Kısa sürede üç jeopolitik deprem yaşandı.
İngiltere’nin Brexit oyu: Beyaz Saray’a bir milliyetçinin seçilmesi : Savaşın Avrupa Kıta’sına dönmesi ile Batı düzeninin temelleri sallandı…
Şimdi Dünya’nın dikkati güçlü ekonomisi, istikrarlı siyaseti ile 24 Eylül’de Federal seçimlerin sonuçlarının alınacağı Almanya’dadır.
Bugün Almanya’nın dünyanın en takdir edilen ülkelerinin başında olması, 20. yüzyılı komşuları arasında derin bir güvensizlikle yaşayan bir ülke için büyük başarı anlamına geliyor…
*
Almanya istikrarını ve refahını; serbest ve açık küresel ticarete, istikrarlı ve demokratik hükümetleri birleştiren Avrupa Birliği’ne, NATO’nun ve ABD’nin desteklediği Avrupa barış düzenine borçludur.
Bugüne kadar Almanya siyasi sınıfı bu gerçeklere uyum sağlamaya çalıştı.
24 Eylül seçimlerinden sonra yeni bir hükümet kurulduğunda bu kez Almanya; Avrupa’nın belki de dünyanın geleceğini belirleyecek önemli kararlarla karşı karşıya olacaktır…
*
Soğuk Savaş’ın ardından iki Almanya birleşmiş ve nüfus, ekonomik güç ve entegre bir Avrupa’nın merkezinde bulunan coğrafi konumuyla Almanya kıtanın en önüne geçmiştir.
Nazi döneminin travmasını yaşamaktadır ama bu travma Almanları ahlâki açıdan netlik için gayret sarf etmeye ve jeopolitik işleri başkalarına bırakmalarına yol açmıştır.
Harap Doğu yeniden yapılandırılmış giderek yumuşak tavırlı Almanya komşularıyla uzlaşmayı ve küresel ticaret yoluyla zenginleşmeyi başarmıştır…
*
Berlin ilk Körfez Savaşı’nda müttefiklerinin güvenini sağlamış onlara ekonomik destekte bulunmuştu.
Balkan Savaşları Avrupa’yı yakarken, Almanya diyalog çağrılarıyla birlikte yavaş yavaş Federal Ordu’yu,Kosova ve Afganistan’a göndererek daha faal bir rolü benimsemişti.
Başbakan Angela Merkel, euro bölgesi kurtarma anlaşmasının arkasında Almanya’nın mali gücünü kullanmıştı.
Ukrayna sorununda ise Rusya’nın önünde durmuş, Rusya’da ticaret yapan Alman şirketlerinin önemli ekonomik zararına rağmen Avrupa’yı birleşik tutmuştu.
*
Şimdi Almanya; ihracat ekonomisinin bağımlı olduğu serbest ticaret akışını nasıl sağlayacağını,
Kendisi ve Avrupa’nın güvenliği için daha büyük bir sorumluluğu nasıl kabul edeceğini,
Avrupalı ortaklarla ve Fransa ile bu hedeflere ulaşmak için nasıl anlaşacağını,
Birliğin sorunlu ortak parasının yenilenmesi de dahil olmak üzere Kıta’yı daha derin ekonomik reformlara doğru nasıl iteceği gibi konularda zorlu seçeneklerle karşı karşıyadır…
*
Bunun için Almanya’nın Avrupa’da daha geniş bölge vizyonu ve ülkenin dünyada oynaması istediği rolü üzerinde güçlü bir ulusal tartışmaya ihtiyacı vardır.
Çünkü ABD Başkanı D.Trump, “Almanya ile çok büyük bir ticaret açığımız var ve NATO askeri harcamalarında daha az ödüyorlar.Bu ABD için çok kötü ve bu değişecek” diyerek değişime gaz veriyor…
*
Aslında Başkan D.Trump’ın ortaya koyduğu şey; Almanya’nın istikrarını ve refahını sağlayan küreselleşme ve serbest ticarete olan bağımlığıdır.
Şimdi bu düzen Brexit, milliyetçilik, sosyal hoşnutsuzluk ve grevlerle her taraftan tehdit ediliyor.
Çin ve Japonya gibi büyük ekonomiler GSYİH’sının yüzde 20’sini ve yüzde 18’ini yurtdışına mal satmaktan kazanmakta olduğu bir sırada Almanya’nın ihracat yoluyla GSYİH’nın yüzde 46’sını sağlaması;
Aslında küresel ticaretin ve küresel düzenin ABD tarafından inşa edildiği ve korunduğu gerçeğinin hemen yanıbaşına Almanya’yı taşıyor…
*
Zaten Almanya’da küresel serbest ticaret sistemini taklit etmek için uğraşıyor.
Başbakan Merkel, AB ve ABD’ye dünyanın en büyük ekonomik bölgesini yaratacak Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’nı sallamış,
Hızla ve AB’den destek alarak AB, Kanada ve Japonya ile yeni ticaret anlaşmaları imzalamıştır.
Hindistan ve Brezilya gibi yükselen güçlerle küresel ekonomik yönetişimde daha büyük rol oynamaya başlarken,
Bunlar, 24 Eylül seçimlerinden sonra Almanya’nın ABD ile ilişkilerinin ne denli güç olacağını da göstermektedir.
*
Ama Almanya hâlâ ABD’nin küresel güvenliğin sağlanmasındaki olmazsa olmaz konumundan emindir.
A.Merkel, Şubat’ta Münih Güvenlik Konferansı’nda “ABD’nin askeri gücüne ihtiyacımız var” demişti.
*
Ama Trump NATO müttefiklerine savunma konusunda daha fazla harcama yapmaya başlamalarını istemeden önce,
Aynı Merkel, Avrupa’nın kendi güvenliğine daha fazla yatırım yapması gerektiği üzerinde Avrupalı liderlerle bir anlaşmaya da varmıştı.
Almanya bu amaçla 2016’da savunma harcamalarını artırmaya başladı.
Federal Ordu şimdi Fransa, Polonya ve bir dizi diğer müttefiklerle birlikte bir Avrupa savaş gücünün olası çekirdeği işletiyor…
Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bir Fransız-Alman savaş uçağı geliştirmeyi ilan ettiler.
Alman askerleri şimdi NATO’nun Litvanya’daki doğu sınırını korumaktadır ve ilk kez Almanya Rusya’yı caydırmak için ordusuyla adım atıyor…
*
Ama Almanya, öncelikle Avrupa’nın evini düzene sokmasına imkan vermezse, refahını sağlamayacaktır.
Üstelik Almanya, Avrupa’nın bankacılık ve borç krizini: İtalya’nın sürekli kriz içinde olmasını: Brexit çıkışını: Olası göçmen akışı durumunda AB’nin dış sınırlarını kontrol etmeyi tek başına çözme noktasında değildir.
Bu durumda Berlin yanlısı bir gündemle güç kazanan bir Alman dostu olan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yapılacak bir anlaşmaya dikkat çekmek gerekiyor…
*
2017 Mayıs ve Haziran’ında Fransa cumhurbaşkanlığı ve yasama meclisi seçimleri, daha derin bir Fransa-Almanya işbirliği ihtimalini arttırdı ve Avrupa entegrasyonu projesine umut aşıladı.
Şimdi üye ülkelerin mali ve ekonomik politika yapma egemenliğine sahip oldukları taktirde; Fransa, Almanya ile birlikte euro bölgesini daha esnek hale getirmeye odaklanabilecekleri öngörülüyor.
*
Nitekim Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ekonomik büyümeyi hızlandırmak için acil ihtiyaç duyulan reformları sürdürmeye başlamıştır.
Fransa yüksek yapısal işsizlikten ve düşük büyümeden sıkıntıda ve kamu maliyesi sürdürülemez durumdaydı.
Macron bu durumun iyileştirilmesi için yapısal reformlara yönelmiş, kamu açıklarını radikal biçimde düşürmeyi öngörüyor…
*
Fransa’nın ilgili reformları başarması için bundan daha iyi bir zamanı yoktur.
Çünkü euro bölgesi sağlam toparlanma işaretleri gösteriyor olsa da, Avrupa Merkez Bankası aşırı genişleyici para politikalarını hafifletmek için üzerinde daha fazla baskı hissediyor.
Bu yüzden Macron hükümetinin, ekonomik reformların sonuç vermesinin bir sonraki seçimler sürecini de kapsayacağını göz önüne alarak yapısal reformları uygulamakta vakit kaybetmemesi gerekiyor…
*
Bu noktada Fransa’nın ihtiyaç duyduğu son şey ortak yatırım planlarıdır.
Çünkü ekonomik büyüme sadece sermaye yatırımlarını değil, aynı zamanda yeniliğin teşvik edildiği ve ödüllendirildiği bir iş ortamını gerektiriyor.
Bu yüzden Fransa’nın yatırımları için diğer üye ülkelere güvenmesi değil, geçmiş ihtişamını yeniden yaşaması için öncelikle kendine güvenmesi gerekiyor.
*
Ama Fransa yerel reformları gerçekleştirmenin ötesinde, Avrupa entegrasyonunu desteklemek için Almanya ile hâlâ çalışabilir.
Ne ki; her iki ülke de işbirliği yapabilecekleri alanları aramakta olmaları yüzünden euro bölgesinin uzun vadeli istikrarını tehdit edecek politikalardan kaçınmaları gerekiyor.
*
Bu yüzden, sadece Avrupa projesini zehirleyebilecek dağılım çatışmalarını önlemek için, Fransız-Alman işbirliğinde önerilen herhangi bir kurumsal reformda sıkı bir sürdürülebilirlik testine ihtiyaç bulunuyor.
Avrupa’lı politika yapıcılar, karar verme yetkisi ile yapılan herhangi bir kararla ilişkili yükümlülükler arasında bir uyum sağlamalıdırlar.
Fransız ve Alman liderlerin;, Ortak çaba çeşitliliğe saygı göstermeleri : Karar alma sürecinin merkezden uzaklaştırılarak yerindenliğin sağlanması: Karar vericilerin kararlarının çıktılarından sorumlu olduğuna ilişkin uyuşmaya özen göstermeleri gerekiyor.
*
Bu ilkeler göz önüne alındığında Fransa ve Almanya, iklim değişikliği, mülteci krizi ve terörle mücadele gibi çeşitli konularda ortak hareket başlatabilirler.
Bu cepheler üzerindeki çabaları koordine etmek, entegrasyon sürecini yeniden canlandıracak ve Avrupa’nın uzun vadeli istikrar ve refahına katkıda bulunacaktır…
*
Ekonomi politikasında da Fransa ve Almanya, euro bölgesini güçlendirmenin ve tek pazarın tamamlanmasının yollarını aramalıdır.
Devlet borçlarının mevcut bankacılık düzenlemeleri uyarınca sahip olduğu ayrıcalık ortadan kaldırılmalı ve Avrupa Merkez Bankası’ndan ayrı bağımsız bir bankacılık düzenleyicisi kurulmalıdır.
Uygulanabilir bir egemenlik-iflas planına da ihtiyaç bulunuyor.
*
Bu girişimlerin, Fransa’daki iç reformlarla eşzamanlı olarak uygulanması öngörülüyor.
Avrupa’da çok önemli bu gelişmeler yaşanırken ve Almanya daha aktif bir liderlik yapmaya itilirken,
Bütün Batı’nın lağvetmek için peşinde olduğu, İslamcılık ideolojisinin sahibi Müslüman Kardeşler örgütünün hamisi Erdoğan Türkiye’si,
Artık Doğu’dan değil Batı’dan gelebilecek tehditlere odaklanmaktadır… sanılıyor…
13.9.2017
Bir yanıt yazın