Suay Karaman : ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ
Ankara’nın yakın çevresinde kurulu bulunan bazı çiftlikler 5 Mayıs 1925 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk tarafından satın alınmış ve Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) kurulmuştur. Kurulduğu yıllarda adı “Orman Çiftliği”dir, 13 Ocak 1938 tarihinden sonra adı “Gazi Orman Çiftliği” olmuştur. 24 Mart 1950 tarihinde çıkarılan yasa ile “Atatürk Orman Çiftliği” adını almıştır.
Çiftlik kurulduktan sonra tarım ve hayvancılık yapılmaya başlanmış, elde edilen ürünler işlenmiş, piknik alanları düzenlenmiş, havuz yapılmış ve Ankara’lıların özellikle hafta sonlarında çiftliğe gelerek dinlenip eğlenmesi, ucuz ve sağlıklı ürünleri alabilme olanağı sağlanmıştır. AOÇ için; yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumsal yapısının oluşturulması, modern bir yaşamın ve çağdaş bir başkentin yaratılması için atılmış adımların gerçekçi ve somut bir örneğidir denilebilir.
Atatürk’ün, çalışmaları izlemek için sık sık çiftliğe gelmesi, çalışmaların daha da hızlanmasını sağlamış ve cesaretlendirmiştir. Çiftlikte üretilen ürünlerin işlenerek süt, yoğurt, peynir, ayran, tereyağ, bal, reçel, dondurma, bira, şarap, meyve suyu gibi besinlere dönüştürülmesi ve halka ulaştırılması, o dönemin koşulları için büyük bir örnek ve çok önemli bir çabadır.
Mustafa Kemal Atatürk’e ait ülkenin çeşitli bölgelerinde yer alan beş adet çiftlik vardı. Atatürk, kendi kurduğu Orman Çiftliği başta olmak üzere Dörtyol’daki Karabasamak Çiftliği, Silifke’deki Tekir Çiftliği, Tarsus’taki Piloğlu Çiftliği, Yalova’daki Baltacı Çiftliği’ni, 11 Haziran 1937 tarihinde hazineye bağışlamıştır. Atatürk’ün bağış mektubundaki açıklamaları, AOÇ projesini özetlemektedir: “Çiftliklerin, çevre koşulları da gözetilerek tarım alanı toprağını iyileştirmek, verimlileştirmek, bulunduğu yöreyi güzelleştirmek, halka gezi, eğlence ve dinlence konusunda olumlu katkı sunmak, sağlıklı besin maddeleri üretmek, bazı yerlerde de vurgunculukla eylemli olarak ve başarıyla mücadele edilmesini sağlamak gibi yararlarının bulunduğunu da dile getirmem gerekir. Çiftliklerin, tarım yöntemlerini ilkellikten kurtarma, üretimi arttırma ve köyleri kalkındırma yolunda devletçe alınmış ve alınmakta olan önlemlerin de bir düzen içinde gelişmeye yarayacak birer etmen ve dayanak olacaklarına inanıyorum. Bu düşüncelerimle mülkiyetimdeki bu çiftlikleri tüm donanımları, hayvanları ve demirbaşları ile birlikte hazineye armağan ediyorum.”
Eşsiz önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra, ülkemizde başlayan yağma düzeni, AOÇ için de geçerli olmuştur. Hemen hemen bütün iktidarlar AOÇ’nin yağmalanmasına ortaklık etmişler, özellikle 12 Eylül darbesi döneminde yağma büyük boyutlara ulaşmıştır. AKP iktidarı döneminde ise AOÇ sadece talan edilmekle kalmadığı gibi yok edilmesi de amaçlanmaktadır. AOÇ’nin ortadan kaldırılmasındaki amaç, kuruluştaki Atatürk adının ve Cumhuriyet anlayışının yok edilmek istenmesidir.
1937 yılında hazineye bağışlandıktan sonra AOÇ’nin yönetimi değişikliklere uğramıştır. Önce Tarım Bakanlığı’na bağlanmış, daha sonra ise Devlet Üretme Çiftlikleri bünyesine katılmıştır. Son olarak ise yarı özerk denilebilecek bir yapıda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü olarak yönetilmektedir. 24 Mart 1950 tarihinde çıkarılan 5659 sayılı yasa ile AOÇ arazisinin satışı yapılması için yasa çıkarma zorunluluğu getirilmiştir. 7 Mayıs 1998 tarihinde Ankara Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararı ile birinci derece doğal ve tarihi SİT alanı olarak belirlenmiştir. 21 Haziran 2006 tarihinde kabul edilen Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu’nda değişiklik içeren 5524 sayılı yasayla, AOÇ içinden geçirilecek yol, köprü gibi yapılar için plan yapmak, onaylamak konusunda Ankara Anakent Belediyesi’ne yetki verilmiştir. 8 Haziran 2006 tarihinde komisyonda görüşülen bu yasaya ana muhalefet partisi CHP, şiddetle karşı çıkmıştı. Ancak Ankara Anakent Belediye Başkanı Melih Gökçek, 9 Haziran 2006 tarihinde CHP Genel Merkezi’nde Deniz Baykal ile görüşmüş ve bu görüşmenin ardından 21 Haziran 2006 tarihinde kabul edilen yasaya CHP de onay vermişti. AOÇ’nin SİT statüsü, tarihi açıdan bir özellik ve nitelik taşımadığı gerekçesiyle 03 Şubat 2012 tarihinde Ankara Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararı ile 1. dereceden 3. dereceye düşürülerek, yapılaşmaya açık duruma getirilmiştir.
Bu kararlar sonrasında AOÇ arazisi üzerindeki binlerce ağaç kesilerek, kaçak saray yapılmıştır. AOÇ arazisinden 6400 metrekarelik Çukurambar mevkisindeki bir bölüm, 24 Mayıs 1983 tarihinde Gazi Üniversitesi’ne verilmiştir. Üniversite daha sonra burayı kendi ihtiyacına yönelik başka yerlerde binalar yapılması karşılında Toplu Konut İdaresi’ne devretmiştir. Toplu Konut İdaresi de, 11 Nisan 2014 tarihinde bu araziyi ABD büyükelçiliğine satmıştır. Bugün AOÇ arazisi içinden doğu-batı ve kuzey-güney yönlerinde 8 şeritli yollar açılarak bütünlüğü parçalanmış, müze değeri olan tarihi Tekel Fabrikası yıkılmıştır. En verimli topraklar yok edilmekte ve yılların emeğiyle yetiştirilmiş ağaçlar kesilmekte, her şey talan edilmektedir.
AOÇ arazisine kaçak sarayın yapılması ideolojiktir. Cumhuriyet rejiminin değiştirilmesinin fitili ateşlenmektedir. AOÇ arazisine ABD Büyükelçilik binası yapılması da ideolojiktir. Dünyaya ilk kez emperyalizmin yenilebileceğini gösteren eşsiz liderimiz Atatürk, bütün mazlum uluslara da önderlik etmiş ve kurduğu siyasi sistem ile emperyalizme geçit vermemiştir. Ankara’da, Oran mevkii Çaldağı’nda bulunan bir alan diplomatik site alanıdır ve büyükelçiliklere ayrılmıştır. Ancak siyasi iktidarın izniyle Atatürk’e meydan okurcasına AOÇ arazisi, ABD elçiliğine satılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Lozan Barış Antlaşması’nı yıllarca tanımamış olan emperyalist bir devlete AOÇ’den yer verilmesini kabul etmek mümkün değildir. Emperyalizme karşı ulusal bağımsızlık mücadelesini vermiş büyük komutan Atatürk’ün adını taşıyan bir alanın ABD’ye satılması hiçbir şekilde onaylanamaz.
AOÇ arazisinin ABD elçiliğine verileceği söylentileri üzerine, 7 Haziran 2013 tarihinde Başkent Dayanışması bileşenlerinin temsilcileri ABD elçiliğine siyah çelenk bırakıp, basın açıklaması yapmışlardı. Aradan dört yıl geçti, bu konuda sessiz kalmak nedendir? Adalet yürüyüşüyle kendi koltuğunu kurtarmaya çalışan yeni CHP Genel Başkanı, Atatürk Orman Çiftliği’nin adaleti ve geleceği için ne düşünmektedir? 26 Ağustos’ta yapacakları adalet kurultayında AOÇ konusu da gündemde yer bulabilecek midir? Cılız eylemlerle siyasi iktidara payandalık yapanların toplumu kandırdığını görmeliyiz ve artık ülkesini seven, yeni yöneticileri işbaşına getirmeliyiz. Ülkemizin tüm sıkıntılarının ve sorunlarının, Atatürk ilke ve devrimlerini özümsemiş yurtsever yöneticilerle aşılacağı gerçeğini unutmamalıyız…
İlk Kurşun Gazetesi, 21 Ağustos 2017.
Bir yanıt yazın