Politikleşmiş İstihbarat ve Milli Güvenliğe Etkisi
·
İstihbarat insanın ilk faaliyetlerinden birisidir ve ilk istihbaratı insanoğlu karnını doyurmak için yapmıştır. Amacı meyve toplayacağı ağaç veya avlayacağı hayvan bulmaktır. İnsan gruplarının sayısı büyüdükçe ve toprak için mücadele arttıkça insan grupları diğer insan grupları ile ilgili istihbarat toplamaya başlamışlardır. Devletlerin kurulması ile birlikte istihbaratta uzmanlaşma çok erken tarihlerde başlamıştır. Firavunların yönettiği Mısır’da istihbarat örgütlerindeki uzmanlaşma seviyesi insanı şaşkınlığa düşürecek kadar detaylara inmiştir. İlk çağlardan bugüne istihbaratçının görevi yöneticilere duymak istediklerini değil olanı anlatmaktır. Ancak istihbarat mesleği zaman zaman deforme olmuş ve istihbarat servisleri siyasetçilere gerçeği değil, siyasetçinin siyasetini doğrulayacak duymak istediği şeyi söylemişlerdir. Bu durumda istihbarat politikleşmiş hale gelmekte ve gerçek işlevinden uzaklaşmaktadır.
Açılım sürecinin başlamasından buyana Öcalan ve PKK yöneticisi terörist unsurlar ile görüşmeleri sürdürmekten sorumlu olan Milli İstihbarat Teşkilatı, AKP Hükümetinin siyasetini istihbarat ile destekleyen ancak politik olarak tarafsız bir istihbarat kurumu olmaktan uzaklaşarak, siyaset üreten ve uygulayan bir kurum haline gelmiştir. Bu da MİT’in AKP iktidarına Güneydoğu Anadolu’daki gerçek durumu ve PKK’nın “Açılım Süreci” içindeki tavrını AKP Hükümetinden anlaşılan gizlemiş ve eski Başbakan Erdoğan dahil en üst düzey devlet yönetimine duymak istediklerini aktarmıştır. Oysa Açılım politikası MİT’in politikası değildir. MİT politika üretemez ancak karar alıcılara seçenek sunabilir. Politikayı şekillendiren ve hayata geçiren siyasi otoritedir. Sorumlulukta hükümete aittir.
Öyle ki, basında çıkan yalanlanmayan haberlere göre Cumhurbaşkanı A. Gül ve Başbakan Erdoğan, PKK’nın çekilme konusunda verdiği sözü tutmadığını ve bu sözün üzerinden aylar geçmesine rağmen yaşlı ve hasta teröristlerden oluşan küçük bir grubu sınır dışına çektiğini MGK toplantısında dönemin Jandarma Genel Komutanının verdiği bilgiler üzerine öğrenmiştir. (Ya da çok küçük bir ihtimal olmakla beraber öyle yapmıştır.)
O günden bugüne Güneydoğu Anadolu’da denge ve durum hızla ve şiddetle Türkiye Cumhuriyeti aleyhine dönmektedir. Türk Ordusu ve polisi, bölgede kışla ve karakollarına hapsolmuş ve halkın zihninde işgal güçleri konumuna itilmeye çalışılmaktadır. PKK, bölgede ikili iktidar oluşturmakla kalmamış şimdi Türkiye Cumhuriyeti’nin kalan iktidarına da tahammül göstermemekte ve tasfiyesi için çalışmaktadır.
Ayn El Arap’da ABD ile oluşturduğu askeri ittifakın kendisine küresel ve bölgesel politikalarda sağlamış olduğu manevra alanının genişliğinin farkında olarak örgüt Türkiye içinde Kobaniler oluşturmak, güvenlik güçlerini meskun mahal çatışmasına zorlamak ve AKP iktidarını PKK’ya teslim olmak ile askeri darbe seçenekleri arasına sıkıştırmak istemektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK-Suriye’nin kuzeyi-Kürt koridoru bağlamında Türk Milletinin Sevr’i yırtıp atan bir millet olduğuna dikkat çekmek zorunda kalmıştır.
Öte yandan Başbakan Davutoğlu, Açılımın Ortadoğu’daki başarı hikayesi olduğunu düşünmektedir. Davutoğlu, kısa süre önce MİT karargahını ziyaret ederek, teşkilatı başarılarından dolayı tebrik etmiştir. Tabii ki, bir Başbakan teşkilatın başarıları veya başarısızlıkları konusunda bizlerden çok daha derin ve kapsamlı bilgi sahibidir. Bu ziyaret ve tebriğin muhakkak ki nedeni vardır. Ancak öte yandan Güneydoğu Anadolu’da hızla kontrol dışına çıkan bir durum da yaşanmaktadır. Acaba MİT Başbakan Davutoğlu’nu olayların ulaştığı vahim nokta konusunda gerçek saha verilerine dayanarak ve doğru analizler ile mi beslemektedir? Yoksa, Davutoğlu’nun önüne görmek istediği “başarı hikayesi” mi konulmaktadır? Eğer ikinci seçenek ağır basıyor ise milli güvenliğimiz ağır tehdit altında demektir.
Konu ile çok ilgisi yok ancak hatırlatalım. H. Kissenger’ın önünde CIA ulusal güvenlik danışmanı olduğu dönemde analizlerini getirdiği zaman Kissenger “Bana analiz değil, bu analizi yapmak için kullandığınız verileri getirin” dermiş. Çünkü, analiz yeteneğinin CIA analizcilerinden daha iyi olduğunu (hiçte haksız değil) düşünürmüş.
PROF. DR. ÜMİT ÖZDAĞ
Yazıları posta kutunda oku