Irak Kürdistan Bölge Yönetimi (IKBY) Bağımsız Yüksek Seçim ve Referandum Komisyonu;
Seçmenlere ” Kürdistan Bölgesi’nin bağımsız bir devlet olmasını ister misiniz?” sorusunu yönelteceği 25 Eylül referandumuna ait,
18 Eylül’e kadar sürecek “Bağımsızlık Kampanyası”nı Salı günü başlatıyor…
*
Yüksek bir oranla çıkması beklenen ” Evet ” sonucuyla, IKBY hemen ertesi gün bağımsızlık ilan etmeyecektir.
Ancak Erbil’in başta Bağdat olmak üzere Ankara ve Tahran gibi komşularıyla ilişkilerinin etkileneceği, güç dengelerinin değişeceği kesindir…
*
Kürtlerin 2013’ten beri istediği referandum süreciyle ilgili en büyük sürprizi; Kürdistan’ın bağımsızlığını herkesten daha çok isteyen İsrail Başbakanı B. Netenyahu yaptı.
Netenyahu, Ağustos ayı başında İsrail’de konuk ettiği ABD’nin Cumhuriyetçi Kongre heyetiyle yaptığı bir toplantının ardından,
IKBY Başkanı Mesud Barzani’den referandumu süresiz ertelemesini istedi…
*
İki hafta önce de ABD Savunma Bakanı J.Mattis, Erbil’i ziyaret etti.
İŞİD terör örgütünün lağvedilmesi için yapılan mücadelenin zarar görmemesi ve
İran ve Türkiye’nin harekâta verdikleri desteği azalmaması için referandumun ertelenmesini istedi.
*
Halbuki Türkiye, ISID’e karşı açılan mücadelenin hiç bir zaman önemli bir oyuncu olmamıştı.
Aksine Türkiye yakın zamana kadar ISİD’in lojistik üssü görevini üstlendi.
Daha dün, ABD Hazine Bakanlığı bu yılın başında “İŞİD’in Musul’daki malî emiri ” ilan ettiği üst düzey sorumlusu Salim el Mansur’un Türkiye’de bulunduğunu,
Faaliyetlerini İstanbul, Mersin ve Adana’da yürüttüğünü açıkladı.
Oysa ABD Yabancı Varlıkların Kontrolü Ofisi’nin yaptığı açıklamada, “Hazine Bakanlığı, İŞİD’in kontrol ettiği toprakların içinde ve dışındaki finansal ağları çökertmek için ilgili ülkelerle yakın işbirliği içerisinde çalışmaktadır” diyordu!
*
Türkiye iktidarını tutan Müslüman Kardeşler örgütünün hamisi, pan-islamist ve yeni Osmanlıcı AKP Genel Başkanı Erdoğan;
Hâlâ 28 Ocak 1920’de İstanbul’da son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin kabul ettiği Türk Kurtuluş Savaşı’nın siyasi manifestosu olan Misak’ı Milli ilkesi doğrultusunda hareket etmektedir.
Halbuki, Türkiye Cumhuriyeti daha sonra yaptığı anlaşmalarla Misak-ı Millî’yi sınırlamış;
“Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesine bağlı Türkiye Cumhuriyeti, yeni Misak-ı Millî’yi 1938 yılına kadar gerçekleşen anlaşmaların sınırı içinde ülke birliğinin temeli yapmıştır…
*
Bu yüzden Erdoğan, Türkiye Cumhuriyetinin yürürlükten çıkardığı, Osmanlı Mebusan Meclisi’nin Misak’ı Milli ilkeleri doğrultusunda “saldırgan ve fetihçi” bir dış politika izliyor.
İşte henüz, TSK’nın Fırat Kalkanı harekâtıyla girdiği Suriye topraklarındaki Cerablus, El Bab, Azez ve El Rai kentleri yönetimine birer vali atamıştır!
Ayrıca Erdoğan, Suriye ve Irak’ta Kuzey Irak Kürt Yönetimi peşmerge ordusu ile Iraklı ve Suriyeli Sünni Arap gruplarının katıldığı bir Sünni Arap Ordusu’nu da kuruyor…
Kuzey Irak ve Suriye’yi adım adım ilhak ediyor…
*
Üstelik R.Tayyip Erdoğan bütün bunları basit bir işgalcilik kuramından yararlanarak yapıyor.
Bu girişime, Fethullah Gülen’in öngörüsü ve ilgili çalışmaları sonucundan hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ve Kürtlerin Türkiye’nin ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından yararlanarak bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği düşüncesi,
Hem de İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak-ı Millî topraklarını da kazanırız” düşüncesiyle katılıyor …
Ama Türkiye’de FETÖ avcılığına devam ediyor!
*
Bu hafta İran’ın kontrolündeki Hizbullah ve Lübnan askeri güçleri; Lübnan- Suriye sınırı boyunca İŞİD’in Irak ile Suriye sınırında bulundukları bölgelere güvenli bir şekilde geçirilmesine yardımcı oldular.
Bu ABD ve koalisyonu İŞİD’ le savaşırken, İran’ın İŞİD’i kendi etki alanından çıkarmak üzere ayrı bir savaş yürütmesi anlamına geliyor…
İran Suriye’de genişlemeyi öngörüyor…
*
Son gelişmeler ABD’nin ve müttefiklerinin, Kürd referandumu ile ilgili olarak kendilerine sormaları gereken bir soruyu ön plana getiriyor:
Bu soru ABD’nin ve müttefiklerinin bağımsız bir Kürdistan’a rağmen stratejik çıkarlarını geliştirip-geliştirememeleri ile ilgilidir.
*
Ama işte Erdoğan! Türkiye’nin izlediği saldırgan ve fetihçi dış politika ile batının çıkarlarına karşı duruyor.
Ülkelerin DNA’sının oluşturduğu doğal dengeyi bozuyor.
Nasıl?
*
Mesela Almanya emperyalizmi; “Lebensraum” (hayat sahası) ülküsü ve “Drang nach Osten” (Doğu’ya genişleme) ülküsünden gelişmektedir.
Yıllardır Türkiye, Almanya Emperyalizminin bu ülküsünü “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ülküsüyle dengelerken;
Şimdilerde Erdoğan izlediği saldırgan ve fetihçi dış politika ile geçmişte Almanların Cermen, Rusların Slav olarak birbirleriyle yaptığı savaşlardan beslenen,
“Slavların yaşadıkları toprakları hak etmediğine bu toprakların Büyük Alman İmparatorluğuna yurt yapılmasına ilişkin inancın,
Halihazırda ise Doğu Avrupa’da Almanya sınırları dışında yaşayan Alman azınlıkların Almanya hakimiyetinde birleştirilmesi ve yeni toprakların kolonizasyonu ile beraber Alman popülasyonunun bu topraklara yerleştirilmesi ülküsüne,
Bu ülkü gerçekleştirdiğinde ise “Drang nach Osten” (Doğuya Genişleme) tutkusuna;
Yani Almanya’nın enerji ekonomisi için “Doğu’ya Genişleme” politikasına engel oluyor…
*
Bugün ABD, müttefikleri ve İsrail perspektifinden İran tek endişe değildir.
Türkiye ayrı bir tehdittir ve bütün bunlar Türkiye’nin negatif bir düşünce kaynağından gelişen Amerikan karşıtı durumunu açıklamaya yetiyor.
Nitekim, geçen hafta ABD Savunma Bakanı J.Mattis’in Ankara ziyaretinde, Kuzey Suriye’de bulunan Türkiye destekli Esad karşıtı direnişçi milisler ABD kuvvetlerine ateş açmış,
Türkiye ise ABD’yi misilleme yapmakla tehdit etmiştir…
*
Erdoğan, artık hem parti örgütü çevrelerinde hem de giderek bütün İslam coğrafyasında “İslam toplumlarının lideri” olarak takdim ediliyor.
Müslüman Kardeşler örgütünün lideri Şeyh Yusuf Karadavi, Erdoğan’ı “tüm Müslümanların ve İslamın umudu” olarak adlandırıyor!
*
Türkiye’nin Katar rejimine karşı Suudi liderliğinde yürütülen kampanyaya katılmaması,
Katar rejim ayakta kalırsa ve dünya petrol fiyatları düşmeye devam ederse Suudi Arabistan’ın ekonomik gücünün zayıflaması, yeni Osmanlı hırslarını gerçekleştirmeye yönelik bir adımı olarak kabul ediliyor.
Erdoğan, Rusya ve İran’la stratejik ilişkiler kurma hamleleri de yapıyor..
Bir NATO üyesi olarak , Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın alınması için müzakerede bulunduğunu açıklamış bulunuyor.
*
İran ve Türkiye rejimlerinde önemli bir değişiklik olmadığı sürece, ABD ve müttefiklerinin yetkilerini güçlendirmesi çok zorlu görülüyor.
Kürtler ise Irak ve Suriye’deki güçlü ve deneyimli askeri güçleriyle hem İran hem Türkiye için önemli bir kontrol unsurudurlar.
Bu noktada Türkiye; Irak ve ötesinde Kürtlere yönelik bir savaşı başlatarak Kürt referandumuna tepki verirse; İran bu çabalara yardımcı olacaktır.
*
Bütün bunlar ve daha nicesi, Kürt referandumunun ertelenmesini ve Kürt bağımsızlığını reddeden muhalifleri haklı kılıyor.
Bağımsız bir Kürdistan bölgenin istikrarını bozacaktır.
Fakat 2009’dan bu yana ilk kez bu bölgede istikrarın bozulması ABD ve İsrail’e fayda sağlarken, İran’ı ve Türkiye’yi zayıflatacaktır!
Bu Türkiye ile İran’ın teşkil ettiği tarafın diğerleriyle savaşı anlamına geliyor…
*
Bu şartlarda belki referandum yapılabilecektir ama Kürdistan bağımsız olmayacaktır…
5.9. 2017
Bir yanıt yazın