15 Temmuz darbe girişimi Türkiye’nin dış politikasını nasıl değiştirdi ?
Türkiye’de 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi yalnızca iç siyasette değil, dış politikada da bir dizi önemli kırılmayı ve değişimi beraberinde getirdi.
Bu değişimin başında Fethullah Gülen ve cemaatinin yurt dışındaki faaliyetlerinin Türkiye’nin en önemli dış politika önceliğine dönüşmesi geliyor.
Türkiye, gerek ABD gerekse de Avrupa, Orta Asya ve Afrika’daki ülkelerle ilişkilerinde bu konuyu sıklıkla gündeme getiriyor.
Şu ana kadar ABD, Türkiye’nin Gülen’in gözaltına alınması ve iade edilmesi taleplerini karşılamış değil. ABD’li yetkililer, bu konunun siyasi değil, hukuki bir mesele olduğunu savunuyor.
Türkiye’nin son bir yıl içerisinde dış politikasında etkili olan ikinci meseleyi de ABD’deki başkanlık değişimi oluşturuyor
Türkiye hükümeti, gerek Gülen yapılanmasıyla mücadele gerekse de Suriye konusunda Donald Trump yönetimi ile selefi Barack Obama’ya kıyasla daha rahat bir şekilde birlikte çalışabileceğine inanıyor.
Ancak uzmanlara göre, bu konudaki beklentiler de henüz karşılanmış değil ve bunda özellikle Trump’ın son dönemde iç politikada baskı altında kalması önemli rol oynuyor.
Son olarak ABD’de yeni yönetimin de beklentileri karşılayamaması ve Türkiye’nin özellikle darbe girişiminde hükümete destek verilmesi konusunda geç kalmakla eleştirdiği Avrupa ile de sıkıntılı bir dönemden geçilmesi başta Rusya olmak üzere farklı ülkelerle işbirliği ve müttefiklik ilişkisini 15 Temmuz’dan sonra hızlandırdığı dikkat çekiyor.
Rusya’yla ilişkiler bile eşitler arasındaki bir ortaklık olmaktan çok Moskova’nın Ankara’nın zayıflamasından faydalanarak birçok kazanım elde ettiği bir ilişkiye dönüştü."
Mark Pierini, AB’nin eski Türkiye Büyükelçisi
Avrupa Birliği’nin (AB) eski Türkiye Büyükelçisi Mark Pierini, Carnegie Europe’ta yayınlanan makalesinde, hükümetin son bir yıldır aldığı siyasi kararlar birçok açıdan başarısız darbe girişiminden çok daha fazla tehlikeyi de beraberinden getirdiğini savundu.
Dış politikada atılan adımların Türkiye’yi geleneksel müttefiklerinden uzaklaştırdığını öne süren Pierini, "Türkiye; ABD’den Suriye savaşındaki stratejisine karşı çıkarak, AB’yi hayali ancak uygun bir düşman olarak göstererek, Almanya’yı bir dizi görüş ayrılıklarını derinleştirerek ve Katar’la yaşanan diplomatik krizde Suudi Arabistan ile Mısır’ın karşı tarafında yer alarak müttefiklerinden ayrıştı. Hatta Rusya ile kurulan ilişki bile eşitler arasındaki bir ortaklık olmaktan çok Moskova’nın Ankara’nın zayıflamasından faydalanarak birçok kazanım elde ettiği bir ilişkiye dönüştü" dedi.
Gülen ile mücadele önemli bir öncelik oldu
Türkiye açısından 15 Temmuz darbe girişiminin ardından dış politikanın en önemli önceliğini Gülen’in iadesi ve cemaatin yurt dışındaki faaliyetleriyle mücadele oluşturmaya başladı.
1999 yılından bu yana ABD’de yaşayan Gülen hakkında Türkiye iade başvurusu yaptı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da darbeden hemen iki gün sonra ABD’ye "Pennsylvania’daki bu zatı artık Türkiye’ye teslim edin. Eğer biz stratejik ortaksak, model ortaksak, o zaman ortağınızın bu talebini lütfen yerine getirin" sözleriyle seslenmiş ve Eylül ayında da Gülen’in gözaltına alınması çağrısı yapmıştı.
Üstelik Erdoğan hem Obama hem de Trump ile son bir sene içerisinde yaptığı görüşmelerde bu talebi dile getirdi.
Önümüzdeki dönemde ABD ve Türkiye arasındaki güven bunalımının aşılabilmesinin önemli ögelerinden biri Fethullah Gülen’in iadesi meselesi olacak."
Kadir Üstün, SETA Washington Genel Koordinatörü
Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) Washington Genel Koordinatörü Kadir Üstün, Gülen’in gözaltına alınması ve iade edilmesi taleplerinin karşılık bulmamasının Türkiye’de "ciddi bir hayal kırıklığı" yarattığını söyledi.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Üstün, darbe girişiminin Türkiye ile ABD ilişkilerini olumsuz etkilediğini belirterek, "Önümüzdeki dönemde iki ülke arasındaki güven bunalımının aşılabilmesinin önemli ögelerinden biri Fethullah Gülen’in iadesi meselesi olacağa benziyor" diye konuştu.
Türkiye, yalnızca Gülen’in iadesi için ABD ile değil, cemaat ile bağlantılı olduğu düşünülen kişilerin de yurt dışı faaliyetlerinin durdurulması için çeşitli ülkelerle temaslarda bulunuyor.
Darbe girişiminin ardından kurulan Türkiye Maarif Vakfı, son bir yıl içerisinde aralarında Gine, Nijer, Somali, Sudan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi ülkelerin olduğu farklı yerlerde bulunan olmak üzere 30 civarında Gülen Cemaat bağlantılı okulu devraldı.
Buna ek olarak, Cemaat bağlantılı olduğu ya da darbe girişiminde rol aldığı düşünülen bazı kişilerin iadesi için başta Avrupa olmak üzere Türkiye’nin farklı ülkeler nezdindeki çabaları da sürüyor.
Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Akın Ünver’e göre, bu durum diplomasinin iş yükünü artmış durumda.
BBC Türkçe’ye konuşan Ünver, "Mevcut durumda sığınma talebinde bulunmuş ve darbeyle ilişkisi olduğundan şüphelenilen asker, bürokrat ve siyasetçilerin iade talebi yükü, bunun yanında mücadeleyi karmaşıklaştıran ve zorlaştıran aktivist, akademisyen ve sanatçıların da iltica talebiyle birlikte bir çok ülkeyle ikili ilişkiler son derece çetrefil bir hale gelmiş vaziyette" dedi.
Trump beklentileri karşılayamadı
Ünver, ABD özelinde ise yeni yönetimin Türkiye’nin beklentilerini karşılayamadığına dikkat çekerek, bunu nedenini de Trump’tan beklentilerin yerine getirmek isteyeceğinden çok daha yüksek olması olarak açıkladı.
Türkiye hükümeti, Trump’ın başkanlığa gelmesiyle birlikte son dönemde özellikle Suriye ve Gülen’in iadesi konusunda istenilen adımları atmayan Obama yönetimine kıyasla yeni bir dönemin başlayacağını umuyordu.
Erdoğan, Trump’ın seçilmesinin ardından yaptığı açıklamada, "Amerika’da yeni bir dönem başlıyor… Ben, şahsım ve milletim adına Amerikan halkının bu tercihini hayra yormak ve başarılarla dolu bir gelecek temenni ediyorum" demişti.
Türkiye’nin Trump’tan beklentileri, Trump’ın karşılayamayacağı kadar yüksek."
Akın Ünver, Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi
Türkiye’nin Trump döneminin yeni bir başlangıç olmasını umduğunu ve yeni bir sayfa açmaya çalıştığını belirten Üstün, "Türkiye’nin beklentilerinin karşılandığını söylemek zor ancak YPG’ye yardım azalırsa ve Gülen’in iadesi konusunda siyasi mesaj verilebilirse ilişkilerde olumlu bir ivme yakalanabilir. Öte yandan bölgedeki istikrarsızlık devam ettikçe Türk-Amerikan ilişkilerinin de olumsuz etkileneceğini unutmamak gerekir" dedi.
Trump yönetimi, Suriye’de Rakka’nın Irak Şam İslam Devleti’nden (IŞİD) geri alınması için başlatılan operasyonu yürüten Kürt Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) silahlı kanadı Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) silah yardımı yapıyor.
Türkiye, ABD’nin kendilerine Rakka operasyonun tamamlanmasının ardından bu silahların geri alınacağı teminatı verdiğini söylüyor.
Üstün, ABD’de Gülen’in iadesinin yanı sıra Obama döneminden kalan YPG politikasının devam ettiğini ve Türkiye’nin istediği "derinlikte değişiklik yaşanmadığına" dikkat çekti.
Rusya ile yakınlaşma dönemi
Türkiye’nin beklentilerini karşılayamadığı tek ülke ABD değil. Avrupa ile de sıkıntılı bir dönem yaşanıyor.
Avrupa Birliği (AB), olağanüstü hal (OHAL) dönemindeki uygulamalar, binlerce kişinin kamudan ihraç edilmesi, gazetecilerin tutuklanması ve insan hakları alanındaki kötüleşmeden dolayı hükümeti sert bir dille eleştiriyor. AB, bu nedenlerden dolayı katılım müzakerelerinde yeni başlık açmamaya karar verdi.
Türkiye ise AB’yi darbe girişiminde seçilmiş hükümete doğrudan destek vermek konusunda geç kalmakla ve Cemaat bağlantılı kişileri "korumakla" suçluyor.
AB Eski Büyükelçisi Pierini, Türkiye’nin "hiçbir denetim ve denge mekanizmasının olmadığı bir tek adam yönetimine doğru ilerlediğini" ve bunun da riskli bir süreç olduğunu söyledi.
Pierini makalesinde, "Hem AB hem de NATO, anayasal ve askeri konularda uygulanan ya da uygulanacağı açıklanan politika tercihlerinin sürdürülebilirliği konusunda ciddi soru işaretleri taşıyor. Buna ek olarak, AB liderleri, Türk cumhurbaşkanının basın özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü konusundaki düşüncelerini duymanın şaşkınlığını yaşıyor" dedi.
Batı ile yaşanan bu sıkıntılar, Rusya ile yakınlaşma sürecinin de hızlanmasına yardımcı oldu.
Zira, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz’dan sonraki ilk yurt dışı gezisini St. Petersburg’a yapmış ve burada Kasım 2015’te Türkiye’nin Rus jetini düşürmesinin ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ilk kez bir araya gelmişti.
Erdoğan, bu ziyareti, "yeni bir doğuş, yeni bir sayfanın açılması" olarak nitelendirmişti.
Akın Ünver, Rusya ile yakınlaşmanın 15 Temmuz’dan önce başladığına dikkat çekti.
Ünver, "Türkiye’nin Suriye’de istediği sonucu elde edebilmesi için hem bölge ülkeleriyle hem de Rusya ve ABD ile ilişkilerini dengede tutması gerekiyor. Şu anda aslında çoğunlukla bu yapılmaya çalışılıyor, ancak Putin’in kendi devlet sistemi içerisindeki rahatlığı Trump’da yok" diye konuştu.
Türkiye ile Rusya arasındaki yakınlaşma Suriye’de Astana görüşmeleri altında yeni bir sürecin başlaması ve zaman zaman belli bölgelerde ateşkes ilan edilmesi gibi sonuçları da beraberinde getirdi.
15 Temmuz darbe girişiminin birinci yıldönümünde geriye dönüp bakıldığında Türkiye’nin yalnızca iç değil, dış siyaset açısından da önemli kırılmalar yaşadığı görülüyor.
Türk dış politikasında öncelikler değişirken, ABD ve Avrupa ile yaşanan tansiyonlar Türkiye’nin de farklı ülkelerle işbirliğine gitmesine neden oluyor.
15 Temmuz’un uzun vadeli ve kalıcı sonuçlar yaratıp yaratmayacağını ise zaman gösterecek.