Ekim 2016 ile Temmuz 2017 arasında Türkiyedeydim. Uzun bir zamandan sonra, yaklaşık 17 yıl aradan sonra Türkiye’de geçirdiğim 10 aylık bu süre Kanada ile Türkiye kıyaslamasında önemli verilere ulaşmama vesile oldu.
En net aklımda kalan, yediğim kazıklar elbette. İnanılmaz bir alavere dalavere kültürü oluşmuş, söz vermek bir anlam ifade etmiyor. İnsanlar birbirlerine dürüst değil, saygılı değil, insanlar çalışkan değil, çoğunluk kısa yoldan para kazanma peşinde. Yazılacak bir sürü konu ve detay var elbette. Ben bir tanesiyle başlıyayım.
İşlerim dolayısı ile istanbulda eşyalı bir ev tutmam gerekti, ve internet üzerinden beğendiğim Beylikdüzü’nde bir ev buldum ve kiralamaya karar verdim. Aslında Fatih semtinde bir ev bulmuştum ama evde asansör olmaması nedeniyle ve bir de, evde kalanların ne idüğü belirsiz tipler olması nedeniyle karar değiştirip, site içinde, güvenliği olan bir yer kiralamaya karar verdim. Zira annem felçli olduğu için tekerlekli sandalye ile dışarı çıkarmam gerekiyordu, seyahat ve ziyaretler için büyük kolaylık olur düşüncesiyle asansörlü dairede karar kıldım. Telefonla ulaştığım Şafak Apaydın dairenin 1100 tl olduğunu söyledi, pazarlık yaptık ve aylık 1000 tl de karar kıldık. Kirayı peşin istiyordu, olur dedim, bir aylık depozit istiyordu, tamam dedim, bir aylık yani 1000 tl de emlakçı parası istiyordu. Dedim bir yıllık kiralasam kaç para emlakçı parası alacaktın?
1000 tl dedi
Dedim kardeş; ben altı aylık kiralıyorum emlakçı parası 500tl olmazmı dedim?
Olmaz dedi
Peki dedim.
Buluştuk; altı aylık kira, emlakçı parası, ve bir aylık depozit toplamı 8000tl para saydım eline nakit olarak. Şafak’ta bana anlaşma kontratı verdi. Kontratın üzerinde Dünya Olcay yazıyor.
Dedim ki; şafak kardeşim bu kontratta Dünya olcay yazıyor senin adın Şafak değilmi?
Haa, o mu abi bu evin sahibi Danimarka’da yaşıyor; iki yılda bir ya geliyor ya gelmiyor, eviyle ben ilgileniyorum ve onun vekaleti var bende o nedenle imzalıyorum sorun yok abi dedi. Evin anahtarını verdi, beraber sitenin ofisine gittik, doğalgaz, şu parasını her ay filanca tarihte ofise ödeyeceğimi söyledi. Nasıl faturaların geleceğini söyledim ofisteki görevli fatura ofisten çıkınca sizin kapınıza bırakılır abi dedi.
Elektrik?
Bir daha, bir daha aradım. Yok. Cevap vermiyor.
Mesaj attım whatsup üzerinden ve durumu açıkladım, evi teslim etmem lazım, Kanada’ya dönüş yapıcam dedim.
Bir süre sonra bir bayan beni geri aradı ve dedi ki;
abi bu numarayı artık Şafak kullanmıyor, bu benim numaram, daha önce aramız iyiydi ama şimdi aramız yok o nedenle ben telefonumu geri aldım, artık bu numarayı aramayın dedi.
Şaşırmıştım. Ne yapacağımı bilemez durumda bir kaç arkadaşı aradım, bunlardan iki tanesi avukat idi. Bana söyledikleri o anahtarı o şahsı bulup, teslim etmen lazım aksi taktirde, anahtarı iade etmemiş gözükürsün, ve kira devam eder, yurtdışına gidince 5-6 ay kira ödenmeyince kiramızı alamıyoruz diye seni icraya verirler, ve üzerine herhangi bir gayrimenkul var ise onu mahkeme aracılığı ile satışa çıkarır ve parayı alırlar.
Peki bu tebliğ bana ulaşamaz ki, ben yurtdışında olucam.
Olsun, sana ulsamasalar dahi, bu parayı alabilirler dedi avukat arkadaşlarım.
Şaşkınlığım daha da arttı.
Ne yapayım diye düşünürken, en yakın polis karakoluna gidip tutanak tutturmayı ve sonrasında bir notere gidip evrakla anahtarı notere teslim etmeyi planladım. Bütün bu gelişmeler hafta sonuna denk geldiği için, evin ofisine sorma şansım da olmadı.
Akabindeki pazartesi ilk isim bütün bu işlemleri gerçekleştirmeden önce binanın ofisine gidip bilgi almak oldu. Zira bina güvenlikli ve ofisi olan onlarca dairenin olduğu bir site idi.
Pazartesi sabah ofise gittim ve durumu anlattım, dedim ki evin anahtarını teslim etmem lazım anahtarı teslim edecek kimseyi bulamıyorum. Size teslim etsem olurmu dedim?
Olmaz dediler, zira ofis bu işlere bakmıyormuş. Fakat oradaki görevli bu dairenin sahibine bizdeki kayıtlardan bir ulaşmaya çalışayım abi dedi. Çok zaman geçmedi ellerindeki kayıtlardan binanın sahibine ulaşmayı başardı, ve telefonunu aradılar, biraz konuşup ön bilgi verdikten sonra, ofis görevlisi telefonu bana uzattı, buyrun dedi bina sahibi telefondaki, sizinle konuşmak istiyor.
Telefonun öbür ucundaki Dünya Olcay bey’di, bana ilk sözü isminiz Bayram bilmem ne mi dedi
Dedim hayır adım Ayhan
Allah Allah dedi benim filanca dairede oturan sizmisiniz dedi?
Dedim evet, ama benim adım bayram değil.
Neyse kısa bir konuşmadan sonra, Dünya bey cep telefon numaramı aldı ve sizinle bu numaradan irtibata geçip mutlaka yüzyüze görüşücem dedi.
Ve…
Sanırım aynı gündü, aradı buluştuk. Meselenin içyüzü de aydılığa kavuştu.
Neymiş mesele?
Bir üç keğitçi emlakçı, daha doğrusu emlakçı görüntüsüne girmiş bir düzenbaz.
Meğer aldığı altı aylık peşin kirayı ev sahibine söylememiş, ilk bir aylık kira ödemiş, ikinci ayı ödememiş, birini bulmuş, benim kaldığım yerde kalan ben gibi gösterip bayram adıyla Dünya beyi arayıp, “abi sıkışığım biraz kiranı ödicem demiş ve bir ay öteye sallamışlar, ev sahibi şikayet edince bir ay daha ödeyip ileri atmışlar. Sonra; bir daha başka biri arayıp, ödicem kiranı abi bana biraz müsade et demiş, Olcay beyin dediğine göre birinci arayan adamla ikinci arayan adam arasında aksan farkı varmış. Bana ev sahibi Danimarka’da abi diyen emlakçı, ev sahibine de kiracın Almanyada yaşıyor ve Mercedes fabrikasında çalışıyor demiş, Oysa ev sahibi Danimarka’da değil istanbul’da yaşıyor, evi kiralayan ben, Almanya Mercedes’te çalışmıyorum, hatta Almanya’da hiç yaşamıyorum, Kanada’da yaşıyorum.
Ev sahibi Olcay bey dedi ki; evde bir ara terörist mi kalıyor diye Terörle mücadele polisine söyleyecektim dedi.
Dedim iyiki öyle bir şey yapmamışsın. Mahkemeye verirdim seni dedim.
Düşünsenize emlakçının biri yalan söyledi diye, emlakçının biri alavere, dalavere yaptı diye evinize gecenin bir vakti polisler geliyor, belki de kapıyı kıracak içeri girmek için, evde çocuk var, benim vereceğim tepkiyle, neler olabileceğini düşünmek bile istemiyorum.
Peki sebep?
Dallama bir emlakçının kuş beyniyle tasarladığı iki kelimelik oyun.
Lakin doğuracağı sonuçlara bakılırsa , çok ta ciddi bir konu aslında.
Biz, ev sahibiyle olayı tatlıya bağladık, şükür ki saçma sapan bir sonuçla bitmedi. Ama bitebilirdi. Film de hazır, senaryosu da. Ekstra bir çaba gerekmiyor, 5-6 ay istanbul’da ikamet etmeniz yeterli güzel bir film izlemeniz için, üstelik te izlediğiniz film de başrol oynuyorsunuz!!!
Güzel Türkiyem benim, sığır çobanlarının, kravat takınca herşeyi unuttuğu Türkiyem, Cehaletin el üstünde tutulduğu, eğitimin aşağılandığı, gereksiz gibi görüldüğü Türkiyem benim.
Çok geçmedi sahte emlakçıyı televizyonların birinde şarlatanlık yaparken gizli kameraya yakalamışlardı, izlerken tanıdım, tavuk çöplükte dolanır misali, magazin malzemesi olarak emlakçıyı karşımda gördüğüme de şaşırmadım doğrusu.
Ayhan Kılıç
Edmonton, Kanada
Bir yanıt yazın