Sevdiğinin fotoğrafını başkalarının elinde görsen ne yaparsın?

Bundan birkaç ay öncesiydi. Bir grup arkadaş oturduk sohbet ediyorduk. Bir de misafirimiz vardı. Bu sebeple sohbette ilk sözü ona verdik. Misafirimiz, uzunca bir süre mesleki başarılarından, arkasından da yapmış olduğu yatırımların ne kadar isabetli olduğundan ve yatırımlarının ne kadar değerlendiğinden bahsetti. Coşmuştu bir kere; anlattıkça anlattı, biz de dinledik çaresiz. - temel 2

Bundan birkaç ay öncesiydi. Bir grup arkadaş oturduk sohbet ediyorduk. Bir de misafirimiz vardı. Bu sebeple sohbette ilk sözü ona verdik. Misafirimiz, uzunca bir süre mesleki başarılarından, arkasından da yapmış olduğu yatırımların ne kadar isabetli olduğundan ve yatırımlarının ne kadar değerlendiğinden bahsetti. Coşmuştu bir kere; anlattıkça anlattı, biz de dinledik çaresiz.

Bir ara misafirimiz konuşmasına ara verip lavaboya gittiğinde; profesör olan dostumuz dedi ki; “İyi güzel de biz bu işin neresindeyiz? Bizim bu yatırımlardan menfaatimiz nedir? Biz neden bunları dinlemek zorunda kalıyoruz?”

Geçenlerde baktım; bizim misafir yine paylaşımda bulunmuş; “Oğlum Türkiye’nin en iyi üniversitesi olan ODTÜ Elektrik Eloktronik Mühendisliği’ni tutturdu. Oğlumla gurur duyuyorum…”

Bu bir örnek; ancak baktım herkes benzer paylaşımlarda bulunmuş sosyal medyada; oğlum falanca fakülteyi tutturdu, kızım filanca üniversitesi kazandı, torunum feşmekânca bölüme girmeye hak kazandı..

Bu paylaşımlarda ortak yan, kazanılan okulların umumiyetle Ankara, İstanbul, İzmir gibi illerde bulunuyor olmasıydı. Paylaşımlarda nedense kuzeyde Sivas’ın, güneyde ise Gâvur Dağı’nın ötesine geçen yoktu! Sanki Sivas’ın doğusunda hiç üniversite yoktu veya o üniversitelerin kontenjanları tümden boş kalmıştı. Demek ki; aileler, çocuklarının Doğu ve Güneydoğudaki üniversiteleri kazandıklarını söylemekten çekiniyor veya utanıyorlardı! Ya da korkuyorlardı! Zira şaka kabilinden, olmayan oğlumun olmayan Hakkari Üniversitesi Çukurca Meslek Yüksek Okulu’nu kazandığını söylediğimde, bana “Ömer Bey, sakın gönderme. Bir yıl daha sıkı çalışsın” ve “Oğlunu ölüme mi göndereceksin” diyenler oldu! Hiç kimse bana “Hayırlı olsun” demedi. Belli ki; dostlarım üzülmüşlerdi bu sonuca!

Hatta çocuğunun Elazığ Fırat Üniversitesi’ni tutturduğunu paylaşan babaya, burun kıvırma anlamında yorum yapanları bile gördüm. Bereket versin bazı öğretmen ve öğretim üyeleri sayesinde Doğu ve Güneydoğu’daki üniversiteleri kazanan öğrenciler olduğunu da öğrenmiş olduk!

İşte bu umumi vaziyet karşısında facebook’ta “Bana ne senin çocuğun falanca fakülteyi kazandıysa; bana bir faydası var mı? Yok. Şu halde bana neden duyurma gereği duruyorsun? Lütfen görgüsüzlük yapmayın efendiler.” şeklinde bir yorum yaptım. Gerekçesini de “Şu anda üniversiteyi kazanamadığı için ağlayan, hatta intiharın eşiğine gelen gençler, üzülen aileler; türlü sebeplerle okuma imkanı bulamayan gençler var mıdır, vardır. Şu halde ne lüzumu var sosyal medyada bu tür paylaşımlara. Eğer senin için önemliyse arkadaşlarına özelden duyur haberini. Neden duyması gerekmeyen insanlara da duyurma gereği duruyorsun? İstersen bir de televizyon ve gazetelere ilan ver. İstersen balkonuna bir de pankart as. Ayıptır yahu…” şeklinde açıkladım.

Yapmış olduğum paylaşım genelde olumlu karşılanmakla birlikte, özellikle çocuklarının ünivesite kazandığını paylaşanlardan az da olsa tepkiler geldi. Hatta bir sosyal medya arkadaşım, “Ömer Bey, ben de torunumun üniversite kazandığını paylaştım. Bu sebeple ‘görgüsüz’ nitelendirmesini size iade ediyorum” dedi.

Oysa bu arkadaş sayfasında altına imza atabileceğim şu güzel paylaşımı da yapmıştı: Her lafında malından mülkünden bahseden arkadaş, bak sana ne diyeceğim lafı uzatmadan. Senden iyi mal mı olur…” Oysa ha malınla mülkünle öğünmüşsün, ha çoluk ve çocuğunla, hiç bir fark yok, öyle değil mi?

Çocuğunun veya torununun kazandığı okula sevinmek ebeveynlerin elbette hakkıdır. Ancak bunun da bir ölçüsü vardır ve burada temel ölçü, bu sevincin aile ile sınırlı kalmasıdır. Bilerek veya isteyerek bu sevinci dışarıya taşırıyorsanız bunun adı övünmek, böbürlenmek ve kibir olur.

Allah kitabında, övünenler hakkında şöyle der:

“…Kendinizi (övüp övüp) temize çıkarmayın. Allah, kimin takvâ sahibi olduğunu çok iyi bilir.”(Necm 53/ 32)

Ben doğruluk derecelerini bilmem; ancak sağda solda hadis diye insanlara sunulan şu rivayetleri, kendisiyle, ailesiyle ve başkalarıyla övünenlere hatırlatmak isterim:

– Birbirinizi övmekten sakının. Çünkü övmek onu boğazlamaktır

– Kişiyi yüzüne karşı övmek, onu boğazlamaktır.

– Meddahların (övücülerin) yüzüne toprak saçın!

– Övülmeyi sevmek, insanı kör ve sağır eder. Kusurlarını görmez olur. Doğru sözleri, verilen nasihati işitmez olur.

– Cennetin ebedi nimetlerini isteyen, övülmekten hoşlanmasın. 

Sosyal Medya Sarhoşluğu

Eşinin, kızının, kız kardeşinin, annenin, sevgilinin fotoğrafını hiç tanımadığın bir erkeğin elinde görsen ne hissedersin, nasıl davranırsın, birader?

Cesaretin varsa adamın yakasına yapışır, “benim karımın fotoğrafı senin elinde ne geziyor lan deyyus” diye hesap sorarsın değil mi?

Eğer gücün yetmiyorsa, eve koşar en azından karından veya sevdiğin diğer kadınlardan hesap sorarsın, değil mi?

Ya da amaçlarını hiç bilmediğin yabancı erkekler, sevdiğin bu kişilerin fotoğraflarını para karşılığı satmanı isterse, normal şartlarda satmazsın değil mi?

Peki ya sen bacım, kocanın veya sevgilinin fotoğrafını yabancı bir kadının elinde görsen, sen ne yaparsın?

Eğer gücün yeterse kadının saçını başını yolarsın değil mi?

Eğer buna aklın kesmiyorsa, eve gelir en azından sevdiğin adamdan hesap sorarsın değil mi?

Her iki tarafta da bu hesap sormaların sonu boşanmaya kadar gider çoğu kere.

E o zaman sevdiklerinizin boy boy fotoğraflarını, milyonlarca yabancı erkeğin veya kadının eline hem de ücretsiz olarak geçeceğini bile bile sosyal medyada paylaşmalarına niçin izin veriyorsunuz, üstüne üstlük kendiniz paylaşıyorsunuz?

Sosyal medya sarhoşluğu işte budur; insan çoğu kere ne yaptığını bilmez.

Bazen bizim de en azından ayran içtiğimiz oluyor elbette!

Efendim diyorsun ki; “Ben kendi facebook sayfamda paylaşıyorum, bundan kime ne?”

Hayır, o sayfa senin sayfan değildir.

Çünkü sen o sayfaya hiç para ödemedin.

Parasını vermediğin, bedelini ödemediğin hiçbir mal veya hizmet senin değildir aslında.

Sen o şeyi ya bir yerlerden araklamışsındır ya da birileri senin beynini araklamak için o şeyi sana, sözüm ona ücretsiz sunmuştur.

Unutma onların gerçek sahibi yabancılardır ve sen ancak yabıncıların bilgisi dahilinde ve onların sundukları kadar istifade edebiliyorsun sosyal medyadan.

Onlar fişi çektiler mi, senim sosyal medya sahipliğin püf!

Peki sosyal medya organlarının bir ucunun da CIA, FBI vb. istihbarat örgütlerinin elinde olmadığından ne kadar eminsin?

Yaha bırakın başka şeyi, insan sevdiklerinin resimlerini ve şahsi bilgilerini hiç terör örgütlerinin önüne faş edebilir mi?

Bundan birkaç ay öncesiydi. Bir grup arkadaş oturduk sohbet ediyorduk. Bir de misafirimiz vardı. Bu sebeple sohbette ilk sözü ona verdik. Misafirimiz, uzunca bir süre mesleki başarılarından, arkasından da yapmış olduğu yatırımların ne kadar isabetli olduğundan ve yatırımlarının ne kadar değerlendiğinden bahsetti. Coşmuştu bir kere; anlattıkça anlattı, biz de dinledik çaresiz. - temel 2

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir