Bizim bazı politikacılarda en büyük eksiklik nedir biliyor musunuz? Utanma, sıkılma duygusunun olmaması…
Bugün AK dediğine ertesi gün KARA diyor… Bugün GÜZEL dediğine ertesi gün ÇİRKİN diyor… Bugün doğru dediğine ertesi gün YANLIŞ diyor… Dün söylediğini bugün inkâr ediyor…
Bir zamanlar “APO ile konuşan şerefsizdir” dediler, sonra da “Konuştuysak ne oldu, vatan görevi yaptık” savunmasıyla, kedi gibi pisliklerini örtmeye çalıştılar…
Bir zamanlar, bazı politikacılar Fethullah Gülen’e övgüler dizdiler, “Gel artık, yeter, bu hasretlik bitsin” şarkıları söylediler, şimdi de “sövgüler” diziyorlar. Hem de günün 24 satinde…
Ve bunu yaparken de zerrece utanmıyor, sıkılmıyorlar… Sanki bu lafları onlar değil de ben söylemişim gibi…
Sonra da bu adamlar hiçbir şey olmamış gibi ortalıkta dolaşıyorlar… Halkın karşısına çıkıyorlar… “En doğru, en dürüst politikacı benim…” diyorlar. En doğru, en dürüst insan; en doğru, en dürüst vatandaş benim…”
Vatandaşımız AKP içerisinde olup bitene şöyle bir göz atsa, şöyle dönüp bir baksa ne hilkat garibesi yaratıklarla ve olaylarla karşılaşıp, küçük dilini yutacaktır…
Bir zamanlar, birbirlerine en ağır sözlerle saldıranlar, birbirlerini hainlikle, malı götürmekle suçlayanlar şimdi orada omuz omuza yaşam sürüyorlar… Küfür derecesine varan hakaretlerle birbirlerini tehdit edenler şimdi o yollarda omuz omuza, sırt sırta beraber yürüyorlar…
Bir zamanlar, FETÖ çetesiyle birlik olup, orduya kumpas kuranlar, komutanlarımızı yıllarca hapislerde tutanlar, ellerini kollarını sallayarak geziyorlar bugün… Bir zamanlar, Türk silahlı kuvvetlerinin “Kozmik odalarına” girip, askeri sırları ayaklar altına saçanlar yine ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar ve işin en ilginç yanı da, onlara göre, vatanseverler listesinin en başında sadece kendileri var…
Kimse onların eline su dökemiyor…
Şimdi de hazırladıkları afişlerle, FETÖ darbesini önleyen yiğit askerlerimizi halkın gözünde küçük düşürmeye, değersizleştirmeye çalışıyorlar…
Bu girişimler de sonuç vermeye başladı bile… Askerlere saldırıyorlar artık… Geçenlerde İzmit’te, çarşı iznine çıkan 5 asker, birliğe dönmek üzere bindikleri yolcu otobüsünde bir delikanlıyla tartıştılar… Ardından da tartışmaya karışan gencin çağırdığı yakınlarının saldırısına uğradılar. Fena bir biçimde dövüldüler…
Şimdi sormak gerekmez mi onlara? “Afişlerin halk üzerindeki etkisinden memnun musunuz? Varmak istediğiniz hedefe ulaşabildiniz mi? Vatan çocuklarını karşı karşıya getirmek ne kazandırdı ülkeye ve size?
Spor kulübü değiştirir gibi parti değiştiren, dün başka konuşan, bugün başka konuşan, renkten renge giren bu bukalemun insanlara halkımız şimdi şöyle sormalı:
“Arkadaş, dün sen böyle diyordun, bugün böyle diyorsun…”
“Dün sen bunları, bunları söylüyordun, karşı partideki politikacıları yolsuzlukla, hırsızlıkla, vatana ihanetle suçluyordun, bugün aynı partide en yüksek makamları işgal etmiş, onlarla birlikte görev yapıyorsun…
“Bu nasıl iştir? Bu nasıl gidiştir… Bu nasıl insanlıktır, bu nasıl ‘En doğru, en dürüst politikacılıktır?”
“Hele şunu bi anlatsan da biz de öğrensek…”
“Sizde hiç utanma, sıkılma yok mudur? Siz evlatlarınızın, eşinizin dostunuzun yüzüne nasıl bakıyorsunuz? Daha da önemlisi yarın torunlarınızın yüzüne nasıl bakacaksınız?”
Son yıllarda politikacılar arasında o denli çok olay meydana geldi ki, o kadar çok yalan, pislik, ikiyüzlülük, sahtekârlık ortaya çıktı ki uygar ülkelerde bu olayların onda biri olsaydı hemen istifa kurumu çalışır, bu adamlar görevlerinden çekilirlerdi…
Bizde ne yazık ki “İstifa etmek” diye bir kavram yok… İstifa diye bir kurum yok…
“İzzet-i ikbal ile bab-ı hükümetten çekilmek yok …” (Namık Kemal) Yani çağın değer yargılarını doğruluktan ve samimiyetten sapmış görerek, kendi arzuları ve saygınlıkları ile devlet kapısından ayrılmak yok.
Pişkinlik, bazı politikacıların geçim kaynağı, aşı ekmeği oldu günümüzde…
Pis işleri açığa çıkan, güç durumda kalan bir politikacının şimdiye dek hiç istifa ettiğine tanık olmadık…
Hiç duymadık… Görmedik. Yaşamadık…
O kadar çok suç işlediler, o kadar çok pis işlere karıştılar ki adaletin yakalarını bırakmayacağını onlar da çok iyi biliyorlar…
Çünkü artık “Dönülmez akşamın ufkundalar, vakit çok geç…”
Japonlar, kendilerinin neden olduğu felaketler, hatalar karşısında bırakın istifa etmeyi, “harakiri” yapıp, yani intihar yolunu seçip, ölüme gitmektedirler…
Bundan iki sene önce, 2015 yılında, Yalova’da, Körfez Geçiş Köprüsü’nün bağlantı halatlarından birinin kopmasından kendini sorumlu tutan bir Japon mühendisi, harakiri yaparak canına kıymıştı…
Önce bileklerini ve boynunu kesen Ryoıchı Kıshı, daha sonra bıçağı karnına saplayarak harakiri yapmıştı…
Bu düzeye gelebilmek için daha ne acılar çekilecek…
Daha ne kadar ölüm haberleri alacak bu çileli toplum…
Anaların gözyaşı ne zaman dinecek?
Söyle bana ey halkım, servetini kan – gözyaşı üzerine kuran, ama utanma – sıkılma nedir, bilmeyen o utanmaz, sıkılmaz, rezil adamı bu kutsal topraklardan ne zaman atacaksın?