Aynı başlıklı 7 Ağustos 2016 tarihli yazımız üzerine facebook ortamında bir il Müftüsü ile aramızda geçen sohbeti, önemine binaen bilgilerinize sunuyorum. Sohbeti kendisinden habersiz makaleleştirdiğim için nezaketen açık ismini vermiyorum Müftü Bey’in. Eğer kendisi isterse açıklar elbette. Ayrıca hitap cümlelerini de çıkardım metinden.
MS: Bu konular üzerinde İslam bilginlerinin düşünmesini isterim. Klasik cevap şudur: Kesilmesi emredilen hayvanlar ehlî hayvanlardır. Geyik v.s. hayvanlar ise yabanidir. Genelde toplumun kolayca ulaşabileceği hayvanlardır. Japonya’da deve bulamıyorsa küçük baş kessin. İlla deve kesecek diye bir emir yok. Bu dört cins (keçi, koyun, sığar, deve) hayvandan hangisini bulursa onu kesebilir. İslam Dini kolaylık dinidir. Çok pahalı ve temini zor hayvanlar emredilmemiştir.
ÖS: Temel kriter ehlî hayvan olmaksa, bütün hayvanlar, bu arada geyik, karaca, ceylan vs. hayvanlar da evcilleştirilebilir. Madem İslam kolaylık dini ise insanları keçi, koyun, sığırr ve deve ile sınırlamamalısınız. İslam alimlerinden maksat ilahiyat mezunu olmak mı? Her ne kadar sizin kıstaslarınıza göre alim sayılmasak da Elhamdülillah biz de Müslüman’ız. Unutmayın İslam Dünyası’nın içinde bulunduğu utanç tablosu büyük ölçüde sizin İslam Bilgini dediğiniz adamların eseridir.
MS: Tarih boyunca bu dört cins hayvan evcildir. Bu zamana kadar evcil geyikler sürüsüne rastlanmadı. Bunların yaratılışlarında (fıtratlarında) evcilleşme görülmüyor. Yüzyıllar sonra bu mümkün olursa üzerinde düşünülebilir..
ÖS: Yazıda belirttim; Dukha Türkleri ren geyiklerini tıpkı öküz gibi kullanıyorlar. Ayrıca İskandinavya ülkelerinde geyiklerin çektiği kızaklar var. Geyik çiftlikleri var o ülkelerde. İslam ülkelerinde belki yok ama diğer birçok ülkede evcilleştirilmiş, etleri Müslümanlarca da yenen hayvanlar var. ‘Eğer ileride evcilleştirilebilirlerse düşünülür’ şeklindeki görüşünüz yerinde bir görüş. Teşekkür ederim.
MS: İlahiyat mezunu olmak İslam alimi olmak değildir. Bu mezuniyette ona İslam ilimlerinin anahtarı verilir. Bundan sonra o genç yıllarca emek vermesi gerekir. Ben elli yıldır İslamî ilimlerin içindeyim. Yine de kendimi İslam alimi diyemem.. İbadet konularında içtihat yapılamaz. Meselâ: Niye günde beş vakit namaz emredildi. Bir vakit olamaz mıydı? Veya niye öğle namazı dört rek’at ? Soruları sorulabilir. Bunları yaratıcı böyle emretmiştir, deriz. Diğer muamelat konularında içtihat caizdir. Öyle konulara haklı olarak giriyorsun ki cevap vermek zorundayım. Ancak face’de buna müsait değil. Telefonumu vereyim, uzun anlatırım. Şunu bil ki benim kastettiğim İslam âlimlerinin sesleri kesilmeseydi İslam Dünyası bu durum da olmazdı. Benim sana yukarıda verdiğim cevaplar, klasik cevaplar olduğunu baştan söyledim. Söyleyecek çok şey var, fakat buruda konuşmayı uygun bulmuyorum.
ÖS: Namazların vakit sayıları az çok tartışmalıdır. Rekât sayıları ise Allah’ın emri değil, bildiğim kadarıyla Peygamber’in Hanif dininden miras olarak devraldıklarıdır. Tıpkı haccın eda şekilleri gibi. Teşekkür ederim telefon için. Ancak ben bunların uluorta konuşulması taraftarıyım. Herkes öğrensin bunları. Ancak elbette sizin görüşlerinize de saygım var.
MS: Sadece namaz değil.. Meselâ: Ramazan orucu K. K’ in Bakara Suresi’nin yüz seksen dördüncü âyetinde bir ay.. Kesin.. Hac, kesin. v.b.
ÖS: Ben ibadetlerin varlığını tartışmaya bile açmam Hocam. Ben sadece ibadetlerin uygulanma biçimleri hakkında fikir yürütüyorum. Kurban ise tartışmalı bir ibadettir. Çoğunluk ulema sünnet diyor. Yani Hz. Peygambere has bir ibadet diyor.
MS: Kurban konusu Kuran-ı Kerim’in muhtelif ayetlerinde geçer. Yani İslam da Kurban var. Peygamberimiz de kesintisiz her sene iki tane kesmiş. Biri kendi adına, diğeri de ümmetinden kesemeyenler için niyet etmiştir. Hanefi alimleri vacip demiş, diğer üç mezhebin alimleri sünnet demiş fark etmez. Hattâ az da olsa bazı İslam bilgilerine göre farz. Peygamberimiz Kur’an’da olmayan bir şeyi kendiliğinden ibadet haline getiremez.. Peygamberimiz Medine’ye hicretinin ikinci yılında kurban emri geldikten itibaren tam dokuz yıl kesintisiz her sene kurban kesmiştir. Zaten Medine’deki hayatı on yıldır. Mekke döneminde kesmemiştir. Birileri ‘Hacca gelen misafirler için kesti’ diyor. Çok büyük çelişki.. Peygamberimiz kendi haccında yüz tane kesmiştir. Bunun atmış üç tanesini kendisi kesmiş, kalanlarını da Hz. Aliye kestirmiştir.
ÖS: Bunlar abartılı ve uydurma rivayetlerdir hocam. Yeri gelince Peygamberin mala mülke önem vermediğini, servet biriktirmediğini ve bir lokma bir hırka tarzı hayat yaşadığını söyleyip, yeri gelince de 100 kurban kesti gibi laflar etmek, birbiriyle çelişen rivayetledir. Kurban’ın Kur’an’da geçtiği yerler genelde hacla birliktedir ve haccın bir rüknü olarak geçer (Bakara-2/196). Kevser suresi ise direk Hz. Peygamber’in şahsını muhatap alır. Kurban’ın birkaç kez geçtiği Hac suresine bakarsanız yine kurban ibadetinin hacla bağlantılı, yani haccın bir parçası olarak zikredildiğini görürsünüz. Yani ilgili ayetlerin siyakına ve sibakına bakarsanız kurban kavramının haccın bir parçası olduğunu görürsünüz. Buyurun lütfen:
27 – İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya incelmiş binekler üstünde (uzak yollardan) her derin vadiyi aşarak sana gelsinler.
28 – Ta ki kendilerine ait birtakım menfaatlere şahid olsunlar; Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları belli günlerde kurban ederken O’nun adını ansınlar. Siz de onlardan yiyin, yoksulu, fakiri de doyurun.
29 – Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Kâbeyi tavaf etsinler.
30 – Emir budur, Allah’ın yasaklarına kim saygı gösterirse, bu, kendisi için Rabbinin katında şüphesiz hayırdır. Size bildirilegelenden başka bütün hayvanlar helal kılınmıştır. O halde o pis putlardan kaçının ve yalan sözden sakının.
31 – Allah için, O’na eş koşmayan, O’nun birliğine inanmış kimseler olun. Allah’a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgarın bir uçuruma sürüklediği şeye benzer.
32 – Bu böyledir; kim Allah’ın nişanelerine, kurbanlıklarına saygı gösterirse, şüphesiz o kalblerin takvasındandır.
33 – Sizin için onlarda belli bir süreye kadar bir takım faydalar vardır. Sonra bunlar Beyt-i atik (kâbe) de son bulurlar.
34 – Her ümmet için Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O’nun adını ansınlar diye bir mabed yapmışızdır. Hepinizin ilâhı bir tek ilâhtır. Onun için yalnız O’na teslim olan müslümanlar olun. (Ey Muhammed!) Allah’a itaat eden alçak gönüllüleri müjdele.
…
Bununla birlikte ben Kurban’ın olmadığını söylemiyorum farkındaysanız. Sadece keçi, koyun, sığır, manda ve deve dışındaki aynı türden hayvanların da kurban olabileceğini söylüyorum. Diyanet’in (İSAM) ilmihali de aynı şeyi söylüyor. Makalemi tam olarak okumanız gerekiyor. Antiteziniz varsa onu söyleyin lütfen; benden farklı şeyler söylemiyorsunuz aslında.
MS: Peygamberimiz zaman aman savaşlarda elde edilen ganimetlerden kendi payına (beytu’l- mala) ait yüzlerce koyun ve deveyi fakirlere dağıtırdı. Kendisi fakir hayatını tercih ederdi. Hemen yalan veya abartılı demeyelim. Hacca kestiği de bu cümleden olarak orada bulunan fakir hacılar içindi. Şimdi de ‘fakirlerin ne işi var hacda? diye sorabilirsin. Hemen cevaplayayım: Hac için zengin olmak şart değil. Oraya yürüyerek gidebilen o bölgenin fakirlerine de farzdır. Ayette ‘oraya bir yol bulabilene’ der. Çok geç oldu. Saat:01.00 .. Bunun için kısa kesiyorum. Yarın da K.K.de Kevser Süresinden başka da kurbanla ilgili âyetleri yazayım. Yok eğer gerek görmüyorsan, hiç yazmayayım..Hayırlı uykular..
ÖS: Yazdıklarımı okumuyorsunuz. Ben Kur’an’daki kurban konusunun geçtiği ayetleri yukarıda aktardım. Şunu söyleyeyim ki; ben ‘hayırlı uykular’ diyenlere kanıp da uyuyanlardan değilim. O bakımdan da başıma çok şey geldi zaten.
Size bir şey diyeyim mi? Bugüne kadar bize hep silik, toplumdan kopuk, sadece mescitte oturup gelen gideni irşat eden bir Peygamber anlattınız din adamları olarak. Oysa bizim böyle bir peygamberimiz yok. Bizim hayatın içinde, hayatı dolu dolu yaşayan, gerektiğinde kılıç kuşanan, ok atan, zırh giyen, orduya kumanda eden bir peygamberimiz vardır.
O, Mekke aristokrasisine mensup Abdulmuttalip’in torunu olarak doğmuş, babası O doğmadan önce öldüğü için, yanılmıyorsam 9 amcasının ve dedesinin yanında büyümüş, ancak Mekkeli zenginlerin yapabileceği şekilde ücret mukabili süt anneye verilmiş, gençliğinde Hılfulfudul isimli bir örgütün kurucuları arasında bulunmuş, hatta bu örgütün lideri olarak, Ebu cehil gibi hak hukuk tanımaz Mekkeli kodamanlarla mücadele etmiş, bu sebeple daha gençlik yıllarında onların düşmanlığını kazanmış, Hılfulfudul teşkilatının gücünü arkasına alarak gençliğinde Kâbe hakemliği yapmış, küçük yaşından itibaren Mekke şehir devletinin bir bakanı olan dedesinin yanında kabine toplantılarına katılarak siyaset ve yönetme sanatını öğrenmiştir. Okur-yazar olmakla kalmayıp, Hz. Hatice’nin kervanlarını sevk ve idare edecek kadar hesap-kitap ve ticaret bilen bir peygamberimiz vardır bizim.
Bakın sizlerden (Diyanet’ten) farklı bir peygamber portresi çiziyorum farkındaysanız. Diyanet’e göre, önce yetim, sonra öksüz kalmış, bu yüzden akranları okula giderken O çobanlık yapmış, dedesinin ve amcasının yanında sığıntı ve sığırtmaç olarak yaşamış bir peygamberimiz vardır bizim. Bunlar geleneksel ve yanlış söylemlerdir. Kur’an’daki ‘Ümmilik’ kavramını Diyanet gibi ‘okur-yazar olmayan’ anlamında anlamıyorum ben. Hz. Mevlana der ki; ‘Geçen gün geçti cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemenin zamanıdır.’ ve devam eder; ‘Bir ayağımız sımsıkı millî ruh kökümüzde. Bir ayağımızla dolaşalım evrenleri…’
Onun için kendimizi kandırmayalım ve bildiklerimizi sadece özel görüşmelere ve kapı arkası sohbetlere saklamayalım. Ortada konuşalım ki; herkes duysun öğrensin. Maksadım, asırlardır üstü ısrarla örtülen bazı konuları gündeme taşıyarak sizin gibi konunun uzmanlarını göreve çağırmaktır. Ben belki konunun uzmanı olmadığım için bazı şeylerin ağzını gözünü kırıyor, yaralıyor olabilirim. Ancak lütfen sizler çıkın düzeltin ve gerçekleri söyleyin bu millete. Sizlerin aranızda 21 sene bulundum. Sizi de … Müftüsü olarak tanıdım ve sevdim. Sizi tenzih ederim; ancak pek çok müftünün ve Diyanet mensubunun takiyye içinde olduklarını, kendi özel muhabbetlerinde farklı konuştuklarını, halka ise farklı şeyler söylediklerini üzülerek gördüm ve bundan hep utanç duydum. Bu sebeple yılladır kendimi okumaya ve araştırmaya verdim. Çok sayıda kitap hazırladım. Özetle; bazı şeyleri biliyorum yani.
MS: Ömerciğim, dillerine sağlık. Bunların hepsinin altına imzamı atarım.
ÖS: Sağ ol hocam. Muhabbetle.
Bir yanıt yazın