Yeni Dünya Yeni Düzen

Yeni Dünya Yeni Düzen

Yeni Dünya Yeni Düzen - image001 35

Yusuf Girayalp Atan

Küresel finans krizinin üstünden dokuz yıl geçmesine rağmen etkilerinin hâlâ devam etmesi yapısal sorunların henüz çözülemediğini gösteriyor.

Birleşmiş Milletler Üniversitesi Dünya Kalkınma Ekonomisi Araştırma Enstitüsü’nün 57 ülke için 1970-2003 dönemine ait Gini katsayılarını hesapladığı panel çalışmasında ortaya konmuştur ki; 1980 sonrasında hızla artan küresel kapitalist sistemin ardından dünya genelinde ortalama kişi başı gelirde bir artış olsa da gelir dağılımı adaletsizliği hızla artmış, zenginler daha zengin, yoksullar daha da yoksul hale gelmiştir.

Yine 1980 sonrasında yaygınlaşan küresel kapitalist sistem ile birlikte kapitalizmin tüketim çılgınlığı kültürü de küreselleşmenin etkisiyle yaygınlaşmış bu durum üretimin artmasına, üretim artışı da daha çok yer altı ve yer üstü kaynak ihtiyacına neden olmuştur. Tüketim ve üretim çılgınlığı dünya üzerindeki yer altı ve yer üstü kaynaklarının hızla sömürülmesine yol açmıştır. Kendi bölgelerindeki kaynakları hızla tüketen “Batı dünyası” kendilerine göre güçsüz ve zayıf olarak gördükleri ülkelerin kaynaklarını kullanmak için çeşitli bahaneler üretmiş ve askeri veya siyasi güçleriyle bu ülkelerin kaynaklarını kendi üretimleri için kullanmaya başlamışlardır. Terör, savaş, yoksulluk ve kıtlık yaşayan ülkelerin vatandaşları daha iyi bir yaşam umuduyla batı ülkelerine göç etmeye başlamış böylece ülkelerin demografik yapıları da bozulmaya başlamıştır.

Bu durum “Batı Dünyası”nın bekasını tehdit etmeye başlamıştır. 4. yüzyıl ile 6. yüzyıl arasında Orta Asya’dan Avrupa’ya yapılan ve Kavimler Göçü, tarihin en büyük imparatorluklarından olan Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasına neden olmuş nihayetinde göçlere dayanamayan Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında yıkılmıştır. Bugüne baktığımız zaman küresel göç hareketlerinin sadece savaş ortamının yaşandığı Ortadoğu coğrafyasından olmayıp aynı zamanda Afganistan, Pakistan, Hindistan gibi Asya ülkelerinden ve Afrika kıtasından da kaynaklandığını görüyoruz. Göç hareketlerinin baskısı altında olan AB çözümü Türkiye ile geri kabul antlaşması imzalayarak bulmaya çalışmıştır.

Küreselleşmenin ideolojik temellerinden olan özgürlük ve insan hakları sloganları sebebiyle ilk dönemlerde batı ülkelerine sığınan insanlara ciddi bir karşı çıkış olmasa da 2008 küresel finans krizinin ardından ekonomik problemler yaşayan ve ekonomik çıkarlar sebebiyle bir arada olan başta AB ülkeleri olmak üzere batı dünyasında mültecilere karşı bir tavır oluşmaya başlamıştır. ABD ve AB ülkelerinde gerek ulusçu siyasilerin gerekse basın ve medyanın algı operasyonlarıyla ırkçılık artırılmış, kapitalizmin neden olduğu terör ve göç problemini İslam ve terör kelimelerini yan yana getirerek örtbas etmeye çalışmışlar ve çalışmaktadırlar.

Güç savaşı

Bugünlerde şiddetini artıran küresel savaşın haritasına baktığımız zaman geçmişte olduğu gibi taraflar keskin bir şekilde ayrışmamakta, taraflar birbirleriyle olan ilişkilerini bir yandan yürütürken diğer yandan çatışmaya devam etmektedirler. ABD, NATO üzerinden Doğu Avrupa bölgesine askeri yığınak yaparken aynı zamanda Güney Çin Denizi bölgesinde Çin’e karşı askeri pozisyon almış, diğer taraftan da Ortadoğu bölgesinde PYD-YPG’ye destek vererek varlığını sürdürmeye çalışmaktadır.

ABD eski başkanı Obama döneminde Afganistan ve Ortadoğu’dan askeri varlığını çekerek Güney Asya bölgesine yönelmeye çalışan ABD, Trump’ın seçilmesiyle beraber planları altüst olmuş ve bocalama dönemine girmiştir.

Yeni Düzen

Kapitalist sistemin serbest piyasa ekonomisi politikasından kaynaklanan aşırı tüketim ve üretim savaş, yoksulluk, terör, göç ve çevre sorunları özellikle son dönemde küresel ekonomik milliyetçiliğe neden olmuş, birçok ülkede korumacı politikalar uygulanmaya başlanmıştır.

Küresel güç mücadelelerinin yaşandığı bugünlerin ardından dünya yepyeni bir sisteme geçecek, küresel hegemonik güçler yerini bölgesel ve bölge üstü güçlere bırakacaktır. Tek veya çift kutuplu güç mücadelesinden ziyade çok kutuplu güç dengesi oluşacaktır.

Ancak Güney Asya bölgesi yeni küresel dengelerde önemli bir konumda olacağını göstermektedir. The Boston ConsultingGroup tarafından yayımlanan Küresel Varlık Raporu’na göre, 2014’te 151 trilyon dolar, 2015’te 158 trilyon dolar olan küresel servet 2016’da %5,3 büyüyerek 166,5 trilyon dolara ulaşmıştır.Raporda büyümenin temel nedeni olarak Asya-Pasifik bölgesinde oluşan yeni servet birikimi ve özellikle ABD’deki finansal varlıkların performansı gösterilmiştir.Yine rapora göre küresel servetin yıllık ortalama yüzde 6 artışla 2021 yılında 223 trilyon dolara ulaşması beklenirken bu büyümenin yaklaşık yarısı (%40) Asya-Pasifik bölgesinden gelmesi beklenmektedir. Raporda Asya-Pasifik bölgesi mevcut büyüme hızını sürdürmesi durumunda, 2021 yılında listede Batı Avrupa’nın yerini alarak zirvedeki Kuzey Amerika ile aradaki farkı oldukça azaltması bekleniyor.

Kıymetli okurlar yazı dizisi olarak planladığım konumuza haftaya Türkiye’nin yaptıkları ve yapması gerekenler ile kaldığımız yerden devam edeceğim.

BÖLÜM 2

Kıymetli okurlar. Geçen haftaki yazımda kapitalist sistemin neden olduğu küresel problemlere değinmiştim. Güney Asya’nın artan önemine değinmiştim. Bu hafta değişen dünya düzeninde Asya’dan başlayan değişen ticaret yollarının ekonomik sistemdeki yol açtığı değişime ve ülkemizin bu doğrultuda yaptıklarına ve yapması gerekenlere değinmeye çalışacağım.

Değişen Ticaret Yolları

Küresel sermayenin desteklediği ABD eski başkanı Obama Güney Asya bölgesinin artan öneminin farkına varmış ve 2011 yılında yaptığı bir açıklamada “Günümüzün savaşlarını bitirdiğimizden, ulusal güvenlik ekibime, Asya Pasifik’teki varlığımızın ve görevlerimizin en üst önceliğimiz yapılması konusunda talimat verdim” demişti.

Düz kâğıt üstüne çizilmiş olan dünya haritasını gözümüzün önüne getirdiğimiz zaman dünya nüfusunun üçte ikisinin Türkiye’nin doğusunda yaşadığını söyleyebiliriz. Batı dünyasında nüfusun yaşlandığını da düşünürsek bu bölgenin önümüzdeki dönemdeki önemini daha net görebiliriz.

ABD, (Hard Power) saldırgan politika ile hegemonik güç olma yolunu izlerken Çin, (Soft Power) Sun-Tzu’nun "Düşman ordularını savaşmadan yenmek en büyük ustalıktır."felsefesi doğrultusunda ticaret ve diplomasi ile ülkeler arasında nüfuzunu artırma yolu izliyor.

Çin’in 2013 yılında başlattığı Bir Kuşak Bir Yol projesi ile Asya-Pasifik, Orta Asya ve Orta Doğu’yu içine alan bölgede ekonomik entegrasyonu sağlayacak yeni ticaret haritalarının çizilmesi ve Çin’in Güney Çin Denizi bölgesinde petrol ve doğal gaz bulma çalışması bölgenin küresel güç dengelerini değiştirme sürecini başlatmıştır. Proje tam olarak aktif hale geldiğinde, 68 ülkede yapılacak altyapı yatırımlarına 8 trilyon dolarlık katkı sağlaması bekleniyor.

Bir Kuşak Bir Yol projesi ile beraber ulus devlet ve küresel sermaye arasındaki ekonomi politik mücadele yerini ulus devlet kontrollü piyasa ekonomisine bırakacak gibi görünüyor. Projenin kapsamı altında olan Asya Altyapı Yatırım Bankası ile devlet ve özel sektör iş birliği ile köprüler, yollar ve raylı sistemler kurulmaktadır. Çok uluslu bir proje olan OBOR uzun vadede çok uluslu finansman yoluyla yürütülecektir.

Yeni Düzen ve Türkiye

Bir yandan NATO üyesi olan Türkiye diğer yandan NATO üyesi olmayan ülkelerle OBOR projesi kapsamında ilişkilerini ilerleterek denge politikası izlemesi önemlidir. Çünkü Türkiye jeopolitik konumu gereği batı ile doğu arasında bir köprü pozisyonundadır. Bu köprü OBOR projesi için de önemlidir.

Küresel ekonomik ağırlığın Asya’ya kaydığı bu dönemde Türkiye bir süredir çalışmalar yürütüyor. Gerek enerji gerekse ticari yolların geçeceği Türkiye merkez ülke olarak kritik bir rol üstlenecektir. Bu sebeple Ahmet Davutoğlu’nun güç formülündeki “Siyasi İrade” unsuru oldukça önemlidir. “Siyasi İrade” ne kadar güçlü olursa uluslararası ilişkilerde o kadar etkin ve güçlü oluruz. Güçlü bir lider Siyasi İradeyi güçlendirerek önümüzdeki dönemde Türkiye’nin konumunu da güçlendirecektir. Bu sebeple son dönemde ülkemize yapılan çeşitli operasyonlar ile “Siyasi İrade” zayıflatılmak istenmekte ve Türkiye’nin gücünü sınırlı tutmaya çalışmaktadırlar.

Kapitalist sistemin getirdiği terör, savaş, yoksulluk ve göç problemi sebebiyle Türkiye fakir ve mazlum ulusların geleceği konusunda tarihte bugüne kadar karşılaşılmamış bir sorumluluk yüklenmiştir. Bu sorumluluğu layıkıyla taşıyabilmek için çok boyutlu stratejik planlama yaparak bölgeler üstü bir güç olma yolunda sağlam adımlarla ilerlemek gerekmektedir.

Türkiye beşeri sermayesini artırmak için köklü bir dönüşüm sürecine girmesi gerekmektedir. Nitekim 15 Temmuz Hain Darbe girişiminin ardından hem FETÖ hem de PKK, DHKP-C gibi terör örgütlerinin mensuplarının temizlenmesiyle bu dönüşüm süreci başlamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Devleti sıfırdan kuracağız” açıklaması da bu köklü değişim ve dönüşüm sürecini işaret etmektedir.

Yeni dönemde başarılı olmak için sadece yol, köprü, enerji gibi alt yapı yatırımlarıyla yetinmemeli yenilikçi ve girişimci insan gücü konusunda da çalışmalar yapılmalıdır. Daha eleştirel, çok daha üretken, belli kalıplar içinde düşünmeyi değil, üretimi ve yeniliği teşvik eden, kendi kendini eleştirebilen bir model geliştirilmesi elzemdir. Endüstri 4.0 olarak adlandırılan süreç ile birlikte düşündüğümüz zaman yeni dönemde bu zihni devrimi gerçekleştirmek zorunluluk haline gelmiştir. Nesnelerin interneti olarak adlandırılan Endüstri 4.0 ile üretim sürecinde de öğrenebilen yapay zekalı makineler devreye girecektir.

Bu sebeple eğitim sistemimizde hayal gücünü zorlayan serbest düşüncelerin geliştirilmesi için bir model uygulanması gerekmektedir. Babam, Prof. Ahmet Atan’ın bir makalesinde değindiği gibi "Hayal gerçeğin geçmişidir; Hayal kuran ve bunları

gerçeğe dönüştürmek için gerekli gayreti gösteren gönüllü insanlar; gerçeğe açılan kapının anahtarını elde etmiştir.” Hayal kurabilen gençlerin yetişmesi ar-ge ve inovasyonun temelini oluşturmaktadır. Bunların sağlanması ile Türkiye oluşturulan yeni düzende hak ettiği konumda olacaktır.

BÖLÜM 3

Küresel güç dengesi yeniden kurulurken Türkiye emin adımlarla güçlenmeye devam ediyor. Son yıllarda yapılan stratejik adımlar yeni düzende Türkiye’nin kritik roller üstleneceğinin göstergeleridir.

Türkiye, dünyayı etkisi altına alan 2008 küresel finans krizi sonrasında IMF ile anlaşma imzalamayarak önemli bir dönemeçten geçmiş, sonrasında ise adeta ülkemizin bağımsızlığını eline almasında büyük bir adım atmıştır. Nitekim Türkiye’nin 2023 hedefleri bu yıllarda ilan edilmiş ve millileşme hamleleri birbiri ardına gelmeye başlamıştır.

Savunma sanayinde millileşme oranını her geçen gün artıran Türkiye yerli ve milli uydusunu tamamladığında uzay teknolojileri konusunda da stratejik güce sahip olacaktır. Uzay teknolojilerinde güçlü olan ülkeler küresel güç dengelerinde de önemli bir güce sahip olacaklardır.

Yazı dizimizin ilk ikisinde de üzerinde ağırlıkla durduğum Tek Kuşak Tek Yol projesine tekrar dönecek olursak; bu projede demir yolları, kara yolları, enerji nakil hatları, devasa inşaat projeleri ve yeni limanların yapılması planlandığını projeyi takip edenler bilir. Güney Asya bölgesini hem Orta hem de Güney koridordan AB’ye bağlayan hat üzerinde bulunduğumuzdan dolayı bu projenin en kilit ülkesi şüphesiz ki Türkiye’dir. Türkiye’nin Somali’de, Çin’in Cibuti’de kurduğu askeri üsler gerek o bölgenin gerekse Tek Kuşak Tek Yol projesinin deniz hattının güvenliği konusunda atılmış olan adımlardandır.

Osman Gazi ve Yavuz Sultan Selim Köprüleri, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattı, Çanakkale 1915 Köprü projesi doğu ile batı arasında köprü olan Türkiye’nin Tek Kuşak Tek yol projesi kapsamında atmış olduğu önemli adımlardan bir kaçıdır.

TANAP, Türk Akımı, İsrail Gazı ile ilgili görüşmeler Türkiye’yi enerji kavşağı haline getirecek, Nükleer santraller ve HES yatırımları Türkiye’nin enerji konusunda dışa bağımlılığını azaltarak üretim maliyetlerinin düşmesine yol açacaktır.

Türkiye sadece ticaret ve enerji alanında değil aynı zamanda finans sektöründe de önemli bir merkez olma yolunda adımlar atmaktadır. Reel sektörün ihtiyaçlarını karşılayacak, her türlü finansal aracın ihraç edilebildiği, güçlü bir fiziksel, beşeri ve teknolojik altyapıya sahip, etkin bir biçimde denetlenen şeffaf bir piyasa yapısını tesis edecek olan İstanbul Finans Merkezi Projesi Türkiye’yi gelecek dönemde bu alanda da önemli bir oyuncu haline getirecektir. Bununla birlikte uzun yıllardır dış fazla sebebiyle önemli ölçüde birikim yapan Çin’in Tek Kuşak Tek Yol projesinin finansmanı için kurulmasında öncülük ettiği Asya Altyapı Yatırım Bankası’nın kurucu üyesi olan Türkiye bu anlamda da önemli bir adım atmıştır. Aynı zamanda yerli para ile ticaret yapılması hususu da Türkiye’nin attığı en stratejik adımlardan biridir.

Türkiye bu dönemde gerek bölgesinde gerekse küresel anlamda oluşturduğu diplomatik hat ile nüfuz alanını genişletme çalışmaları yürütmektedir. Türkiye, 1924 yılında 39 dış temsilciliğe sahip olan Türkiye, günümüzde 234 misyonla temsil edilerek tüm dünyada barışı oluşturmak, istikrara ve refaha katkıda bulunmak amacıyla çalışmaktadır. Türkiye diplomasisi, özellikle son birkaç yılda büyük bir dinamizm kazanmıştır. Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu, Körfez, Afrika, Orta Asya, Avrupa, Amerika ve hatta Latin Amerika ülkeleri de olmak üzere neredeyse tüm dünya ülkeleriyle hem siyasi hem de ekonomik ve ticari alanlarda yoğun bir diplomasi yürütmeye çalışmaktadır. Sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son birkaç ayda gerek ülkemize gelen liderlerle gerekse yurt dışına gerçekleştirdiği ziyaretlere baktığımızda yürütülen yoğun çalışmayı görebiliriz.

Türkiye’nin yürüttüğü yeni dönem uluslararası ilişkiler Türkiye’nin artan gücünün bir sonucudur. Türkiye’ye kendi politikalarını zorla dayatmaya çalışan AB’ye Cumhurbaşkanı Erdoğan BBC’ye verdiği röportajda “Bizim için AB olmazsa olmaz yer değil. Biz Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne alamayız’ derlerse, bu bizi rahatlatır.” Sözleriyle gerekli cevabı vermiştir.

Türkiye, gücünü bilerek denge politikası yürütmeye devam etmektedir. Bir yandan Rusya’dan S-400 füzesi alma konusunda son aşamaya gelirken diğer yandan Türkiye’nin kendi hava ve füze savunma sisteminin geliştirilmesi için Fransız ve İtalyan şirketleri ile mutabakat imzalaması, bir yandan Türk savaş uçağı yapımı için İngiltere ile antlaşma imzalanırken Çin ile Tek Kuşak Tek Yol projesinde ortak çalışma yürütmesi bunun en net göstergesidir.

Tüm bunlar yapılırken beşeri sermaye konusunda geride kalınmamalıdır. Özellikle son yıllarda üretimde robotik teknolojilerin gelişmesiyle beraber insan iş gücü azalmaktadır. İnsanların uzun bir sürede yaptığı işleri robotik teknoloji ve otomasyon sistemleri daha kısa sürede, daha az maliyet ile gerçekleştirmektedir. Nesnelerin interneti ile makineler arasında bağlantıların kurulduğu bu süreçte ülkemizin genç nüfusunu yeni düzene hazır hale getirmeliyiz. Şüphesiz ki; liyakat sahibi ve eleştirel düşünce sahibi gençler geleceğin inşasında önemli rol oynayacaktır.

DEVAM EDECEK.

Yeni Dünya Yeni Düzen - image001 35

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir