ATİYYE-İ SENİYYE*: Kıymetli Hediye
Osmanlı padişahı II. Abdülhamit’in 4. kuşak torunu Orhan Osmanoğlu’nun haber kanalları iyi çalışıyor.
Osmanoğlu, Konya Meram Belediyesi’nin “Abdülhamid Han’ın İzinde Atiyye-i Seniyye” projesi kapanış programında;
“Musul ve Kerkük’ü Lozan’da kaybettik ama oralar benim dedemin tapulu malıdır. Halep’in kuzeyi ve El Bab’ta Sultan dedemin tapulu malıdır” diyor…
Orhan Osmanoğlu pek heveslidir. Ne oluyor?
*
24 Ağustos 2016’da TSK; Özgür Suriye Ordusu militanlarıyla Suriye topraklarında “Fırat Kalkanı Harekâtı” başlatmıştı.
Bugün Türkiye; Cerablus, El Bab, Azez ve El Rai kentlerinin bulunduğu 2 bin kilometrekarelik alanı kontrol ediyor.
23 Ağustos 2017’de AkSaray’da AKP Genel Başkanı Erdoğan, muhtarlarla yaptığı toplantıda önemli bir açıklamada bulunuyor.
“Orası bizim görevlendirdiğimiz bir vali ile yönetilmektedir” diyor…
*
Gaziantep Valisi’nin 4 yardımcısının Cerablus, El Bab, Azez ve El Rai kentleri yönetimine atandıkları,
Eğitimden sağlığa, güvenlikten askeri operasyonlara kadar herşeyin koordinasyonundan sorumlu oldukları öğreniliyor…
TSK’nin Suriye’ye girmesini “egemenlik haklarının ihlali ” olarak değerlendiren Esad yönetimi, Şimdi bu durumu da BM gündemine taşıyor.
*
Öte yanda İran; Suriye ve Irak alanında Şii militanlarını bir siyasi ve askeri güç olarak desteklemektedir.
Irak merkezi hükümeti ve İran yanlısı Şii Haşdi Şabi milis güçleri Musul’u ve Telafer’i ele geçirmiştir.
Irak Kürt Bölge Yönetiminin 25 Eylül Bağımsız Referandumu ve ötesinde bağımsızlık hedefine karşı duruyor.
Türkiye’yi kendine doğru çekmek üzere her yolu deniyor.
*
Esasen Suriye, Irak ve Lübnan arasında bir ayrımı gözardı ediyor.
Bunların coğrafyasını bölgedeki siyasi ve askeri potansiyelini maksimize etmek yönünde tek bir çatışma alanı haline getirmeyi öngörüyor…
*
Ama bu coğrafyanın en önemli aktörü İsrail’dir.
Suudi Arabistan liderliğinde Sünni Arap dünyası ile geliştirdiği ve yürüttüğü ilişkilere dayandırdığı bir strateji yürütüyor.
1- Öncelikle gelecekte HAMAS’la, sonra İran’la doğrudan bir savaş yaşayabileceği olasılığını dikkate alıyor ve ilgili hazırlıkları yürütüyor.
Hatta ABD’nin İran aleyhindeki yaptırımları 10 yıl uzatmasını ve İran’ı tecrit etmesinde sakınca görmüyor.
2- Ardından Suudi Arabistan işbirliğinin ürünü olarak Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılması amacını güdüyor…
*
Halbuki İran; İsrail’in coğrafyasında siyasi ve askeri potansiyelini maksimize etmek üzere bölgeyi tek bir çatışma alanı haline getirmeye çalışırken,
İsrail ve partneri Suudi Arabistan’ın önüne gelen stratejik resimde bölgede Sünni bir blok bulunmuyor.
*
Nüfusu ve ekonomik gücü İran’ın bölgedeki gücünden daha fazla olan,
Suriye ve Irak’taki savaşlarda Sünni Arap İsyanı’nı destekleyen,
Bugün çoğu dağıtılmış ve yenilmiş grupların yeniden toparlanarak bir Sünni Blok oluşturulması fikri gelişiyor…
*
Sünni Blok’u tamamlayacak olanlar Suudi Arabistan, Türkiye, BAE, Mısır, Irak Kürt Yönetimi Bölgesi, Türkiye ve İran Kürtleridir…
Bu blok Ortadoğu’da İran’ı durduracak temel unsur olarak düşünülüyor…
*
Bu paralelde bir başka gelişme daha dikkat çekiyor.
İŞİD, Irak ve Suriye’de elindeki toprakları hızla kaybederken, AKP iktidarı ile Irak Kürt Bölge Yönetimi’nde Başkan Mesud Barzani’nin Kürt Demokratik Partisi (KDP) yöneticileri arasında giderek görüşme trafiği artıyor.
*
Toplantıların konusunu İŞİD’in elinden çıkan Irak topraklarının statüleri ve buralara yerleştirilecek güçler oluşturuyor.
Irak merkezi hükümeti ve Haşdi Şabi milis güçlerinin Musul’u almaları üzerine KDP ve Türkiye’nin politikalarında ciddi sıkıntılara yol açılmıştır.
Şimdi AKP ve KDP buradaki kayıplarını telafi etmek ve İŞİD’in elinde kalan diğer alanların statülerini belirlemede ağırlıklarını koyabilmek için kendilerine bağlı silahlı bir güç oluşturmayı öngörüyor…
*
Irak Parlamento Başkanı Usame Neceyfi’nin aracılığı, AKP’nin bu gücü oluşturmasında en büyük kolaylığı sağlıyor.
Nuceyfi aracılığıyla ilişkilendirilen Sünni aşiretler üzerinden İŞİD’le anlaşmalı bir şekilde söz konusu alanları bu güce bırakması,
Böylece İŞİD’e karşı savaşan KDP peşmergesi ve Sünni asiret güçleri görüntüsü oluşturularak,
Bu alanların Irak merkezi gücü ve Haşdi Şabi milislerinin operasyon düzenlemesine kapatılması düşünülüyor.
Oluşturulmasına başlanan bu gücün silah, mühimmat ve tüm giderleri Türkiye tarafından karşılanıyor…
*
Böylece son halife II.Abdülhamid’in izinden giden, pan-islamist ve yeni Osmanlıcı Recep Tayyip Erdoğan,
2014’de ABD ve İsrail’in; Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar vekilleriyle birlikte Irak’ın bölünmesi girişiminde bulunduğu günlerdeki hayaline yeniden kavuşmanın sevincindedir..
*
O günlerde R.Tayyip Erdoğan bu girişime, hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ve Kürtlerin Türkiye’nin ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından yararlanarak bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği düşüncesi,
Hem de İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak-ı Millî topraklarını da kazanırız” düşüncesiyle en önde katılmıştı.
*
Erdoğan’ın Misak-ı Millî’si, 28 Ocak 1920’de İstanbul’da son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin kabul ettiği Türk Kurtuluş Savaşı’nın siyasi manifestosuydu.
I.Dünya Savaşı’nı sona erdirecek barış anlaşmasında Türkiye’nin kabul ettiği asgari barış şartlarını içeriyordu.
*
Ancak son Türk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti daha sonra yaptığı anlaşmalarla Misak-ı Millî’yi sınırlamıştı.
“Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesine bağlı Türkiye Cumhuriyeti, Misak-ı Millî’yi 1938 yılına kadar gerçekleşen anlaşmaların sınırı içinde ülke birliğinin temeli yapmıştı.
*
Mesud Barzani ve Sünni Arap El Haşimi ortaklığının Irak hükümetini oluşturan koalisyon ortakları arasında bir krizi tetiklemesi: Şii Başbakan Maliki’yi devrilmesii: Irak toprak bütünlüğünün sarsılması hedefliyordu.
Bunun için Irak’ta Şii yerleşim bölgelerine bombalı terör saldırıları planlamakla suçlanan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’nin örgütselliğinden,
M.Barzani’nin de merkezi hükümeti zayıflatmak için T.El Haşimi’ye bağlı Saddam’ın BAAS ordusundan bakiye Iraklı Sünnilerinin oluşturduğu güçlere olan ihtiyacından yararlanıldı.
*
T.El Haşimi’ye bağlı Saddam’ın BAAS ordusundan kalan Iraklı Sünni güçlerle birleşen IŞİD;
2014’te Irak Ordusu ve Kürtlerle çarpışmadan Musul’u, Kürt peşmerge güçleri de Kerkük’ü ele geçirdiler…
Erdoğan ise Türk Silahlı Kuvvetlerinin denetiminde İŞİD terör örgütünün Irak’ta yasal sahiplerinden çaldığı petrolün ana tüketicisi oldu.
Giderek Ortadoğu coğrafyasının en önemli Savaş Suçlusu haline gelirken;
O Musul’un bugün ki,akıbetine göz dikmişti…
*
2014’te İŞİD Musul’a girdikten sonra Kuzey Irak’ın bir çok bölgesini de ele geçirdi ve buralarda bir vahşet idaresi kurdu.
Aralık 2016’da “Kadimun Ya Neyneva (Geliyoruz Ey Neyneva)” operasyonu, IŞİD’e karşı ABD yönetiminde bir askeri saldırı olarak başladı.
Saldırıya, birbirine muhalif silahlı güçler topluluğu olarak Irak Ordusu: Peşmerge güçleri: IŞİD karşıtı Sünni Arap ve Hristiyan savaşçılar: Türkiye’nin desteklediği Türkmen milisler ve Bağdat’ta ABD destekli hükümete egemen olan köktenci Şii siyasetine bağlı Haşdi Şabi- Şii milis güçler topluluğu aynı safta katıldılar.
2014’te Musul’un İŞİD tarafından işgal edilmesinin yolunu açan R.Erdoğan, bu defa 2016’da kendisini Iraklı Türkmenlerin savunucusu ilan etmişti…
*
Şimdi, II. Abdülhamidçi Erdoğan,İran’ın İsrail’in coğrafyasında siyasi ve askeri potansiyelini maksimize etmek üzere bölgeyi tek bir çatışma alanı haline getirmeye çalışması karşısında;
İsrail ve partneri Suudi Arabistan’ın önlerindeki Sünni Arap bir bloğun bulunmadığın gösterir stratejik bölge haritasında;
Sünni bir blok oluşturmanın görevlisidir.
*
Doğu Perinçek hâlâ “Türkiye’nin İran ve Rusya’yla mutabakatı Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’ni iflas ettirdi, ABD dize geldi” diyor.
Halbuki ABD emperyalizmin askeri-sanayi kompleksi Ortadoğu politikasını bu kez savaş ganimetleri üzerinde kuruyor.
Hâlâ Recep Tayyip Erdoğan, Kürtlere Erbil başkentli petrol şirketleri devleti kurmaya hizmet ediyor.
*
Doğu Perinçek Türk halkının,
Erdoğan ise kendini İran ve Rusya ile birlikte görünerek İran ve Rusya’nın gazını alıyor…
Bu politikanın yansıdığı Avrupa’daki komplikasyonların ne olacağını görmek zaman alacaktır.
Orhan Osmanoğlu’da Sultan dedesinden kalan mirasın gelmesini dört gözle bekliyor…
29. 8. 2017