Onlar, halkın hayallerini yıkarak, kendi hayallerini gerçeğe dönüştürüyorlar…
Bir bakar mısınız? 7-8 yaşlarındaki çocukları ne hale getirdiler? Yeşil takkeli, türbanlı bebeler… Donuk donuk, çekingen, korkak gözlerle bakıyorlar çevrelerine…
Saklambaç, körebe, çelik çomak, misket oynamayı, gülmeyi, koşmayı unuttular…
Bayram hayalleri kurmayı, yastık altına ayakkabı saklamayı unuttular…
Şimdi onların küçücük beyinleri şeytan, cin, peri, zebanilerle dolduruluyor … Geceleri kâbuslarla uyanıyorlar…
Hayallerimizi çaldılar… Onlar, hayal hırsızlığı yaparak zenginleşiyorlar… Mal – mülk sahibi oluyorlar… Ayakkabı kutularını dolarlarla dolduruyorlar…
Sıkışınca, zora girince de bu paraları hemen sıfırlıyorlar. Ne karışan vaarrr, ne görüşen… Ne itiraz eden vaaarrr, ne karşı koyan…
Bir zamanlar emekli olanlar ya da olacaklar, alacakları emekli ikramiyesi ile hayaller kurar, neler yapabileceklerini düşünürlerdi…
Bazıları aldıkları bu toplu emekli parasına, biraz daha bulur, buluşturur, biraz daha bir şeyler ekler, kendisine sevimli, küçücük bir ev alırdı. Kira derdinden kurtulurdu.
Bazılarının atasından babasından kalan bir evi olurdu, onlar da bu mekânın önüne emekli ikramiyesi ile aldıkları bir araba koyarlardı…
Şimdi bu garibanların ikramiyelerine göz diktiler…
Çünkü satacak savacak bişey kalmadı. Üretim yapacak ne fabrika, ne tarım arazisi kaldı.
Hayvancılık bitti. Tarım bitti. Hububat, meyve, sebze üretimi bitti… Hazine tamtakır. İçine fare düşse başı yarılır… Bütçe açık veriyor…
Bu açığın bir şekilde kapatılması gerekir… Ne yapmalı? Halka gitmeli… Zam yapmalı… Başka çare yok… O zaman gelsin zamlar, gelsin vergiler…
Bu zamlara, bu kötü yaşam koşullarına karşı çıkanlara, eylemlere girişenlere ise aba altından sopa gösteriyorlar…
Sendikalı işçileri işten atıyorlar, sendikaları kapatıyorlar…
Ve onlar eskiden beri, yandaşlarını, ülküdaşlarını diledikleri okullara yerleştirebilmek için durmadan soru hırsızlığı yapıyorlardı… Sınav yolsuzlukları yapıyorlardı…
Çalışan, çabalayan, bileğinin hakkıyla sınav kazanıp, bir eğitim kurumuna girmek isteyenlerin hayallerini çalıyorlar. Hayallerini öldürüyorlar… Hayal cinayetleri işliyorlar…
Şanlıurfa’nın Siverek ilçesine bağlı Taşağıl köyünde, bir yandan çobanlık yaparken bir yandan da ders çalışarak üniversiteye girmek isteyen 20 yaşındaki Ahmet Dağ, yedi kardeşin en küçüğü. İlkokulu yaşadığı köyde okuyan Ahmet, maddi imkânsızlıklar nedeniyle ilçeye gidip tahsilini tamamlayamadı, çobanlığa başladı. Okumayı çok seven Çoban Ahmet, açık öğretime kaydını yaptırarak ortaokul ve liseyi orada bitirdi.
Daha sonra da üniversite sınavlarına başvurdu ve ilahiyat fakültesini kazandı. Tam “Artık üniversiteliyim, ne mutlu bana,” diyecekken, ÖSYM’den gelen bir mesaj onun dünyasını kararttı.
Gelen mesajda ona, “Yapılan bir yanlıştan dolayı, sınavı kazanamadığı” bildiriliyordu…
Onlar, böylece Ahmet Dağ’ın hayallerini de katlettiler. Hayallerini öldürdüler…
Ahmet yine çobanlığa devam edecek…
Bu bozuk düzen de işlemeye devam edecek…
Karşı çıkanlar, muhalifler çeşitli tertiplerle, kumpaslarla cezalandırılacak…
Nasıl olsa yargı da siyasallaştırıldı… Tüm devlet kurumları şeyhlerle, şıhlarla dolduruldu… Hukuk devleti diye bişey kalmadı.
Demokrasi bitti… Hak – hukuk hak getire…
Artık Adalet bir tehdit aracı, bir şantaj aracı gibi kullanılıyor… Ana Muhalefet Partisi Başkanı bile dört duvar arasına konmakla korkutulmaya çalışılıyorsa, varın gerisini siz hesap edin…
Bir de insanları inananlar, inanmayanlar; bizden yana olanlar olmayanlar diye ikiye bölüp birbirine düşman ettin mi, karşı karşıya getirdin mi sorun kalmaz. Bir de sadaka düzenini kurup kömür, şeker, pirinç dağıttın mı, kimse seni yıkamaz…
Onlar birbirleri ile kavga ederlerken, birbirlerine sövüp sayarlarken sen keseni doldurursun…
Ondan sonra gelsin çil çil altınlar, dolarlar, avrolar…
Ama son zamanlarda Batı basını, yukarıda sıraladığımız tehlikelerden daha kötü tehlikelerin Türkiye’yi beklediğini yazmaya başladı…
Ülkemizde çıkacak iç çatışmalara önlem olarak, birilerinin halkı silahlandırdığını, “Sivil kuvvetler” kurmaya çalıştığını ileri sürüyor… Mısır örnek alınarak, her hangi bir direniş hareketine karşı bu sivil güçlerin kullanılacağını söylüyor…
Bu tam anlamıyla bir kargaşa, kaos yaratmak demektir…
Çok tehlikeli bir yoldur. Ateşle oynamaktır.
Bu yol, Şili’de, Almanya’da, İtalya’da, Romanya’da, Mısır’da, Venezuel’ada denendi… Tutmadı… Sonu hüsranla sonuçlandı…
Bu yönteme başvuranların sonu hiç de iyi olmadı. Kimi hapishanelerde ömür tüketti. Kimi bu yolda can verdi…
Halkın hayallerini yıkarak bi yerlere gelmek isteyenler, gücüne güç katmak isteyenler, herkesten önce kendileri yıkıldılar…
Bir yanıt yazın