Suriye, Rusya, İran ve Hizbullah koalisyonu savaşı kazanmıştır.
Bugün Esad ve müttefikleri Suriye’nin dört büyük şehrini ve Akdeniz kıyılarını kontrol ediyor.
Enerji açısından zengin Homs eyaletinden Fırat nehri vadisine yayılıyor…
Artık Suriye ve Irak alanında temel çıkarlar üzerinde iki kamp belirlenmiş;İsrail ve İran ortaya çıkmıştır.
*
İsrail; Suriye’deki bu zaferin Esad rejimini istikrara götürmeyeceğini;
Çünkü İran’ın savaşa yaptığı katkıyla Suriye’de karşılığını almanın ve Akdeniz’e kadar genişlemenin peşinde olduğunu,
Lübnan Hizbullah’ının fiili egemeni olarak Suriye’de kendisine bir güç dinamiği oluşturmaya çalıştığını,
Üstelik HAMAS’ın da Hizbullah eliyle Lübnan’a yerleşmekte olduğunu,
Böylece İran’ın; İsrail’in coğrafyasında siyasi ve askeri potansiyelini maksimize etmek üzere bölgeyi tek bir çatışma alanı haline getirmeye çalıştığını iddia ediyor…
*
Ama ABD ve İsrail de boş durmuyor; İran’a karşı cephe kuruyorlar.
İşte Kuzey Irak’ta Kürdistan’ın bağımsızlığı teşvik ediliyor;
Ama cepheleşmenin neden olduğu dengelerin kaybolmaya yazdığı bu ortamda, Kuzey Irak Kürdistan yönetiminin bağımsızlık referandumunu ileri bir tarihe ertelemenin çaresi aranıyor.
Ya da Irak ve Suriye topraklarındaki Rojava’da birleşik bir Kürdistan’ın kurulması öngörülüyor.
İŞİD terör örgütünden devşirilen militanlar Kürt birliklerine takviye ediliyor ve yeni bir ordu kuruluyor.
Ah!Türkiye ise garip bir siyaset uyguluyor; İsrail ve bölgedeki partneri Suudi Arabistan’ın stratejik avantajları çerçevesinde, Astana’da İran ve Rusya ile birlikte kararlaştırılan İdlip Güvenlik Bölgesinde, gizliden gizliye “Sünni Arap bloğu” oluşturmayı vazife edinmiştir!
*
Bu sırada ABD Başkanı Donald Trump, BM’nin 72. Genel Kurul toplantısında, Tahran yönetimine sert sözlerle yüklenmektedir.
İran’ın Hizbullah ve B.Esad rejimini destekleyerek bölgede krizi yaydığını kaydediyor ve “teröre destek vermekten” vazgeçmesi gerektiğini ifade ediyor.
İran’ı ‘dışlanan ülke’ ve terörü ihraç eden ‘çürümüş bir diktatörlük’ olarak tanımlarken,
“İran’la nükleer anlaşma ABD için bir utanç kaynağıdır. Bu konuda henüz son sözümüzü duymadınız” diyor…
*
“Son söz!” Şimdi şu sorularla karşı karşıya bulunuluyor.
Anlaşma hükümleri aynen uygulanacak mıdır?
Anlaşmaya son mu verilecektir?
İran şu an için uyumlu kabul edilip yeniden müzakere mi yapılacaktır?
Yoksa anlaşma sekiz ila on yıllık süresinin ötesinde İran’ın nükleer programında sınırların genişletilmesini destekleyecek biçimde mi uzatılacaktır?
*
Bu kez Genel Kurul’da İsrail Başbakanı Benyamin Netenyahu, İran’ı Ortadoğu’yu ele geçirme kampanyası yürütmek ve balistik füze denemeleri yaparak tüm dünyayı tehdit etmekle suçluyor.
İran ile yapılan nükleer anlaşmanın Tahran’ın daha fazla nükleer silah üretmesine olanak sağlayacağını savunurken,
“İran’a yönelik yaptırımlar kaldırıldığında, İran zincirinden salınmış aç bir kaplan gibi milletler topluluğuna katılmak yerine birbiri ardına ülkelere saldıracak” diyor.
“İran’ın Suriye’de kalıcı askeri üsler kurmasını ve bize karşı ölümcül silahlar üretmesini önlemek için harekete geçeceğiz” ifadesini kullanıyor…
*
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ise yazdığı bir tweet de, konuşmaları ‘cahilce ve düşmanca’ olarak tanımlıyor ve yanıtı hak etmediğini kaydediyor.
*
Bütün bunlar, ABD Başkanı Donald Trump’ın Pazartesi günü yaptığı açıklamada,
Washington’un Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın izlemesinde zorluk olması halinde 2015 yılında altı ülkenin İran ile imzaladığı nükleer anlaşmadan çekileceği konusunda uyarıda bulunmasına dayanıyor.
Trump “Yetersiz şekilde izlenen bir anlaşmayı kabul etmeyeceğiz” diyor…
İsrail siyaseti bu uyarıyı olabildiğince körüklüyor…
*
Ancak ABD’nin İran’la olan nükleer anlaşmayı iptal etme ihtimali kesinlikle bulunmuyor.
Çünkü sözleşmeyi imzalayan ülkeler ve uluslararası örgütlerin hiçbirinin anlaşmayı ihlal etme yükümlülüğü yoktur.
Bu yüzden ABD ve İsrail dahil olmak üzere herkesin, İran ile olan nükleer anlaşmayı desteklemesi, denetleme önlemlerine özen göstermesi gerekiyor.
*
Ayrıca ABD’nin şu anda Kuzey Kore ile aktif bir nükleer anlaşmazlığı bulunurken, İran ile olan anlaşmayı iptal etmesi bir başka cephede daha sorun yaraılması anlamındadır.
ABD, tamamen Kuzey Kore ile olan kriz ve Trump yönetiminin karşılaştığı diğer güçlükler üzerine odaklanmışken;
Aksine hareket onu İran’la aktif ve belki de bir askeri-çatışmaya zorlayabilir.
*
Üstelik anlaşmanın iptal edilmesi halinde Çin ile Rusya’nın ABD’ye yönelik argümanları da güç kazanacaktır.
Avrupalı ortakların ABD’yi izleyecekleri de açık değildir çünkü ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlardan Avrupalıların hiçbir çıkarı bulunmuyor…
İran’la nükleer anlaşmayı geri çekme isteğinin BM Güvenlik Konseyi’nden çıkması da söz konusu değildir.
*
ABD’nin Kuzey Kore’ye yönelik bir askeri operasyonu da nükleer anlaşmaya karşı İran’a yapılacak herhangi bir hareketi gereksiz hale getirebilir.
İranlılar Kuzey Kore’ye ABD ile şansını zorladıktan sonra ne olduğunu görürlerse nükleer silah almayı denemek için iki kez düşünebilirler.
Bu noktada İsrail’in, Washington’un Pyongpang’la olan krizini nasıl çözeceğini beklemesi gerekiyor.
*
Kısacası, İran anlaşmayı ihlal etmiyorsa, ABD Başkanı D.Trump’ın anlaşmayı iptal etmesi için yasal bir gerekçesi bulunmuyor.
Gelecek ay Kongre, Tahran’ın ABD ile olan anlaşmanın şartlarını yerine getirip getirmediği konusunda Başkan’dan bir rapor alacaktır.
Kongre’nin Başkan’dan bir gerekçe duymadan anlaşmayı iptal etmesi ise söz konusu değildir.
*
Bu durumda ABD ve İsrail yönetiminin İran’ın nükleer programı ve taahhütlerini yerine getirmesini izleyen İstihbarat kurumlarıyla sıkı işbirliği kurmalarından başka çaresi bulunmuyor.
Sonuçta, İsrail bir dizi teknolojik, siber ve askeri tedbirleri almak için ABD yönetimiyle anlaşmaya varmak konusunda açık bir güvenlik çıkarına sahiptir,
İran ise en kısa zamanda Kuzey Kore gibi nükleer silah yapmaya çalışacaktır…
*
Ama kurulan iki cepheden bir önünde sonunda diğerini yok etmeye çalışarak,
Büyük Ortadoğu Projesi’ni ya da İsrail’in Arz-ı Mev’ud planını hayata geçirmeyi test edecektir…
21. 9 . 2017
Bir yanıt yazın