NE İSA’YA, NE MUSA’YA

 

<p>NE İSA’YA, NE MUSA’YA
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Mekke Emiri Hüseyin Bin Ali’nin hayaletinin yine ortalıkta dolaşmaya başladığını hissediyorum.
)
Başka ülke ve milletlerde böyle mi bilmiyorum ama bizim tarih ve coğrafya ile, zaman zaman depreşen kronik bir problemimiz var.
Hâlbuki tarih kendi tarihimiz, coğrafya kendi coğrafyamız.
Öyle olunca, tarih ve coğrafyayı da yanlış okuyunca komşularımızla bir türlü “anlaşamıyoruz”.
Çünkü istesek de istemesek de; ay’da yahut “residence”da yaşamadığımıza göre “komşu” sahibiyiz, bir ve beraber olmaya, geçinmeye mecburuz.
Baştan alalım; tarih tarihtir, coğrafya da coğrafya.
70 yaşına geldiğiniz gün karar verip bir gecede nasıl daha önce yaşadığınız köy, kasaba ve şehirleri; ailenizi, akrabalarınızı, okuduğunuz okulları, okul arkadaşlarınızı, meslek sicilinizi kafanıza göre değiştiremezseniz aynı şekilde “Orta Asya’dan dörtnala gelip Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzandığınız” coğrafyanızı da değiştiremezsiniz.
Başka coğrafyamız yok!
“Delete” tuşuna basınca silip, “copy/paste” yaparak baştan düzenleyemezsiniz geçmişinizi.
Yabancısı olduğunuz yeni coğrafyalarda ancak “yabancı” olarak algılanıp öyle karşılanırsınız.
Tarih tarihtir, yaşanmış ve kayda geçmiştir, değiştiremezsiniz.
Amerika’yı keşfedenin adı “Amerigo Vespucci” değil, “Osstralya Domenici” idi diyemezsiniz gülünç olursunuz.
(Hem o zaman Amerika’nın adı da Avustralya olurdu.)
Tarih masa başında yahut meyhane köşelerinde, kahve sohbetlerinde “yazılmaz”, “yapılır”.
Derin coğrafyalarda (Dâvutoğlu’nun derinlikleri ile karıştırmayın lütfen), savaş meydanlarında, medeniyet ufuklarında bedel ödenerek “yapılır”.
“Tarihi yazan, yapana sadık kalmalıdır”. Aksi halde yazılan şey masal olur, tevatür olur, dedikodu olur, safsata olur.
Bir süredir dost ve komşularımızın bizi hayli yanlış anladıklarını; söylemlerinde diplomatik nezaket sınırlarını aştıklarını düşünüyorum.
1.ABD'de Pentagon'a yakınlığı ile bilinen “Stars and Stripes” dergisi, eski askeri üst düzey yetkililerin Türkiye'nin artık güvensiz bir ülke olduğunu ileri sürerek İncirlik Üssü'ndeki nükleer silahların geri çekilmesini tavsiye ettiklerini iddia etti. Dergi “ABD’nin Türkiye’deki askeri varlığı ve ülkede depolanmış olan nükleer silahlarının kaygı yarattığını” yazdı. Haberde analistler ve üst düzey eski askeri yetkililere dayanılarak, Türkiye’nin “artık tam güvenilir bir ülke olmadığı” iddialarına yer verildi.
2. AB Komisyonunun Komşuluk Politikası ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn “Almanya’nın Türkiye’ye karşı tutumunun anlaşılır” olduğunu söyledi. Hahn, “Hepimizin Türkiye’ye karşı büyük sabır gösterdiğini düşünüyorum. Türkiye’nin buna değer vermediği görünüyor” dedi. Türkiye’nin söylemlerinin aksine, giderek Avrupa standartlarından uzaklaştığını savunan Johannes Hahn, “Öteleme zamanı bitti” diye konuştu.
3. Avusturya Başbakanı Christian Kern Avrupa Birliği ile Türkiye arasında Gümrük Birliği Anlaşması'nın derinleştirilmesini şu anda mümkün görmediğini söyledi. Sosyal Demokrat politikacı Frankfurter Allgemeine Zeitung'da yer alan söyleşisinde, "Türkiye'nin Avrupa Birliği üyesi olabilmesini ihtimal dahilinde görmediğini, Gümrük Birliği'nin genişletilmesinin ancak Türkiye'nin hukuk devleti ilkelerine uyması durumunda düşünülebileceğini" ifade etti. Kern Gümrük Birliği'nin genişletilebilmesinin "AB ve Türkiye arasındaki yeni ilişkilerin bir parçası" olabileceğini ancak, "Öncelikle Türkiye'nin AB'ye yakınlaşması" gerektiğini belirtti.
4. İsrail Dışişleri Bakanlığı; “Osmanlı imparatorluğu günleri geride kalmıştır. Kudüs geçmişte de Yahudi halkının başkenti olmuştur, hali hazırda Başkentidir ve gelecekte de öyle olacaktır. İsrail Hükümeti geçmişe nazaran güvenliğe, özgürlüğe, inanç serbestisine ve bütün azınlık haklarına saygılıdır”.
5. Suudi Arabistan'ın BM nezdindeki büyükelçisi Abdullah El Muallimi; "Türk kardeşlerimiz Arap dünyasına sızma ve istenmeyen müdahaleler döneminin çoktan sona erdiğini anlamalıdır. Türkiye yapıcı bir rol oynamak isterse bu memnuniyetle karşılanır. Ama askeri üsler ya da askeri müdahale yoluyla rol oynamaya çalışmak yapıcı olmaz ve Türkiye'nin Arap dünyasındaki itibarına zarar verir" dedi…
Hadi Avrupalıların kendi bazı takıntıları var diyelim ama İsrail ile Suudi Arabistan gibi iki ayrı/farklı kutbun “Osmanlı imparatorluğu günleri geride kalmıştır” ile “Türk kardeşlerimiz Arap dünyasına sızma ve istenmeyen müdahaleler döneminin çoktan sona erdiğini anlamalıdır” noktasında buluşmalarını nasıl izah edebilirsiniz?
İkisinde de özne “Osmanlılar” ve “Türkler”…
Yâni “biz”.
Lâf söyleyenlerin biri Yahudi öteki Arap.
Bu kadar yıl ya onlar başka bir “apartmanda” oturdu yahut biz!
Hepsini anladık da Suudilere ne oluyor?
Bize bunu yapmayacaktın Abdullah El Muallimi!
İster istemez “Mekke Emiri Hüseyin Bin Ali”yi hatırlattın.
* * *
Sizce içinde bulunulan durum aşağıdakilerden hangisinin kapsama alanına girer?
a)Kötü komşu insanı ev sahibi yapar;
b)Komşu komşunun külüne muhtaçtır;
c)Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür;
d)Komşuda pişer, bize de düşer. 29 Temmuz 2017</p> - mekke serifi huseyin

 

 

NE İSA’YA, NE MUSA’YA
Hüseyin MÜMTAZ

Mekke Emiri Hüseyin Bin Ali’nin hayaletinin yine ortalıkta dolaşmaya başladığını hissediyorum.
)
Başka ülke ve milletlerde böyle mi bilmiyorum ama bizim tarih ve coğrafya ile, zaman zaman depreşen kronik bir problemimiz var.
Hâlbuki tarih kendi tarihimiz, coğrafya kendi coğrafyamız.
Öyle olunca, tarih ve coğrafyayı da yanlış okuyunca komşularımızla bir türlü “anlaşamıyoruz”.
Çünkü istesek de istemesek de; ay’da yahut “residence”da yaşamadığımıza göre “komşu” sahibiyiz, bir ve beraber olmaya, geçinmeye mecburuz.
Baştan alalım; tarih tarihtir, coğrafya da coğrafya.
70 yaşına geldiğiniz gün karar verip bir gecede nasıl daha önce yaşadığınız köy, kasaba ve şehirleri; ailenizi, akrabalarınızı, okuduğunuz okulları, okul arkadaşlarınızı, meslek sicilinizi kafanıza göre değiştiremezseniz aynı şekilde “Orta Asya’dan dörtnala gelip Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzandığınız” coğrafyanızı da değiştiremezsiniz.
Başka coğrafyamız yok!
“Delete” tuşuna basınca silip, “copy/paste” yaparak baştan düzenleyemezsiniz geçmişinizi.
Yabancısı olduğunuz yeni coğrafyalarda ancak “yabancı” olarak algılanıp öyle karşılanırsınız.
Tarih tarihtir, yaşanmış ve kayda geçmiştir, değiştiremezsiniz.
Amerika’yı keşfedenin adı “Amerigo Vespucci” değil, “Osstralya Domenici” idi diyemezsiniz gülünç olursunuz.
(Hem o zaman Amerika’nın adı da Avustralya olurdu.)
Tarih masa başında yahut meyhane köşelerinde, kahve sohbetlerinde “yazılmaz”, “yapılır”.
Derin coğrafyalarda (Dâvutoğlu’nun derinlikleri ile karıştırmayın lütfen), savaş meydanlarında, medeniyet ufuklarında bedel ödenerek “yapılır”.
“Tarihi yazan, yapana sadık kalmalıdır”. Aksi halde yazılan şey masal olur, tevatür olur, dedikodu olur, safsata olur.
Bir süredir dost ve komşularımızın bizi hayli yanlış anladıklarını; söylemlerinde diplomatik nezaket sınırlarını aştıklarını düşünüyorum.
1.ABD’de Pentagon’a yakınlığı ile bilinen “Stars and Stripes” dergisi, eski askeri üst düzey yetkililerin Türkiye’nin artık güvensiz bir ülke olduğunu ileri sürerek İncirlik Üssü’ndeki nükleer silahların geri çekilmesini tavsiye ettiklerini iddia etti. Dergi “ABD’nin Türkiye’deki askeri varlığı ve ülkede depolanmış olan nükleer silahlarının kaygı yarattığını” yazdı. Haberde analistler ve üst düzey eski askeri yetkililere dayanılarak, Türkiye’nin “artık tam güvenilir bir ülke olmadığı” iddialarına yer verildi.
2. AB Komisyonunun Komşuluk Politikası ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn “Almanya’nın Türkiye’ye karşı tutumunun anlaşılır” olduğunu söyledi. Hahn, “Hepimizin Türkiye’ye karşı büyük sabır gösterdiğini düşünüyorum. Türkiye’nin buna değer vermediği görünüyor” dedi. Türkiye’nin söylemlerinin aksine, giderek Avrupa standartlarından uzaklaştığını savunan Johannes Hahn, “Öteleme zamanı bitti” diye konuştu.
3. Avusturya Başbakanı Christian Kern Avrupa Birliği ile Türkiye arasında Gümrük Birliği Anlaşması’nın derinleştirilmesini şu anda mümkün görmediğini söyledi. Sosyal Demokrat politikacı Frankfurter Allgemeine Zeitung’da yer alan söyleşisinde, “Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olabilmesini ihtimal dahilinde görmediğini, Gümrük Birliği’nin genişletilmesinin ancak Türkiye’nin hukuk devleti ilkelerine uyması durumunda düşünülebileceğini” ifade etti. Kern Gümrük Birliği’nin genişletilebilmesinin “AB ve Türkiye arasındaki yeni ilişkilerin bir parçası” olabileceğini ancak, “Öncelikle Türkiye’nin AB’ye yakınlaşması” gerektiğini belirtti.
4. İsrail Dışişleri Bakanlığı; “Osmanlı imparatorluğu günleri geride kalmıştır. Kudüs geçmişte de Yahudi halkının başkenti olmuştur, hali hazırda Başkentidir ve gelecekte de öyle olacaktır. İsrail Hükümeti geçmişe nazaran güvenliğe, özgürlüğe, inanç serbestisine ve bütün azınlık haklarına saygılıdır”.
5. Suudi Arabistan’ın BM nezdindeki büyükelçisi Abdullah El Muallimi; “Türk kardeşlerimiz Arap dünyasına sızma ve istenmeyen müdahaleler döneminin çoktan sona erdiğini anlamalıdır. Türkiye yapıcı bir rol oynamak isterse bu memnuniyetle karşılanır. Ama askeri üsler ya da askeri müdahale yoluyla rol oynamaya çalışmak yapıcı olmaz ve Türkiye’nin Arap dünyasındaki itibarına zarar verir” dedi…
Hadi Avrupalıların kendi bazı takıntıları var diyelim ama İsrail ile Suudi Arabistan gibi iki ayrı/farklı kutbun “Osmanlı imparatorluğu günleri geride kalmıştır” ile “Türk kardeşlerimiz Arap dünyasına sızma ve istenmeyen müdahaleler döneminin çoktan sona erdiğini anlamalıdır” noktasında buluşmalarını nasıl izah edebilirsiniz?
İkisinde de özne “Osmanlılar” ve “Türkler”…
Yâni “biz”.
Lâf söyleyenlerin biri Yahudi öteki Arap.
Bu kadar yıl ya onlar başka bir “apartmanda” oturdu yahut biz!
Hepsini anladık da Suudilere ne oluyor?
Bize bunu yapmayacaktın Abdullah El Muallimi!
İster istemez “Mekke Emiri Hüseyin Bin Ali”yi hatırlattın.
* * *
Sizce içinde bulunulan durum aşağıdakilerden hangisinin kapsama alanına girer?
a)Kötü komşu insanı ev sahibi yapar;
b)Komşu komşunun külüne muhtaçtır;
c)Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür;
d)Komşuda pişer, bize de düşer. 29 Temmuz 2017

 

<p>NE İSA’YA, NE MUSA’YA
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Mekke Emiri Hüseyin Bin Ali’nin hayaletinin yine ortalıkta dolaşmaya başladığını hissediyorum.
)
Başka ülke ve milletlerde böyle mi bilmiyorum ama bizim tarih ve coğrafya ile, zaman zaman depreşen kronik bir problemimiz var.
Hâlbuki tarih kendi tarihimiz, coğrafya kendi coğrafyamız.
Öyle olunca, tarih ve coğrafyayı da yanlış okuyunca komşularımızla bir türlü “anlaşamıyoruz”.
Çünkü istesek de istemesek de; ay’da yahut “residence”da yaşamadığımıza göre “komşu” sahibiyiz, bir ve beraber olmaya, geçinmeye mecburuz.
Baştan alalım; tarih tarihtir, coğrafya da coğrafya.
70 yaşına geldiğiniz gün karar verip bir gecede nasıl daha önce yaşadığınız köy, kasaba ve şehirleri; ailenizi, akrabalarınızı, okuduğunuz okulları, okul arkadaşlarınızı, meslek sicilinizi kafanıza göre değiştiremezseniz aynı şekilde “Orta Asya’dan dörtnala gelip Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzandığınız” coğrafyanızı da değiştiremezsiniz.
Başka coğrafyamız yok!
“Delete” tuşuna basınca silip, “copy/paste” yaparak baştan düzenleyemezsiniz geçmişinizi.
Yabancısı olduğunuz yeni coğrafyalarda ancak “yabancı” olarak algılanıp öyle karşılanırsınız.
Tarih tarihtir, yaşanmış ve kayda geçmiştir, değiştiremezsiniz.
Amerika’yı keşfedenin adı “Amerigo Vespucci” değil, “Osstralya Domenici” idi diyemezsiniz gülünç olursunuz.
(Hem o zaman Amerika’nın adı da Avustralya olurdu.)
Tarih masa başında yahut meyhane köşelerinde, kahve sohbetlerinde “yazılmaz”, “yapılır”.
Derin coğrafyalarda (Dâvutoğlu’nun derinlikleri ile karıştırmayın lütfen), savaş meydanlarında, medeniyet ufuklarında bedel ödenerek “yapılır”.
“Tarihi yazan, yapana sadık kalmalıdır”. Aksi halde yazılan şey masal olur, tevatür olur, dedikodu olur, safsata olur.
Bir süredir dost ve komşularımızın bizi hayli yanlış anladıklarını; söylemlerinde diplomatik nezaket sınırlarını aştıklarını düşünüyorum.
1.ABD'de Pentagon'a yakınlığı ile bilinen “Stars and Stripes” dergisi, eski askeri üst düzey yetkililerin Türkiye'nin artık güvensiz bir ülke olduğunu ileri sürerek İncirlik Üssü'ndeki nükleer silahların geri çekilmesini tavsiye ettiklerini iddia etti. Dergi “ABD’nin Türkiye’deki askeri varlığı ve ülkede depolanmış olan nükleer silahlarının kaygı yarattığını” yazdı. Haberde analistler ve üst düzey eski askeri yetkililere dayanılarak, Türkiye’nin “artık tam güvenilir bir ülke olmadığı” iddialarına yer verildi.
2. AB Komisyonunun Komşuluk Politikası ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn “Almanya’nın Türkiye’ye karşı tutumunun anlaşılır” olduğunu söyledi. Hahn, “Hepimizin Türkiye’ye karşı büyük sabır gösterdiğini düşünüyorum. Türkiye’nin buna değer vermediği görünüyor” dedi. Türkiye’nin söylemlerinin aksine, giderek Avrupa standartlarından uzaklaştığını savunan Johannes Hahn, “Öteleme zamanı bitti” diye konuştu.
3. Avusturya Başbakanı Christian Kern Avrupa Birliği ile Türkiye arasında Gümrük Birliği Anlaşması'nın derinleştirilmesini şu anda mümkün görmediğini söyledi. Sosyal Demokrat politikacı Frankfurter Allgemeine Zeitung'da yer alan söyleşisinde, "Türkiye'nin Avrupa Birliği üyesi olabilmesini ihtimal dahilinde görmediğini, Gümrük Birliği'nin genişletilmesinin ancak Türkiye'nin hukuk devleti ilkelerine uyması durumunda düşünülebileceğini" ifade etti. Kern Gümrük Birliği'nin genişletilebilmesinin "AB ve Türkiye arasındaki yeni ilişkilerin bir parçası" olabileceğini ancak, "Öncelikle Türkiye'nin AB'ye yakınlaşması" gerektiğini belirtti.
4. İsrail Dışişleri Bakanlığı; “Osmanlı imparatorluğu günleri geride kalmıştır. Kudüs geçmişte de Yahudi halkının başkenti olmuştur, hali hazırda Başkentidir ve gelecekte de öyle olacaktır. İsrail Hükümeti geçmişe nazaran güvenliğe, özgürlüğe, inanç serbestisine ve bütün azınlık haklarına saygılıdır”.
5. Suudi Arabistan'ın BM nezdindeki büyükelçisi Abdullah El Muallimi; "Türk kardeşlerimiz Arap dünyasına sızma ve istenmeyen müdahaleler döneminin çoktan sona erdiğini anlamalıdır. Türkiye yapıcı bir rol oynamak isterse bu memnuniyetle karşılanır. Ama askeri üsler ya da askeri müdahale yoluyla rol oynamaya çalışmak yapıcı olmaz ve Türkiye'nin Arap dünyasındaki itibarına zarar verir" dedi…
Hadi Avrupalıların kendi bazı takıntıları var diyelim ama İsrail ile Suudi Arabistan gibi iki ayrı/farklı kutbun “Osmanlı imparatorluğu günleri geride kalmıştır” ile “Türk kardeşlerimiz Arap dünyasına sızma ve istenmeyen müdahaleler döneminin çoktan sona erdiğini anlamalıdır” noktasında buluşmalarını nasıl izah edebilirsiniz?
İkisinde de özne “Osmanlılar” ve “Türkler”…
Yâni “biz”.
Lâf söyleyenlerin biri Yahudi öteki Arap.
Bu kadar yıl ya onlar başka bir “apartmanda” oturdu yahut biz!
Hepsini anladık da Suudilere ne oluyor?
Bize bunu yapmayacaktın Abdullah El Muallimi!
İster istemez “Mekke Emiri Hüseyin Bin Ali”yi hatırlattın.
* * *
Sizce içinde bulunulan durum aşağıdakilerden hangisinin kapsama alanına girer?
a)Kötü komşu insanı ev sahibi yapar;
b)Komşu komşunun külüne muhtaçtır;
c)Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür;
d)Komşuda pişer, bize de düşer. 29 Temmuz 2017</p> - mekke serifi huseyin

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir