte olduğuna ilişkin dünya çapında kanaatler gelişiyor.
Hiçbir ülkenin tek başına 21.yüzyıl sorunlarıyla baş edemeyeceği düşüncesi giderek kuvvet kazanıyor.
*
Nitekim Başkan D. Trump, Birleşmiş Milletler’in (BM) dünya barışını korumak: Hak eşitliği ve halkların kendi geleceğini belirleme ilkelerine saygıyla uluslararası dostça ilişkiler geliştirmek: Uluslararası ekonomik, sosyal, kültürel, insani sorunların çözümünde işbirliği yapmak: Temel insan hak ve özgürlüklerine karşı saygıyı teşvik etmekte uluslararası uyum sağlayıcı bir merkez olmak misyonunun yeniden tesis edilmesini öngörüyor.
*
Bunun için BM 72. Genel Kurulu çalışmaları öncesinde, “BM Reformu” başlıklı toplantıda;
BM’nin, bürokrasi ve kötü yönetim nedeniyle potansiyelini ortaya koyamadığını halbuki dünya genelindeki işlevinin daha açık tanımlanması gerektiğini söylüyor.
BM’nin dünya genelinde barışı sağlamada daha etkili bir güç ve kurum durumuna getirmek için verilen çabalara ‘ABD’nin de ortak olacağı’ sözünü vererek; BM’ye reform çağrısı yapıyor.
*
ABD; BM’de daha fazla şeffaflık ve kaynakların daha verimli kullanılmasında öngörülebilirliğe ağırlık verilmesini içeren bir niyet beyannamesini katılımcı ülkelerin onayına sunmuştur.
BM Genel Sekreteri A.Guterres, Başkan Trump’ın reform isteğini desteklediğini, “Hedef iyi bir maliyet- hizmet ilişkisi ile müşterek değerlerin ilerletilmesidir” diyor…
*
BM’nin reformu yeni bir konu değildir
Üç eski BM Genel Sekreteri Boutros-Ghali, Kofi Annan ve Ban Ki-moon, BM reformu için baskı yapmış ancak uluslararası toplumun beklentilerini karşılayamamışlardı…
*
Ama Şubat 2015’te eski başkan B.Obama’nın hazırladığı ve 2020’ye kadar geçerli ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi de;
Bugün halen devam eden uluslararası düzenin ABD ve ona benzer değerleri savunan ülkeler tarafından 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulduğuna,
ABD’nin bu alandaki sorumluluğunun daha fazla olduğuna dikkat çekerek;
Revizyonist bazı ülkelerin sıklıkla dile getirmeye başladığı BM’i yeniden yapılandırma görüşünün doğru olmadığına ve dünya ülkelerinin büyük çoğunluğunun Amerikan liderliği ve BM yapısı altında bu şekilde bir düzenle hayatlarına devam etmek istediklerine vurgu yapıyor.
*
Strateji Belgesi, aksi halde ABD’nin uluslararası anlaşmalar ve sözleşmelere uygun hareketle üzerine düşen sorumlulukları yerine getireceği, bu değerlere saygılı olmayan ülkelerin ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandırılacağını ifade ediyor…
*
Şimdi Başkan Trump, BM reform toplantısında örgütün reformunu öneriyor.
BM reformu çıkarların ve güçlerin yeniden dağıtılması anlamına geliyor.
Bugün farklı üye ülkeler ve kampların kendi talepleri bulunuyor…
*
ABD, BM’ye olan bağlılığını azaltmak ve yönetimini geliştirmek istiyor.
Gelişmiş ülkelerin temsilcileri İngiltere ve Fransa, BM’deki hakim konumlarını korumayı umuyor.
Almanya, Japonya, Hindistan ve Brezilya iktidarı paylaşmak için Güvenlik Konseyi’ne girmek istiyor.
Daha küçük ve orta ölçekli ülkeler BM’nin yoksulluğu azaltacağı, geçim kaynaklarını geliştirdiği ve BM’deki büyük güçlerin imtiyazlarını sınırlayabileceğini umuyor...
Ancak BM reformunun bu çıkarları dengelemesi, aynı anda her türlü talebi karşılaması mümkün değildir.
*
Reform, elbette BM’nin küresel sorunları ve zorlukları çözme becerisini geliştirme, dünyanın sürdürülebilir ve barışçıl gelişimine öncülük etmeye dayalı olmalıdır.
Üye devletler, BM’nin uluslararası ilişkilerdeki ana rol oynamasına yardımcı olmanın getirdiği mutabakat temelinde barış ve insan hakları davalarına yönelik girişimlerde işbirliği ve destek vermelidir.
Aynı zamanda, BM’nin kurumsal ve işlevsel sisteminde, uluslararası topluluğun yarattığı tehditlerle etkili bir şekilde başa çıkmayı zorlaştıran bazı dezavantajlar da bulunuyor.
Bu nedenle, çeşitli ülkelerin uluslararası zorluklarla koordinasyon ve başa çıkma becerilerini arttırmak için reformun hızlandırılmasi gerekiyor.
*
Ancak yeni yüzyılın başından beri ABD çok taraflılıktan yavaş yavaş geri çekilmiştir ve “Önce Amerika” doktrini altında Trump yönetimi,
Yalnızca BM’nin barışı koruma fonunu ve uluslararası örgütlere yardım etmeyi planlıyor.
Çin ve Rusya, Trump’ın makul maliyet paylaşımı önermekte haklı olduğundan yanadır ancak yetkilerin dağılımının aynı zamanda adil olmasının da aynı derecede önemli olduğunu kaydediyorlar.
Aksi taktirde BM reformunun stratejik vizyonu olmayan kısa görüşlü ve pragmatik bir politika olmaktan ileri gitmeyeceğini öngörüyorlar.
*
BM’de değişmesi gerekli olan şey; bir kere üstünlük sağlayan bir gücün kendi gücünü başka devletlerle paylaşmak istememesi ama diğer devletlerin de bu duruma tahammül edememesi halidir.
Latin Amerika’da ABD karşıtı söylemlerin yükselmesinden, bu ülkelerin Rusya’ya yakınlaşmasından,
Çin’in Doğu Asya ile yetinmemesi ve Afrika kıtasında nüfuz bölgesini genişletmesi gibi bir çok gelişmeye,
Ya da Venezuella’nın baş kaldırışı, Kuzey Kore’nin bitmez tükenmez tehditleri,
ABD’nin dört terör odağı ile aynı anda savaşmasının siyasal çözümleri için Rusya ve Çin liderlerinin sürekli olarak dünyanın artık çok kutuplu olduğu söylemlerine ortak olmak gerekiyor…
*
Almanya BM’ye katılırken, Başbakan Willy Brand’ınt katılımı yorumladığı şu sözler dikkate alınmalıdır.
“Giderek herkesin herkese daha fazla muhtaç olduğu bir dünyada barış politikası kendi evinizin eşiğinde son bulmamalı.”
25.9 2017
Bir yanıt yazın