20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatı Sonuçsuz Kalmamalı

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 15 Temmuzlar çok önemlidir. İlki, Kıbrıslı EOKA lideri Nikos Sampson’un Kıbrıs’taki 15 Temmuz darbesi, ikincisi ise  Türkiye’deki hain darbe kalkışmasıdır. - kibrisbarish

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 15 Temmuzlar çok önemlidir. İlki, Kıbrıslı EOKA lideri Nikos Sampson’un Kıbrıs’taki 15 Temmuz darbesi, ikincisi ise  Türkiye’deki hain darbe kalkışmasıdır.

Bu yıl Kıbrıs’taki darbe, Türkiye’deki 15 Temmuz’un  gölgesinde kalmıştır ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 20 Temmuz  Kıbrıs Barış Harekatı’nın 43’ncü yıldönümü sebebiyle yayınladığı  mesajda  “Artık hiç kimse, Türkiye’nin, Kıbrıs Türk halkının ilanihaye çözümsüzlüğün mağduru olarak kalmasına, hiçbir hukuki temeli bulunmayan kısıtlamalara maruz bırakılmasına seyirci olmasını beklememelidir”  diyerek Kıbrıs konusundaki son gelişmelere dikkat çekmiştir.

Başbakan Binali Yıldırım da Kıbrıs’ta düzenlenen törende  yaptığı konuşmada  başarısızlıkla sonuçlanan Kıbrıs görüşmeleri hakkında şu tespitte bulunmuştur: “Türk tarafı çözüm iradesini 2004 yılında hayata geçirmiş ve referandumda evet oyu kullanmıştır. Bu sınavdan Kıbrıs Türkü alnının akı ile çıkmış çözüme evet demiştir. Rum tarafı da birlikte yaşamaya hazır olmadığını ortaya koymuş hayır oyu kullanmıştır. Maalesef aynı tutum bugün de devam ediyor. Kıbrıs konferanslarından bir sonuç alınamayacağı net olarak anlaşılmıştır.”

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ise  iki kez başarısız olan Kıbrıs müzakerelerinin ardından başka süreçlerin hayata geçeceğini  şöyle açıklamıştır:  “Ama artık bundan sonra başka süreçler olacak Kıbrıs’ta. Ömür boyu bu şekilde bu süreç gidemez.”

Kıbrıs Demokrat Parti  Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş ise  yayımladığı mesajda, adada 1974 yılından bu yana  devam eden istikrarlı barış ortamının korunmasının ancak Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin devamı ile mümkün olduğunu belirtmiştir.  KKTC Başbakanı Hüseyin Özgürgün de, “Artık masada vakit kaybetmeye gerek yok” demiştir.

Dışişleri Bakanı  Çavuşoğlu’nun “Nasıl bir yol haritası belirleyeceğiz?” sorusunun cevabı açıktır.  Bu konuda biri Kırım’dan, diğeri ise Irak’tan iki örnek vardır.

Kırım, Rusya tarafından uluslararası hukuka aykırı bir şekilde işgal edilince  yeni yönetim, Rusya’ya katılım kararını 6 Mart 2014 tarihinde  almış ve kararı 16 Mart‘ta referanduma götüreceğini ilan etmiştir. Uluslararası toplumun tanımadığı ve Kırım Tatarlarının boykot ettiği referandumdan Rusya’ya katılım kararına onay çıkmış, bunun üzerine Moskova Kırım’ı 18 Mart 2014 tarihinde ilhak etmiştir.

Böylece Rusya, 1994 yılında Budapeşte mutabakatı ile kabul ettiği Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü Kırım’ı işgal ederek ortadan kaldırmıştır. Bu karara Batı dünyasından gelen tepkilere rağmen Kırım fiilen Rusya’nın egemenlik alanına girmiştir. Ukrayna dahil hiçbir ülke de Rusya’ya savaş ilan etmemiştir.

Kırım örneği Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’yi heyecanlandırmış olsa gerek ki, Kürt lider  Kırım’da olduğu gibi 25 Eylül 2017  tarihinde bağımsızlık için referandum yapılacağını açıklamıştır. Gelen tepkilere rağmen Barzani geri adım atmamıştır.

Bu iki örnek ortadadır. Kıbrıs’lı Türkler de bir referandum yaparak kendi gelecekleri hakkında karar vermelidir.

Kıbrıs Türk halkı Annan Planı’na evet derken, Kıbrıslı Rumların hayır oyu kullanmasına rağmen AB’ye bölünmüş bir devlet olarak üye yapılması, her ortamda gündeme getirilmelidir. Kuzey Kıbrıs’ta AB mevzuatının yürürlükte olmadığı da unutulmamalıdır. AB üyesi bir devlet düşünün ki, kendi mevzuatı üyesi olduğu kuruluşun sınırları içinde geçerli olmasın.

Kıbrıs’ta farklı bir tutum izleyen AB, Avrupa’da Yugoslavya’dan yedi, Çekoslovakya’dan iki yeni bağımsız devletin ortaya çıkmasına sesini çıkarmamıştır. Üstelik  bu yeni devletlerin halkları etnik ve dinsel olarak birbirine çok yakındır. Ayrıca bu devletlerde bir tarafın diğerine yönelik soykırım planları da bulunmamaktadır.

Oysa Kıbrıs’ta Akritas soykırım planı ile  Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin imha edilmesi öngörülmüştür. Akritas, 21 Aralık 1963 tarihinde Tahtakale’de başlatılan Rum saldırılarını organize eden planın adıdır.

Çok önemli bir nokta da şudur: Kıbrıs’ta iki farklı ulus, iki ayrı din,  iki farklı dil  geçerlidir. Ayrıca her iki ulusu temsil eden iki NATO üyesi iki devlet vardır.  Siz hiç duydunuz mu zeytinyağı ile suyun birbirine karıştığını? Çalkalayıp karıştırsanız bile bir süre sonra zeytin yağı üste çıkar. Kıbrıs’ta AB ve Birleşmiş Milletler, zeytin yağı ile suyu birbirine karıştırmak istemektedirler ama bu karışım olmaz.  Nitekim günümüzdeki Sudan, Libya, Irak ve Suriye örnekleri göz ardı edilmemelidir.

Kıbrıs gibi yapay bir devlet dünyada yoktur . Buna rağmen AB, Kıbrıs’ta ayrı etnik, dinsel, kültürel kökenden gelmelerine  rağmen Türkler ile Rumlar arasında bütünleşmeyi istemektedir. Fakat AB,  Kıbrıs Anayasasında Türkçe resmi dil olmasına rağmen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ikinci resmi dili olan Türkçeyi AB dili olarak kabul etmemektedir. Bu konuyu, Avrupa Birliği Türkiye İlişkileri: Bir Çıkmaz Sokak  (Beta Basım, İstanbul, 2013)  kitabımda ayrıntılı olarak açıkladım.

Kıbrıs’ın fethi, Piyale Paşa komutasındaki Osmanlı Donanmasının 15 Mayıs 1570 tarihinde  İstanbul’dan hareketi ile başlar, 1 Temmuz 1570’te Lala Mustafa Paşa komutasındaki ordunun adaya çıkması ile devam eder.  Venediklilerin son direniş noktası olan Magosa’nın teslim olmasıyla  4 Ağustos 1571 tarihinde son bulur. Kıbrıs, Rumlardan değil, Venediklilerden alınmıştır.

Kıbrıs’a 21 Eylül 1571 tarihli Padişah II. Selim’in fermanı ile İç Anadolu’dan  Türk aileler yerleştirilmiştir. Kıbrıs Türkleri, 1878’de başlayan İngiliz yönetimi altındaki ağır baskı ve haksızlıklara, Rum terörü sebebiyle çektikleri sıkıntılara rağmen kimliklerini korumuşlardır.

Rum ve Yunan milliyetçiliği AB’yi esir aldığı sürece Kıbrıs’ta  adil bir çözüm bulunması mümkün değildir. Bunun ispatı aşağıdaki haritadır.

Yunanistan’da Kavala şehri giriş ve çıkışları ile  şehir merkezinde bulunan ve bilebildiğim kadarıyla 1990 yılından bu yana  (1990 yılında bu haritayı gördüm ve daha sonraki Yunanistan seyahatlerimde bu fotoğrafı çektim) bulunan Kıbrıs haritası bunun örneğidir.

Kana boyanmış Kıbrıs haritasında Türklere şöyle  hakaret edilmektedir: “KIBRIS’I UNUTMA: İŞGALCİ TÜRKLER KIBRIS’TAN DEFOLUN.”  (Turkische eindriglinde hinaus aus ZYPERN)  Benzer bir harita,  yukarıda görüldüğü gibi Güney Kıbrıs Rum Lideri Glafkos Clerides’in  1988 yılında yayınlanan  Cyprus: My Deposition adlı kitabının kapağında da vardır.

Haritanın kaldırılması konusunda 1990 yılından bu yana Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu dahil tüm Dışişleri Bakanlarına mektup yazmama rağmen bir sonuç alamadığımı burada  itiraf etmeliyim.

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti ve de Kıbrıs Türk Halkı, siyasal eşitlik konusunda 1881 yılından bu yana mücadele vermektedir.  İngiliz sömürge yönetimi, 1882 anayasasında Danışma Meclisi’ne 9 Rum, 3 Türk ve 6  atanmış üyenin yer almasını öngörmüştü. Bunun üzerine 1881 yılı sonunda Yüksek Komisere başvurularak  eşit temsiliyet talep edilmiş olmasına rağmen 1882 anayasasında bu haklı isteğin  dikkate alınmaması üzerine, İngiliz yönetimine tepki gösterilmiştir. 26 Mart 1882 tarihinde  İngiliz Sömürgeler Bakanı Kimberley’e bir muhtıra gönderilerek Enosis’e karşı bir güvence olarak eşit temsiliyet istenmiştir ama sonuç alınamamıştır.

Bu süreç günümüzde de devam etmektedir. İngiliz ulusal arşivlerinde yer alan belgeye göre 18 Kasım 1983 tarihinde  KKTC’nin ilan edildiği 15 Kasım’dan üç gün sonra dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Geoffrey Howe, İngiltere Büyükelçiliklerine  telgraf göndererek bu ülkelerde KKTC’nin tanınmaması için çalışmalar yürütmelerini istemiştir.

Acaba İngiltere, Crans Montana’da  kimden yana  tavır sergilemiştir?

Kıbrıs Anayasası ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olan Makarios’a karşı EOKA lideri Nikos Sampson 15 Temmuz 1974 tarihinde darbe yapmıştır.  Bu darben 5 gün sonra Türkiye  20 Temmuz’da 11 Şubat 1959 tarihinde Zürih’te,  19 Şubat 1959 tarihinde de Londra’da imzalanan anlaşmalardan doğan hakkını kullanarak  Kıbrıs’a müdahale etmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri 20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs’ta başlattığı harekat sonucunda 14 Ağustos’ta Lefkoşa’ya girerek Enosis’e engel olmuştur. Bu harekat Zürih ve Londra Anlaşması’nın 4’ncü maddesine göre yapılmıştır. Fakat Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi (Council of Europe, Parliamentary Assembly, Official Report of Debates, p. 212: Cyprus is…..under Turkish military occupation) harekatı işgal olarak değerlendirmektedir.

Londra Anlaşması sonucunda Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsız bir devlet olarak 16 Ağustos 1960 tarihinde kurulmuştur. Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık; Kuruluş, İttifak ve Garanti adındaki 3 anlaşmayı imzalamışlardır. Fakat 1963 yılında Akritas Planı’nın yürürlüğe konulmasıyla Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türkleri yönetimden zayıflatarak daha sonra Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Yunanistan ile birleştirmeyi (Enosis) amaçlamışlardır.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temel yapısı Zürih’te belirlenmiş, 27’nci madde ile  belgedeki tüm maddeler, Kıbrıs Anayasasının temel maddeleri sayılması kabul edilmiştir. Güney Kıbrıs Rum Lideri Glafkos Clerides   Cyprus: My Deposition adlı kitabında AB’ye girildiğinde 1960 Garanti Anlaşması’nın pratikte işlemeyeceğini açıklamıştır.  İngiliz Hukukçu Maurice H. Mendelson  Kıbrıs’ın AB’ye tam üyelik başvurusunun geçersiz olduğu görüşünde olmasına rağmen Kıbrıs tüm ada olarak  AB üyesi yapılmıştır.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi  Kıbrıs adı altında  adına AB üyesi olunca,  2006 yılındaki Ek Protokol ile ilgili Türkiye’ye yeni yaptırımlar uygulanmasını istemiş, fakat diğer üye devletler tarafından öneri kabul edilmeyince 2009 yılında  tek taraflı olarak İşçilerin Serbest Dolaşımı (2. Başlık), Enerji (15. Başlık), Yargı ve Temel haklar (23. Başlık), Adalet Özgürlük ve Güvenlik (24. Başlık), Eğitim ve Kültür (26. Başlık), Dış Güvenlik ve Savunma Politikası (31. Başlık) dahil 6 başlığı bloke etmiştir.

Kıbrıslı Rumlar ve AB, 15 Temmuz’u yok sayarak 20 Temmuz’da Türkiye’nin  adayı işgal ettiğini savunurlar. Fakat  İslam İşbirliği Kuruluşu üyesi 57 Müslüman ülke  dahil hiçbir ülke  20 Temmuz’un gerçek çıkış noktasını hatırlamak istememektedir.  Daha da kötüsü, Akdeniz’de Kuzey Kıbrıs Rum Yönetimi’nin  Kıbrıs’ta doğal gaz aramalarına  Katar’ın destek vermesidir. Buna rağmen  Rumları destekleyen  Katar’ı korumak için  Türkiye’nin Katar’a arka çıkması anlaşılır gibi değildir.

Rahmetli Bülent Ecevit 20 Temmuz’dan 2 gün sonra Yunanistan’da Albaylar Cuntası’nın çökmesine sebep olan 20 Temmuz harekatı  üzerine  “Yunanistan’a da demokrasi getirdik” demişti. Eğer Türkiye  20 Temmuz’da  Kıbrıs’a müdahale etmeseydi, Yunanistan AB üyesi olamazdı. Çünkü, demokrasinin olmadığı Yunanistan’ı AB üye yapmazdı. Tıpkı Türkiye’de 27 Mayıs ve 12 Eylül askeri darbelerinden sonra AB ile ilişkilerimizin askıya alınmasında olduğu gibi.

Kıbrıs’ta 15 Temmuz darbesinin yıldönümü  sebebiyle  Güney’de  düzenlenen törenlerde darbede ölenler anılmıştır.  Makarios karşıtı darbenin başlama saati olan 8.20’de Güney Kıbrıs’ta  sirenler çalmış, Lefkoşa’nın Rum kesimindeki Ay Konstantinu ve Eleni Kilisesi’nde ayinler gerçekleştirilmiştir.  Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu II. Hrisostomos’un yönettiği  törene Türkleri temsil etmeyen Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis de katılarak ayrışmayı körüklemiştir.

Aslında ayrışma, Kıbrıslı  Rumların en sağındaki  parti  ELAM’ın (Ethniki Laiki Metopo/Ulusal Demokratik Cephe) Rum Temsilciler Meclisine 15 Ocak 1950 tarihinde Kıbrıs Rumları arasında yapılan ve yüzde 96 Evet oyunun çıktığı Enosis Plesibiti’nin  yıldönümünü her yıl anmak  önerisinin Rum Meclisinde kabul edilmesiyle kesinleşmiştir. Bu karar, Kıbrıs’ın iki halk arasında zaten çok gevşek olan ipleri koparmıştır.

Zürih ve  Londra  Anlaşmaları sonucunda yürürlüğe giren Kıbrıs Anayasası   uyarınca  Kıbrıs  Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olan Makarios’un , “Zürih Anlaşması Enosis’e giden yolda bir basamaktır” demeci , Zürih ve Londra’da altına imzasını attığı anlaşmaları inkar edeceğinin habercisiydi.

Cumhuriyetin ilanından sonra  15 Ağustos 1962 tarihinde Rum Ortodoks Kilisesinin merkezi olan Kykko manastırında yapılan törende Makarios’un “Kıbrıslı Rumlar, EOKA’cılar tarafından başlatılmış bulunan istiklal mücadelesine devam etmeli ve onların başlattığı görevi tamamlamalıdırlar. Mücadele şimdi yeni bir şekilde devam ediyor ve hedefimize ulaşıncaya kadar devam edecektir” açıklaması unutulursa, Kıbrıs konusu AB üyeliği için feda edilmiş olur.

Kıbrıs ile ilgili iki anımı da bu vesileyle paylaşmak isterim. 1966 yılında Ankara’da SBF’de  birinci sınıfta idim. Bu yılın sonbaharında Ankara Kurtuluş Parkı’nda bir Kıbrıs Mitingi düzenlenmişti Düzenleyenler arasında o dönemde SBF okuyan  Melih Gökçek’te vardı. Rahmetli Rauf Denktaş, tutuklu bulunduğu Kıbrıs’tan gelerek ateşli bir konuşma yapmış, Makarios’un kuklaları da yakılmıştı.

Yıl 1974. Eskişehir’de  İİTA bahçesindeki SBE’de  doktora tezimi yazıyordum. 20 Temmuz Cumartesi günü öğle saatlerinde büyük bir gürültü koptu. Bahçeye çıktım. Eskişehir Hava Üssünden öğlen saatlerinde peş peşe jetler kalkarak Güneye uçuyorlardı. Ne olduğunu akşam haberlerinde öğrendim. Çünkü, Barış Harekatı başlamıştı.

20 Temmuz 1974 zaferinin  yıldönümü kutlar, 20 Temmuz ve sonrasındaki harekattaki bütün şehitlerimize Allah’tan Rahmet dilerim.

***

İstanbul Beylik Düzü Belediyesi tarafından KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı,  merhum Rauf Denktaş’ın anısına  hazırlanan anıtın  11 Temmuz’daki  açılışın İstanbul Valiliği tarafından törene  bir gün  kala izin verilmemesini anlamış değilim.

Prof. Dr. S. Rıdvan Karluk

AKEV Üniversitesi

Antalya

ridvankarluk@gmail.com

rkarluk@anadolu.edu.tr


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir