Bizim, siyasilerin şeyhlerle dirsek temasını tenkit etmemize, “Allah dostlarıyla görüşmenin ne sakıncası var” diye itiraz edenler var. Bu dostlarımız “Allah dostu” denilerek himaye görüp palazlandırılan bir hainin 15 Temmuz 2016’da ne halt işlediğinden ve ülkemizi uçurumun kenarına getirdiğinden habersiz olamazlar.
Haydi diyelim ki; ben az çok muhalif bir adamım, tarikat ve cemaatlere karşıyım; yahu hiç değilse kendi gazetelerinizde yazan adamları okuyun. Mesela Ahmet Taşgetiren’in 8 Eylül 2017 tarihli Star gazetesinde yayınlanan “FETÖ ders olacaksa” başlıklı yazısını okuyun. Şöyle diyor A.Taşgetiren:
“Ama, ben diyorum ki, din ile iltisaklı tüm oluşumlar, cemaat, tarikat, siyasi yapı, medya vs… FETÖ ile birlikte kendilerine de bakmaktan imtina etmemeliler. Bakmalılar, çünkü bedeli sadece kendileri değil, din ödüyor, insanların din ile ilişkileri ödüyor. FETÖ bir kötülük sembolü olarak bütün kötülükleri alıp götüren, geriye ise sadece safiyet bırakan bir yapı gibi görülüp, bizlere hiçbir özeleştiri zemini sunmazsa, bence kendi hesabımıza doğru, sağlıklı sonuçlar çıkarmış olmayız. Herkes kendisine bakmalı, diyorum ben….”(1)
Benim bu yaklaşımıma, pek çok kişi tarafından “FETÖ’nün yerini almakla” itham edilen bir cemaatin mensubu olduğu anlaşılan bir kişi şu yorumu yapmış: “Kendine güveniyorsan … şeyhinin karşısına geç gözlerine bak, eğer ulaşamazsan yakında Ankara’ya geleceği söyleniyor, takip et…Yüreğin yetiyorsa selamı aleyküm de kendisine, korkma, yemez..Yüreğiniz yetmez ki…”
Bu yaklaşım, “şeyh uçmaz ama mürit uçurur” yaklaşımıdır aslında. Anlaşılan, bu adamlar, şeyhlerinin yanına ayakları titreyerek giriyorlar! Herkesi de kendileri gibi sanıyorlar. Ancak haklılar bu adamlar. Çünkü bulundukları yere, bir yerlere kapılanarak geldiler, onun için hakkını vermek ve velinimetlerini savunmak zorundalar. Aksi takdirde, aynı yöntemlerle bulundukları yerden indirileceklerini iyi biliyorlar.
Bu vesile ile facebook’da paylaştığım ve beğeni ile okunduğunu gördüğüm bir paylaşımımı, öbür dünya için şeyhlerine, gavslarına ve seydalarına umut bağlayan garip gurebaya faydası olur düşüncesiyle bir kere daha paylaşmak isterim.
Tarikat Şeyhleri Müritlerine Şefaaatçi Olurlar mı?
Medine döneminde nâzil olan Bakara Suresi’nin 48, 123 ve 254. ayetlerinden anlıyoruz ki; günahkârların günahlarını affettirmek ve onları cennete sokmak için Allah ile günahkârlar arasında aracılık yetkisine sahip hiçbir kimse, hiçbir organ, hiçbir güç ve bilinen adıyla hiçbir “şefaatçi” yoktur. Bu konuda tek tayin edici güç, bizatihi Allah’tır.
Mekke döneminde nazil olan bazı surelerde, Allah’ın bazı kimselere şefaat yetkisi verdiğinden bahsedilmektedir.(2)
Medine’de inen ayetlerin daha önce Mekke’de inen konuya ilişkin ayetlerin hükmünü kaldırmış olabileceği, yani “Nâsıh-Mensuh” konusunu, konunun uzmanlarına havale etmek galiba en doğrusu. Ancak “Medine’de inen ayetler, Mekke’de inen ayetleri neshetmiştir” desek bile Medine döneminde inen Bakara Suresi’nin 255. ayetinde geçen “İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir?” şeklindeki soru cümlesi, Allah’ın izni ile bazı kimselerin şefaatçi olabileceğini kayıt altına almış bulunmaktadır.
Dolayısıyla, şefaat var olduğuna göre; sorulacak sorular şunlardır: Bu şefaatin çapı ve çerçevesi acaba nedir? Ya da şefaatçilerin yetki alanı nerede başlar, nerede biter? Şefaatçiler kimlerden oluşur?
“Kur’an Yolu” isimli tefsirde bulunan şu ifadeler, galiba her şeyi açıklıyor bize:
“Allah katında kendisine şefaat izni verilenlerin durumu ve yetkileri, ödül törenlerinde ödülleri vermek üzere kürsüye çağrılan şeref konuklarınınkine benzemektedir. Ödülün kime verileceğini bilen ve belirleyen onlar değildir. Ancak bu merasimi tertipleyenlere göre onlar, şerefli, saygıya layık, büyük kimseler olduklarından kendilerine böyle bir imtiyaz verilmiştir…”(3)
Bu ifadelerden de anlaşılıyor ki; cennet bir ödül ise bu ödülü kazanacak olan kulun kendisidir. Kulun bu ödülü hak edip etmediğini tayin edecek tek hakem ise sadece Allah’tır. Allah, cenneti hak eden kullarının ödülünü (herhalde cennette yaşayacağı köşkün anahtarını ya da istifade edeceği hizmetlerin ve nimetlerin, ayrıca uyacağı kuralların yazılı olduğu kitapçığı) ise zaten hoşnut olduğu bazı kullarına verdirecektir.
Enbiya Suresi’nin 28. ayetinde geçen “Onlar, Allah’ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler.” cümlesi de zaten, şefaatçilerin yetki sınırını açıkça ortaya koymuş bulunmaktadır. Şefaatçiler, ancak Allah kulundan hoşnut olduktan, onu affettikten ve ödül almaya layık bulduktan sonra devreye girecekler ve Allah’ın takdir ettiği ödülü, O’nun hoşnut olduğu kullarına takdim edeceklerdir. Yoksa onların, Allah’ı ikna etmek ve hâşâ O’nu kandırmak gibi bir yetkileri ve güçleri yoktur. Zira, kulunu başka kullardan daha iyi bilen O’dur ki; zaten bunun için vazifeli melekleri vardır Allah’ın. “Kirâmen Katibîn” denilen meleklerden bahsediyorum elbette.
Hatta Allah, “Göklerde nice melek var ki onların şefaatleri, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah’ın izin vermesi dışında, bir işe yaramaz.”(4) diyerek kullarının sevap ve günahlarını kaydeden meleklerin tuttuğu kayıtlarla bile yetinmeyeceğini ve nihai karar verme yetkisinin kendisinde olduğunu da söyler kitabında.
Peki, Allah kıyamette kimleri şefaatçi kılacaktır? Yani kimlere ödül verdirecektir? Bu kişilerin arasında tarikat şeyhleri, cemaat liderleri, gavs’ul azamlar, erenler, evliyalar da var mıdır? İstifade ettiğimiz kaynakta, bazı müfessirlerin, “Allah ahirette diğer peygamberler ve özellikle Hz. Peygamber olmak üzere bazı kullarına şefaat izni verecektir…” dedikleri belirtilmektedir.(5)
Görüldüğü gibi; tefsirlerde tarikat şeyhlerinin, müritlerin, dervişlerin, mensupların, meczupların ve cemaat liderlerinin de şefaatçi olacaklarına dair herhangi bir bilgi bulunmuyor. Ancak Necm Suresi’nin 26. ayetinde geçen “Göklerde nice melek var ki Allah’ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce onların şefaatları hiç bir işe yaramaz.” cümlesinden de anlaşılıyor ki; Allah’ın bazı melekleri de kıyamette şefaatçi olacaklardır. Yani cennetlik kullara madalya, diploma veya takdirname verme şerefine bazı melekler de nail olacaklardır.
Tarikat Şeyhleri Gaibi Bilir mi?
Gelecekten, yani gaibten haber verdiğini söyleyen birisi varsa, görevi ve unvanı ne olursa olsun kesin yalancıdır; hatta tarikat şeyhi, eren ve evliya olduklarını iddia etseler bile. Çünkü hiç bir eren veya evliya, Allah katında Hz. Peygamber’den daha sevimli değildir ki; Allah gaibi bilme yeteneğini peygamberlerine bile vermemiştir.(6)
Bu sebeple, bazı tarikatlara girip, bazı dergâhlara kapılanarak, şeyhinin gaipten haber verdiğine ve kendilerini cennetle müjdelediğine inanan müritler varsa, lütfen tez elden tövbe edip, Allah’a sığınsınlar. Çünkü yaptıkları şirktir, Allah’a ortak koşmadır…
_________________
1-http://www.star.com.tr/yazar/feto-ders-olacaksa-yazi-1252917/
2-Örn. bkz. 10/3, 19/87, 20/109, 26/100, 34/23, 43/86, 53/26.
3-Kur’an Yolu Türkçe Mel ve Tefsir, c,1, DİB Yayını, Ankara, 2006, s, 400.
4-Bkz. Necm Suresi, 53/26.
5-Kur’an Yolu Türkçe Mel ve Tefsir, c,3, DİB Yayını, Ankara, 2007, s, 83.
6- bkz. Kur’an-ı Kerim, En’âm Suresi, 6/50, 59; Neml 27/65
Bir yanıt yazın