Site icon Turkish Forum

ERDOĞAN’IN KAPSAMA ALANI

G20 Hamburg Zirvesi'nin en ​ilginç yorumu Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis​'ten geldi.
Amerika-Rusya, Çin-Kuzey Kore, Rusya-Suriye ilişkilerinden söz e​tti ve "Çarpık dünya görüşleri olan güçler arasında çok tehlikeli ittifakları​n​ kurulması beni korkutuyor" dedi.​..​
 
*
ABD'li Demokratların D.Trump'ın gizli bir anlaşma yaparak Rus müdahalesi ile Başkan olduğuna ilişkin histerik iddiaları,
Cumhuriyetçi D. Trump'ın ise H.Clinton'ın kişisel elektronik posta hesabında devlete ait gizli bilgiler içeren yazışmaları​nın piyasaya sürülmüş olması tezi arasında;
Trump'ın güvenlikle ilgili kurumları denetime alması ve Obama döneminin sorgulanacağı taahhüdü Washington'da ciddi bir siyasi savaşa​​​ yol açmıştır.  
 
*
Esasında Başkan Trump, ABD siyasetinin egemenliğini iş dünyasına devretmiş, uzun süredir devam eden siyasi ekolojiyi sallamıştır.
Bu durum küreselleşme ve geleceği için dünya çapında endişe yaratmış, en güçlü ülkenin dünya liderliğini isteyip istemediği konusunda kuşku uyanmıştır.
Liberal uluslararası düzenin çökmekte olduğu ve Washington'un geri çekilerek büyük bir dönüşümü başlattığı düşünülmeye başlanmıştır.
 
*
Halbuki Trump, "Önce Amerika" konumuyla enerjisinin çoğunu iç politikaya yöneltmiştir.
Bu yüzden ABD dış politikası ve en belirgin olarak savaş stratejisi şiddetli bir şekilde bölünmüş izlenimi veriyor.
 
*
Yoksa Ortadoğu'daki gerçek savaşlar, bölgesel ve hatta küresel bir yığın sorun olumsuz mu etkilenecektir?
Neden ABD, Avrupa-Atlantik ve Asya-Pasifik politikalarıyla ilgili açık bir küresel strateji oluşturmuyor?
Neden dış politikanın tutarlılığı eksiktir, neden diplomatik gelişimlerde pasif kalınıyor?
 
*
Bu ve benzeri sorularla ABD'nin küresel liderliği sorgulanıyor, dünya çapında endişeler oluşmuştur.
Ama ABD'nin dış politika önlemlerinin bir çoğu uluslararası toplum tarafından sorguya çekilirken hiç bir ülkenin ABD hegemonyasını reddetmediği de görülüyor...
 
*
O halde Trump ile birlikte ABD'nin kasıtlı olarak bölgesel ve küresel egemenliği bırakacağına dair bir sonuç çıkarmak yanlışına düşmemek gerekiyor.
Çünkü bu; bir işadamı doğasında dış ilişkilerin pazarlanabilirliği için siyasi hedeflere ulaşmaya elverişli tüm düzenlemelerin tehlikeye atılabileceği ve değiştirilebileceği bir vizyona işaret ediyor.
Böylece ABD'nin dünya liderliğini terk edeceği görüşünün doğru bir önerme olmadığı anlaşılıyor...
 
*
Ama Hamburg G20 Zirvesinde, her zaman ABD'nin tecrit baskısı altında olan bir çok ülke, bu kez şansın kendilerine döndüğünü artık ABD'nin küresel sistemde izole olmakta olduğunu ve çok kutuplu bir dünyanın doğduğu düşüncesindeydi.
Mesela, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dünyanın karşı karşıya bulunduğu siyasi güçlüklerle ilgili derin karşılıklı saygı ve bilgelikle birbirlerine bağlılık gösterisinde bulunurken;
Bu görüntü çok kutuplu küresel düzen için stratejik bir ittifakın konsolidasyonu olarak algılandı...
 
*
Doğruydu...
O sırada Kuzey Kore balistik bir füze testiyle Washington'a meydan okumuştu.
Halbuki Başkan Trump, Kim Jung-Un'un  ABD'yi vurabilecek nükleer bir füze geliştirmesine izin verilmeyeceğini açıkça söylemiş ve "Bu gerçekleşmeyecek" demişti.
Ama o da ne? Kim'in füzesi hem Alaska'ya ulaşabiliyor, hem de füzeyi bir nükleer savaş başlığı ile donatmak ancak kısa bir zaman alacaktı!
 
*
K.Kore'nin ilk kıtalararası Balistik Füze testinin yapıldığına dair haberler üzerine ABD ve Güney Kore askeri bir tatbikat düzenlediler.
Balistik füzeleriyle  Pyongyang'a bir güç gösterisi yaptılar.
Başkan Trump, K.Kore lideri Kim Jong-Un ile Twitter'da "Bu adamın hayatında daha iyi bir şey yok mu?" diye dalga geçti.
Kim Jung-Un ise kıtalararası füzenin, 4 Temmuz Bağımsızlık Gününü kutlayan Amerikalı piçlere bir hediye olduğu cevabını verdi!
 
*
Hamburg'ta hem Putin hem de Xi, gerginliği tırmandırmak yerine Kuzey Kore'nin füze testlerini dondurmasını, ABD'nin ise  Kore yarımadasındaki askeri tatbikatlarını durdurması önerisinde bulundular.
İki tarafı da süren anlaşmazlığa kapsamlı bir çözüm bulunması için ön koşul olmadan müzakerelere çağırdılar...
Putin ve Xi'nin sağduyulu tepkisinin Trump'un verdiği duyguya karşıtlığı; Rusya ve Çin'in küresel liderliğinin, ABD'nin ise sorunun bir parçası olduğu ve tek kutuplu dünyanın gereksiz hale geldiğini gösteren bir illüstrasyonu gibiydi.
 
*
Halbuki Başkan Trump, korkutucu bir ikilemle karşı karşıyaydı.
Eğer ABD kenara çekilecek olsa, Kim Jung-Un ABD'yi zorlamak ya da yıldırmak için en yıkıcı silahlara sahip olmaya ya da ABD müttefikleri Japonya ve Güney Kore'ye sahip çıkmaya ya da dünyayı yıkmaya karar verebilirdi.
 
*
Bu durum Başkan Trump'ın  sadece iki seçeneği olduğunu gösterdi.
1- ABD Kuzey Kore'nin nükleer cephaneliğinden vazgeçmesi için Pyongyang ile müzakere etmeliydi ki, müzakerenin yararının olmayacağı görülmüştü.
Bu durumda ABD; aynı tehlikeyi yaşayan Çin ve Rusya'yı ikna ederek, onları Kuzey Kore'nin nükleer cephaneliğinden vazgeçirmeye yöneltmeliydi.
2- ABD'nin bizzat bir nükleer savaş felaketiyle Pyongyang'a engel olmalıydı.
 
*
Madem çok kutuplu bir dünyadan bahsediliyordu,
İşte Kuzey Kore'nin nükleer cephaneliği ile artık Çin ve Rusya ilgileniyordu...
 
*
Çok kutuplu küresel dünya yolunda Hamburg G20 Zirvesi, Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis'in de işaret ettiği bir çok stratejik ittifaka yol açtı.
Mesela, ABD ile Rusya'nın Suriye'de ateşkes anlaşmasını yorumlayan Devlet Başkanı Putin, "ABD'nin Suriye yaklaşımı artık daha pragmatik. Ateşkes uzlaşısı da bu değişen yaklaşımın sonucu" ifadelerini kullandı.
Suriye'de bundan sonra çatışmasızlık bölgelerine odaklanacaklarını söyledi ve "Bunu Türkiye'siz yapamayız" dedi...
Bir anda "Türkiye'siz bir şeyin yapılamaması" gibi bir ifade hayli gururlandırıcıdır ama işin rengi farklıydı...
 
*
İsrail ve ABD; Rusya'nın Suriye'deki etkisini ve ittifakının içeriğini İran'a karşı kullanmanın yolunu oluşturmak üzere  stratejik ittifak dizayn etmişti.
Buna göre;
1- Rusya; Suriye'nin kendisini İran'a borçlu hissederek, İran'ın Şam'ın güneyinde daimi bir üs kurmasına izin vermesini engellemeye çalışmaktadır.
2- Lübnan, uzun süredir İsrail ve Hizbullah arasındaki çatışmanın ana arenasıdır. Bugün her ikisi de savaş sonrası Suriye'deki çıkarlarını üst düzeye çıkarmak için Mavi Hat üzerinde yerleşmeye çalışıyor. Ama bu durum İsrail için Golan'ın karşısındaki Suriye'deki Hizbullah- İran ekseninin oluşması anlamına geliyor. Rusya ise bu ekseni engelleme hizmeti veriyor.
3- Moskova; ABD, Ürdün ve İsrail'in koordinasyonunda Güneydoğu Suriye bölgesindeki çatışmasızlık bölgesinde; İran yanlısı askerleri, İran yanlısı militanları ve Hizbullah kuvvetlerini geri çekmek garantisiyle İsrail sınırlarını kontrol etmek üzere Suriye'nin güneydoğusundaki yeni bir üs kuruyor.
4-İsrail ve Ürdün sınırlarındaki alanlar dahil olmak üzere Güneydoğu Suriye'nin günlük işlerini yürütmek üzere ortak bir ABD-Rusya yönetimi kuruluyor...
Rusya bu ortaklıktan Doğu Akdeniz enerji denklemindeki yerini alarak hidrokarbon piyasalarında liderliğini sürdürmeyi amaçlıyor...
 
*
Nitekim Rusya'nın başlattığı Suriye Barış Görüşmeleri kapsamında 4 Temmuz'da Astana'da, Suriye'de çatışmasızlık bölgeleriyle ilgili Hamburg G20 Zirvesi sırasında Trump ve Putin görüşmesine zemin oluşturacak hususlar görüşülmekteydi.
Bu hareketi desteklemek üzere 3 Temmuz'da Suriye ordusu aniden İsrail ve Ürdün sınırları üzerindeki güney bölgelerdeki isyancı güçlerle şiddetli bir mücadelede iken ateşkes ilan etti.
Rusya ile birlikte üç sponsordan ikisi olan İran ve Erdoğan Türkiye'si ise  Suriye'nin Irak, Ürdün ve İsrail'le arasındaki çatışmazlık bölgesine kendi silahlı birliklerini konuşlandırmayı istediler.
ABD ve Ürdün temsilcileri  çatışmasızlık bölgelerinin denetlenmesi için uluslararası bir güç oluşturulduğunu söylediler ama  Türkiye ve İran bunu reddetti ve Astana konferansının yıkıldığını ilan ettiler...
 
*
Ama Cuma günü Hamburg G20 Zirvesinde Trump ve Putin görüşmesinde, Suriye'nin Irak, Ürdün ve İsrail'le arasındak çatışmazlık bölgesinde, 9 Temmuz'da başlayacak ateşkes anlaşmasında mutabaka varıldı
Bu durum Müslüman Kardeşler Örgütü Cihad ideolojisi lideri Erdoğan'ı can evinden vurdu.
Çünkü bir zaman Libya,Mısır,Yemen, Suriye ve Irak'ta ABD ve Batı'nın politikalarına işbirlikçilik yapıp mangalda kül bırakmayan Müslüman Kardeşlerci Erdoğan, şimdi Suriye'de istenmiyordu.
 
*
O yüzden Erdoğan, Hamburg G20 Zirvesi ardından "Sınırlarımızın hemen yanı başında terör örgütlerinin desteklenmesi, silahlandırılması, bölgede terör adacıkları oluşturulmasına kesinlikle sessiz ve tepkisiz kalmayacağız. Kuzey Suriye'de sözde bir Kürt devletine müsaade etmeyeceğiz. Afrin bizim için tehdittir, dersini vereceğiz" dedi.
Devlet Başkanı Putin ise "Bunu Türkiye'siz yapamayız" ifadesiyle dünya kamuoyu önünde ABD'nin dikkatini Türkiye'ye çekti.
 
*  
Nitekim ABD; 13 maddelik bir manifesto ile Katar'a diplomatik ambargo konulmasına liderlik yapmasının ardından, 
Bu kez Müslüman Kardeşler Örgütü üyelerinin hükümetin parçası haline geldiği iddiasında bulunduğu Erdoğan Türkiye'sinin, 10 maddelik bir manifestoya çarptırılmasına liderlik ediyor... 
 
*
Dünya artık çok kutupludur.
Ama bu dünyada Müslüman Kardeşlerci Erdoğan'a bir alan bulunmadığı gibi onu kapsama alanında tutan bir "Fatiha" da icad edilmemiştir...
 
10.7.2017 - fig 25 02 2018 08 14 49
G20 Hamburg Zirvesi’nin en ​ilginç yorumu Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis​’ten geldi.
Amerika-Rusya, Çin-Kuzey Kore, Rusya-Suriye ilişkilerinden söz e​tti ve “Çarpık dünya görüşleri olan güçler arasında çok tehlikeli ittifakları​n​ kurulması beni korkutuyor” dedi.​..​
 
*
ABD’li Demokratların D.Trump’ın gizli bir anlaşma yaparak Rus müdahalesi ile Başkan olduğuna ilişkin histerik iddiaları,
Cumhuriyetçi D. Trump’ın ise H.Clinton’ın kişisel elektronik posta hesabında devlete ait gizli bilgiler içeren yazışmaları​nın piyasaya sürülmüş olması tezi arasında;
Trump’ın güvenlikle ilgili kurumları denetime alması ve Obama döneminin sorgulanacağı taahhüdü Washington’da ciddi bir siyasi savaşa​​​ yol açmıştır.  
 
*
Esasında Başkan Trump, ABD siyasetinin egemenliğini iş dünyasına devretmiş, uzun süredir devam eden siyasi ekolojiyi sallamıştır.
Bu durum küreselleşme ve geleceği için dünya çapında endişe yaratmış, en güçlü ülkenin dünya liderliğini isteyip istemediği konusunda kuşku uyanmıştır.
Liberal uluslararası düzenin çökmekte olduğu ve Washington’un geri çekilerek büyük bir dönüşümü başlattığı düşünülmeye başlanmıştır.
 
*
Halbuki Trump, “Önce Amerika” konumuyla enerjisinin çoğunu iç politikaya yöneltmiştir.
Bu yüzden ABD dış politikası ve en belirgin olarak savaş stratejisi şiddetli bir şekilde bölünmüş izlenimi veriyor.
 
*
Yoksa Ortadoğu’daki gerçek savaşlar, bölgesel ve hatta küresel bir yığın sorun olumsuz mu etkilenecektir?
Neden ABD, Avrupa-Atlantik ve Asya-Pasifik politikalarıyla ilgili açık bir küresel strateji oluşturmuyor?
Neden dış politikanın tutarlılığı eksiktir, neden diplomatik gelişimlerde pasif kalınıyor?
 
*
Bu ve benzeri sorularla ABD’nin küresel liderliği sorgulanıyor, dünya çapında endişeler oluşmuştur.
Ama ABD’nin dış politika önlemlerinin bir çoğu uluslararası toplum tarafından sorguya çekilirken hiç bir ülkenin ABD hegemonyasını reddetmediği de görülüyor…
 
*
O halde Trump ile birlikte ABD’nin kasıtlı olarak bölgesel ve küresel egemenliği bırakacağına dair bir sonuç çıkarmak yanlışına düşmemek gerekiyor.
Çünkü bu; bir işadamı doğasında dış ilişkilerin pazarlanabilirliği için siyasi hedeflere ulaşmaya elverişli tüm düzenlemelerin tehlikeye atılabileceği ve değiştirilebileceği bir vizyona işaret ediyor.
Böylece ABD’nin dünya liderliğini terk edeceği görüşünün doğru bir önerme olmadığı anlaşılıyor…
 
*
Ama Hamburg G20 Zirvesinde, her zaman ABD’nin tecrit baskısı altında olan bir çok ülke, bu kez şansın kendilerine döndüğünü artık ABD’nin küresel sistemde izole olmakta olduğunu ve çok kutuplu bir dünyanın doğduğu düşüncesindeydi.
Mesela, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin dünyanın karşı karşıya bulunduğu siyasi güçlüklerle ilgili derin karşılıklı saygı ve bilgelikle birbirlerine bağlılık gösterisinde bulunurken;
Bu görüntü çok kutuplu küresel düzen için stratejik bir ittifakın konsolidasyonu olarak algılandı…
 
*
Doğruydu…
O sırada Kuzey Kore balistik bir füze testiyle Washington’a meydan okumuştu.
Halbuki Başkan Trump, Kim Jung-Un’un  ABD’yi vurabilecek nükleer bir füze geliştirmesine izin verilmeyeceğini açıkça söylemiş ve “Bu gerçekleşmeyecek” demişti.
Ama o da ne? Kim’in füzesi hem Alaska’ya ulaşabiliyor, hem de füzeyi bir nükleer savaş başlığı ile donatmak ancak kısa bir zaman alacaktı!
 
*
K.Kore’nin ilk kıtalararası Balistik Füze testinin yapıldığına dair haberler üzerine ABD ve Güney Kore askeri bir tatbikat düzenlediler.
Balistik füzeleriyle  Pyongyang’a bir güç gösterisi yaptılar.
Başkan Trump, K.Kore lideri Kim Jong-Un ile Twitter’da “Bu adamın hayatında daha iyi bir şey yok mu?” diye dalga geçti.
Kim Jung-Un ise kıtalararası füzenin, 4 Temmuz Bağımsızlık Gününü kutlayan Amerikalı piçlere bir hediye olduğu cevabını verdi!
 
*
Hamburg’ta hem Putin hem de Xi, gerginliği tırmandırmak yerine Kuzey Kore’nin füze testlerini dondurmasını, ABD’nin ise  Kore yarımadasındaki askeri tatbikatlarını durdurması önerisinde bulundular.
İki tarafı da süren anlaşmazlığa kapsamlı bir çözüm bulunması için ön koşul olmadan müzakerelere çağırdılar…
Putin ve Xi’nin sağduyulu tepkisinin Trump’un verdiği duyguya karşıtlığı; Rusya ve Çin’in küresel liderliğinin, ABD’nin ise sorunun bir parçası olduğu ve tek kutuplu dünyanın gereksiz hale geldiğini gösteren bir illüstrasyonu gibiydi.
 
*
Halbuki Başkan Trump, korkutucu bir ikilemle karşı karşıyaydı.
Eğer ABD kenara çekilecek olsa, Kim Jung-Un ABD’yi zorlamak ya da yıldırmak için en yıkıcı silahlara sahip olmaya ya da ABD müttefikleri Japonya ve Güney Kore’ye sahip çıkmaya ya da dünyayı yıkmaya karar verebilirdi.
 
*
Bu durum Başkan Trump’ın  sadece iki seçeneği olduğunu gösterdi.
1- ABD Kuzey Kore’nin nükleer cephaneliğinden vazgeçmesi için Pyongyang ile müzakere etmeliydi ki, müzakerenin yararının olmayacağı görülmüştü.
Bu durumda ABD; aynı tehlikeyi yaşayan Çin ve Rusya’yı ikna ederek, onları Kuzey Kore’nin nükleer cephaneliğinden vazgeçirmeye yöneltmeliydi.
2- ABD’nin bizzat bir nükleer savaş felaketiyle Pyongyang’a engel olmalıydı.
 
*
Madem çok kutuplu bir dünyadan bahsediliyordu,
İşte Kuzey Kore’nin nükleer cephaneliği ile artık Çin ve Rusya ilgileniyordu…
 
*
Çok kutuplu küresel dünya yolunda Hamburg G20 Zirvesi, Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis’in de işaret ettiği bir çok stratejik ittifaka yol açtı.
Mesela, ABD ile Rusya’nın Suriye’de ateşkes anlaşmasını yorumlayan Devlet Başkanı Putin, “ABD’nin Suriye yaklaşımı artık daha pragmatik. Ateşkes uzlaşısı da bu değişen yaklaşımın sonucu” ifadelerini kullandı.
Suriye’de bundan sonra çatışmasızlık bölgelerine odaklanacaklarını söyledi ve “Bunu Türkiye’siz yapamayız” dedi…
Bir anda “Türkiye’siz bir şeyin yapılamaması” gibi bir ifade hayli gururlandırıcıdır ama işin rengi farklıydı…
 
*
İsrail ve ABD; Rusya’nın Suriye’deki etkisini ve ittifakının içeriğini İran’a karşı kullanmanın yolunu oluşturmak üzere  stratejik ittifak dizayn etmişti.
Buna göre;
1- Rusya; Suriye’nin kendisini İran’a borçlu hissederek, İran’ın Şam’ın güneyinde daimi bir üs kurmasına izin vermesini engellemeye çalışmaktadır.
2- Lübnan, uzun süredir İsrail ve Hizbullah arasındaki çatışmanın ana arenasıdır. Bugün her ikisi de savaş sonrası Suriye’deki çıkarlarını üst düzeye çıkarmak için Mavi Hat üzerinde yerleşmeye çalışıyor. Ama bu durum İsrail için Golan’ın karşısındaki Suriye’deki Hizbullah- İran ekseninin oluşması anlamına geliyor. Rusya ise bu ekseni engelleme hizmeti veriyor.
3- Moskova; ABD, Ürdün ve İsrail’in koordinasyonunda Güneydoğu Suriye bölgesindeki çatışmasızlık bölgesinde; İran yanlısı askerleri, İran yanlısı militanları ve Hizbullah kuvvetlerini geri çekmek garantisiyle İsrail sınırlarını kontrol etmek üzere Suriye’nin güneydoğusundaki yeni bir üs kuruyor.
4-İsrail ve Ürdün sınırlarındaki alanlar dahil olmak üzere Güneydoğu Suriye’nin günlük işlerini yürütmek üzere ortak bir ABD-Rusya yönetimi kuruluyor…
Rusya bu ortaklıktan Doğu Akdeniz enerji denklemindeki yerini alarak hidrokarbon piyasalarında liderliğini sürdürmeyi amaçlıyor…
 
*
Nitekim Rusya’nın başlattığı Suriye Barış Görüşmeleri kapsamında 4 Temmuz’da Astana’da, Suriye’de çatışmasızlık bölgeleriyle ilgili Hamburg G20 Zirvesi sırasında Trump ve Putin görüşmesine zemin oluşturacak hususlar görüşülmekteydi.
Bu hareketi desteklemek üzere 3 Temmuz’da Suriye ordusu aniden İsrail ve Ürdün sınırları üzerindeki güney bölgelerdeki isyancı güçlerle şiddetli bir mücadelede iken ateşkes ilan etti.
Rusya ile birlikte üç sponsordan ikisi olan İran ve Erdoğan Türkiye’si ise  Suriye’nin Irak, Ürdün ve İsrail’le arasındaki çatışmazlık bölgesine kendi silahlı birliklerini konuşlandırmayı istediler.
ABD ve Ürdün temsilcileri  çatışmasızlık bölgelerinin denetlenmesi için uluslararası bir güç oluşturulduğunu söylediler ama  Türkiye ve İran bunu reddetti ve Astana konferansının yıkıldığını ilan ettiler…
 
*
Ama Cuma günü Hamburg G20 Zirvesinde Trump ve Putin görüşmesinde, Suriye’nin Irak, Ürdün ve İsrail’le arasındak çatışmazlık bölgesinde, 9 Temmuz’da başlayacak ateşkes anlaşmasında mutabaka varıldı
Bu durum Müslüman Kardeşler Örgütü Cihad ideolojisi lideri Erdoğan’ı can evinden vurdu.
Çünkü bir zaman Libya,Mısır,Yemen, Suriye ve Irak’ta ABD ve Batı’nın politikalarına işbirlikçilik yapıp mangalda kül bırakmayan Müslüman Kardeşlerci Erdoğan, şimdi Suriye’de istenmiyordu.
 
*
O yüzden Erdoğan, Hamburg G20 Zirvesi ardından “Sınırlarımızın hemen yanı başında terör örgütlerinin desteklenmesi, silahlandırılması, bölgede terör adacıkları oluşturulmasına kesinlikle sessiz ve tepkisiz kalmayacağız. Kuzey Suriye’de sözde bir Kürt devletine müsaade etmeyeceğiz. Afrin bizim için tehdittir, dersini vereceğiz” dedi.
Devlet Başkanı Putin ise “Bunu Türkiye’siz yapamayız” ifadesiyle dünya kamuoyu önünde ABD’nin dikkatini Türkiye’ye çekti.
 
*  
Nitekim ABD; 13 maddelik bir manifesto ile Katar’a diplomatik ambargo konulmasına liderlik yapmasının ardından, 
Bu kez Müslüman Kardeşler Örgütü üyelerinin hükümetin parçası haline geldiği iddiasında bulunduğu Erdoğan Türkiye’sinin, 10 maddelik bir manifestoya çarptırılmasına liderlik ediyor… 
 
*
Dünya artık çok kutupludur.
Ama bu dünyada Müslüman Kardeşlerci Erdoğan’a bir alan bulunmadığı gibi onu kapsama alanında tutan bir “Fatiha” da icad edilmemiştir…
 
10.7.2017
Exit mobile version