Kin var. Nefret var.
Kan var. Şiddet var.
Gözyaşı var.
Toplum barut fıçısına döndü… Ne zaman patlayacağı belli olmayan serseri mayınlar dolaşıyor aramızda…
“Kinine ve dinine sahip çıkan gençler” otobüslerde, yollarda, parklarda şortlu, pantolonlu kızlara saldırıyorlar…
Bebelere, genç kızlara, kadınlara tecavüzler, tacizler zirvede… Başını almış gitmiş…
Yakalananlar da bir gün sonra serbest bırakılıyor…
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni müfredat kapsamında hazırladığı ders kitabında, ‘evlilik’ konusunda, ‘kocaya itaat’ ‘ibadet’ olarak yer almakta…
Küçük yaşlarda evlilik teşvik edilmekte, İnsanların eş arama durumundan başlayarak bütün süreçlere yer veren MEB, erken evliliği örf – adet kapsamında göstermekte…
2002’den bu yana bu ülke bilgisiz, kültürsüz, yetersiz yöneticilerin elinde, birbirine düşman gözlerle bakan, karşıt düşünceli insanlarla dolup taştı.
Bu kin, nefret, sevgisizlik, hoşgörüsüzlük ortamı o kadar büyüdü, o kadar genişledi ki artık insanlarımız masum hayvanlara bile saldırmakta, şiddet uygulamaktadırlar…
Örneğin, (sosyal medyada dolaşıp duruyor, görmüşsünüzdür) kendi halinde, sessiz sedasız yaşayan bir kediyi herif alıyor, durup dururken yere çarpıyor. Sonra yerden alıyor, bir daha çarpıyor…
Bir daha, bir daha… Hareketsiz kalana dek çarpıyor…
Bir başkası ise, sessizce oturan, çevresini masum gözlerle seyreden köpeğe yaklaşıyor, bir tekme savuruyor…
Köpek havada… Arkadaşı bu olaya müdahale edeceği yerde bakıp, keyifle gülüyor. Pişmiş kelle gibi sırıtıyor.
Köpek şaşkın, perişan bir durumda, kaçıp, oradan uzaklaşıyor…
Yine bir Adam, birilerine sinirleniyor. Başlıyor arabanın içindekilere rasgele ateş açmaya…
Polise sonradan verdiği ifadede “Kime ateş ettiğini, kimi yaraladığını bilmediğini” söylüyor.
Bir din kurumunda, küçücük oğlan çocuklarına tecavüz ediyorlar. Dönemin aileden ve sosyal politikalardan sorumlu bakanı “Buna bir kere rastlanmış olması, hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfı’nı da tanıyoruz, hizmetlerini de takdir ediyoruz…” diye yanıt veriyor.
Devlet dairelerinde, kamuda, toplumda binlerce kişi FETÖCÜLÜKLE suçlanıp, hapishanelere atılırken, işinden gücünden edilirken, FETÖDEN yargılanan bir kişi AKP Genel Başkanı tarafından ödüle layık görülüyor.
Halkı birleştirip, bütünleştirmesi, dostluğa sevk etmesi gereken çiçeği burnunda Diyanet İşleri Başkanı, makama oturur oturmaz, ayağının tozu ile bakın neler söylüyor:
“Benim babam da 1921 doğumluydu. Merhum. Onun hatıralarını hep dinleyerek büyüdük. Okula gittiğimizde, Kur’an Kursuna gittiğimizde, Kur’an öğrenmek için gittiğimizde Karadeniz’in bir dağ köyü. Aman yarabbi bu ne korkudur ki Karadeniz’in bir dağ köyünden birisi bile dışarıda nöbetçi tutuyorlar acaba bir Jandarma gelir de bizim hocamızı alıp götürür mü dışarıda bekliyor. Akşam evlerine Kur’an-ı Kerim’i götürmüyorlar. Tarlanın duvarlarında herkesin bir taşı var, o taşı çekiyor, Kur’an’ı taşın içine koyuyorlar, taşı oraya yerine koyuyor ki eve götürmesin Kuran’ı. Bu ne korkudur, nerede yaşadık bunu biz. Bu nasıl bir şeydir?”
Yine iktidar ve onun Başbakanı bir zamanlar, günümüzde, referandumdan vazgeçirmeye çalıştığı Mesut Barzani’yi törenlerle karşılamış, meydanlarda, salonlarda el ele, yan yana, can cana pozlar vererek, partili üyelerine alkışlatmıştı…
Bağımsız Kürdistan için 25 Eylül’de referandum yapmak isteyen ve Atatürk’e, Lozan Antlaşmasına dil uzatan Mesut Barzani’ye AKP Kongresinde dakikalarca “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye tezahürat yaptırmıştı…
O zamanlarda ekilen rüzgârlar, bugün fırtınaya dönüştü…
İşin en kötü yanı, herkes, “Nasıl bir millet olduk, nasıl bir ülke olduk, ne hallere düştük…” diye söyleniyor ama bu kötü gidişata çözüm bulmak için de parmağını bile oynatmıyor…
Örneğin Ordu ilimiz, fındık taban fiyatından dolayı “Oy verdiğimiz AKP bizi yaktı!” diye feryat ediyor. Ama seçim zamanı da gidip sandıkta AKP’ye oy atıyor…
Geçen seçimden önce de feryat figanlar göklere yükselmiş, AKP’ye lanetler okunmuş, beddualar edilmişti ne var ki bu ilimizde yine yüzde 63,3 oy AKP’ye çıkmıştı…
Ama burada bir noktaya dikkat çekmeden de geçemeyeceğim. Bu oy verme konusu ne zaman açılırsa, hep halkımıza öfkemizi, kırgınlığımızı dile getiriyoruz… Bir kez olsun AKP’nin seçim – seçmen oyunlarından söz etmiyoruz…
Örneğin son referandumda 4 milyon “HAYIR” oyunun çalındığından söz edilmektedir… Gerçekten de halkımız bu iktidara gitmesi için “KIRMIZI KART” gösteriyor da acaba ayak oyunları ile engelleniyor mu?
Ben taa 2002’den bu yana bu SEÇSİS ve seçim hileleri konusunda onlarca makale kaleme aldım. Bu konuya bir kez daha dikkat çekiyorum… Ve diyorum ki:
“Ey muhalefet bu konuya eğilin. SEÇSİS denilen ve yeryüzünden kaldırılan bu UCUBE seçim sistemine artık son verin…”