BAĞIŞ VE BAHÇELİ TRAKTÖRE BAKARSA

BAĞIŞ VE BAHÇELİ TRAKTÖRE BAKARSA
Hüseyin MÜMTAZ

Zor bir dönem…
Bir tarafta;
1).Araplar arası Katar krizi (Katar Amerika’ya kasırgalar dolayısı ile 30 milyon dolar, Arakan’a 100.000 dolar bağış yapmış, petrol ve doğalgaz araştırmaları için de Rum kesimi ile anlaşma imzalamış); 2).Arakan (Burma’da eziyet gören 1 milyon Müslüman… 4 milyon Suriyeli’nin yanında lâfı mı olur, gelsinler onlara da bakarız); 3).Ege’de Yunan işgali; 4). Almanya’ya iltica başvurusu yaptığı söylenen 650 “kamu görevlisi”; 5).Talim Terbiye Kurul Başkanı’nın televizyon şovu; 6).Irak Türkmeneli’nde Kürt bağımsızlık referandumu (İsrail’in alkışla, heyecanla desteklediğini de not edelim) ve 7). Suriye’nin kuzeyinde Amerika-Rus ortaklığıyla Kürt kantonu hazırlıkları ve arkasından “doğal olarak” her iki “kuzey”in önce kendi aralarında, sonra Akdenizle birleşmesi …
Diğer tarafta bunlarla senkronize bir şekilde Amerika’da âniden esmeye başlayan Türkiye fırtınası.
İşte tam da böyle bir ortamda Egemen Bağış’ın sahne alması.
Washington’da geçmişte kurduğu tercüme bürosu aracılığı ile “önemli siyasi profillerle çalışma tecrübesi” edindiğini söyleyen Egemen Bağış’ın uzun süren bir sessizlikten sonra; yakasına taktığı “üniversite bölüm başkanı” kartı ve derin politik birikimi ile bir gece ansızın piyasada boy gösterip bakara/makara düzeyinden, Arakan/marakan, Kıbrıs ve Barzani referandumu konularında bizleri aydınlatmaya kalkması ile…
…Amerika’nın; Rıza Sarraf’la başlayıp Halk Bankası, korumalar ve son olarak Çağlayan’a kadar uzanan topyekûn taarruzu arasında herhangi bir ilişki/çelişki olabilir mi acaba?
Ya aynı süreçte ve yine hayret verici bir şekilde, aynı Egemen Bağış’ın “M”HP ile “BOZKURT”ta buluşmuş olmasına dikkat ettiniz mi?
Hem ne buluşma!
Şeytanın işi işte Bağış’ı ben de ilk defa BOZKURT vesilesi ile tanımıştım.
2007’nin Kasım ayı. Onbirinci TÜRK KURULTAYI için Bakû’deyiz.
İlk gün verilen arada öğle yemeği yerken, salonu birden kaplayan müzik eşliğinde ÇIRPINIRDI KARADENİZ’i söyleyerek Azerin içeri giriyor. 50’yi aşkın ülkeden 500 delege yemeği filan bırakıp fırlayarak ayağa kalkıyor aynı heyecanla şarkıya eşlik ediyor.
Hepsi de elleriyle BOZKURT işareti yaparak.
Sadece AB Bakanı Egemen Bağış’ın da bulunduğu protokol masası oturduğu yerde “dinliyor”. Bağış etrafa hayretle bakıyor, şaşkınlık içinde yanındakine bunların nereden çıktığını soruyor.
50 ülkeden gelen BOZKURT’ların hepsini “M”HP’li zannediyor Bağış.
Aynı yanlışa tam on sene sonra 2017’de “M”HP de düşüyor.
MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, Meral Akşener’in kuracağı partiye katılmak için partilerinden istifa edenlerle ilgili, “Bu kişilerin partimizden istifası oldukça hayırlı olmuştur. Ayrıca kurulacağı ifade edilen partinin ismi konusunda bile anlaşamadılar. Kendileri isim konusunda anlaşamamışken, işaretlerde de anlaşamayacakları bellidir. Bozkurt ülkücülerin, MHP’nin işaretidir. Ülkücülük MHP’de yapılır” diyor.
Ümit Özdağ hemen düzeltiyor; “Bozkurt bir partinin değil, Türk milletinin tarih ve kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Yasaklanamaz” açıklaması yapıyor.
(Bahçeli partiyi “M”HP haline dönüştürmeden önce Erciyes Zafer Kurultayı da yapılmaz mıydı? Söğüt Ertuğrul Gazi Şenliklerinde yedi gün yedi gece davullar çalınmaz mıydı?)
Sen ey okuyucu “Güney Azerbaycan”ı bilir misin?
Güney Azerbaycan’ın başşehri Tebriz’i, Tebriz’in futbol takımı TRAKTÖR’ü bilir misin?
Bilmiyorsan hemen aşağıdaki bağlantı linklerini tıkla ve 50 milyonluk Güney Azerbaycan Türklerinin 80 bin kişilik stadı her maçta nasıl doldurduğunu, 7’den 70’e herkesin BOZKURT’lar eşliğinde nasıl tezahürat yaptığını gör ve dinle…

Bahçeli ve Bağış’ın da TRAKTÖR’ü seyredip dinlemelerinde büyük fayda görüyorum..
Algılamak isterlerse dünyaya bakışlarının, hayat felsefelerinin değişeceğine eminim.‎12 ‎Eylül ‎2017

Not; BBCTV’de IŞİD’den “kurtarılan” Türkmen kenti MUSUL’u gördüm. Her saat gözümüze sokulan, kasırgalardan sonraki Amerikan yerleşim merkezlerinin halinden beter.
Aslında sadece Musul değil bütün IRAK ve SURİYE de aynen öyle. Amerika’daki felaketin adına IRMA ve HARWEY dediler. Peki Ortadoğu’daki kasırganın adını bir türlü neden koyamıyoruz?