PAYİTAHT VAHDETTİN (2)
Hüseyin MÜMTAZ
Araya aşırı sıcaklar girdi, Crans Montana girdi, İvanka Trump girdi, Brigitte Macron girdi ve sonuçta “Payitaht Vahdettin”in ikinci bölümü hayli gecikti.
Geçen yazıda da öyle olmuştu, Vahdettin’in muhtemel senaristine kopya vermek/yardımcı olmak için söze başlamıştık, ama “ağabeyi” Abdülhamit öne geçerek rol kapmıştı.
Fakat muhterem öyle magazinel/aktüel ki lâf kaçınılmaz olarak önce yine ona gidecek.
Meğer “Padişah” 1903’te “dünyanın en zengin 3’üncü kişisi” imiş.
Yakında “2.Abdülhamid’in mal varlığı” isimli bir çalışmaya imza atacak olan Prof. Dr. Hülagü;
“Elimize yeni geçen bazı arşiv belgelerine göre 2. Abdülhamid’in, Almanların German Bank İstanbul Şubesi, Deutsch Bank of Berlin, The Reichs Banks; İngilizlerin The Bank of England; Amerikalıların New York Bank ile Fransa’da bilinmeyen bir bankada 250 milyon dolara yakın parası bulunuyordu. 2.Abdülhamid gençliğinden itibaren ticaret, tarım ve borsayla ilgileniyor. Şehzadeliği zenginlik içinde geçiyor… 2.Abdülhamid, İstanbul Borsası’nda Ermeni danışmanları aracılığı ile para kazanıyor. Ciddi serveti olduğu arşiv kayıtlarından anlaşılıyor… Alman Kayzeri 2.Wilhelm aracılığı ile paralarının büyük kısmını Alman bankalara yatırıyor. Bu bankalardaki paraların izini sürmek varislere düşer” diyor.
(Meraklısı İstanbul Sultanahmet’te bulunan ve Kayzer’in Abdülhamit’e “hediye ettiği” Alman Çeşmesi’nin asıl hikâyesini şu linkten öğrenebilir; ).
Prof. Dr. Hülagü, devam ediyor: “Abdülhamid’in Anadolu’da 2 bin 300’den fazla taşınmaz kaydı mevcut. Bu taşınmazların 1 milyon 250 bin dekarı halen 2. Abdülhamid’in üzerinde kayıtlı bulunuyor. Balkanlar’da 4 bin 280 taşınmaz kaydı söz konusu. Bu taşınmazların 220 bin dekarı halen 2. Abdülhamid’in üzerinde gözüküyor. 560 bin dekar ise Balkan ülkelerinin hazinesine kayıtlı. Suriye’de 390, Lübnan’da 333, Filistin’de 223, Irak’ta 83, Arabistan’da 60, İsrail’de 10, Libya’da da 8 olmak üzere toplam bin 107 kayıt söz konusu. Bu kayıtlardan 3 milyon 482 bin dekarı halen 2. Abdülhamid adına kayıtlı. Kadıköy Rıhtımı aslında 2. Abdülhamid’in kişisel malı. Alemdağ Ormanları, Hekimbaşı, Beykoz, Kurbağalı Dere’de çiftlikler ile Beşiktaş ve Tophane’de dükkânları da var. Selanik’in yarısından fazlası Abdülhamid’in kişisel mal varlığı. Varisler, yurt dışındaki yerler için tazminat talep edebilir. Yalova, Yenişehir, Aydın’ın yanı sıra Kudüs, Halep, Hama, Humus, Basra, Erbil, Kerkük, Dicle, Amara, Bağdat, Medine’de çok sayıda arazi ve çiftlik ile İzmit Köy Ormanları, Selanik Beyaz Kule, Arnavutluk Yanya, Vardar Ovası’nın büyük kısmı 2.Abdülhamid’in kişisel mal varlıkları arasında. 2. Abdülhamid, özellikle yurt dışındaki arazileri petrol stratejisinden dolayı satın alıyor. Bu topraklar işgal edilse bile, şahsi malların gasp edilemeyeceğini göz önüne alıyor. 2. Abdülhamid birçok arazi ve taşınmazı kendi mülkü haline getirip işgalden kurtarmak istiyor”.
Devam ediyor Hülâgü; “Padişah paraya çok düşkün. Normalde çok basit giyiniyor ancak özel toplantılar için Londra’da özel olarak diktirdiği kıyafetleri tercih ediyor. Valizlerinin tamamı Louis Vuitton. 2. Abdülhamid; özel mallarını işletecek bir bakanlık bile kuruyor. İsrailliler’e toprak satmadı şeklindeki yaklaşım doğru değil. Toprak satışı söz konusu. Parfümü ise leylak ve menekşe karışımı. Abdülhamid’in bastonu aynı zamanda bir silah. Kama, hançer olarak da kullanılıyordu. Sürekli tabanca taşıdığı için paltosunun cebinde ateşlenmeye hazır tabanca bulundurması daha kolaydı….27 Nisan 1909 günü tahttan indirildi. Gösterişli yaşamıyla tarihe geçen Abdülhamid, 12 bin personelin hizmet verdiği ve bin 500 kişilik koruma ve 275 özel yaverinin bulunduğu Yıldız Sarayı’na, İttihatçılar tarafından el konuldu. Hazine-i Hassa’sını iflasa sürüklerken; marangozhanede, mahzenlerde, elbise dolaplarında ve çuvallar içinde saklanmış paralar, mücevherler ve hisse senetleri bulundu. Hazine’ye aktarılan bu paraların dışında özellikle yabancı bankalardaki hesaplarında bulunan paralar dikkat çekti. Bunlar da çekilerek Ordu’ya bağışlattırıldı. Haksız elde edilen mülkler ve değerli eşyalar Hazine’ye aktarıldı”.
“Mahzenler, elbise dolapları, çuvallar” dolusu para, mücevher ve hisse senedi.
Neydi o atasözü?
“Dünyanın 3’üncü zengininin parası 115 sene sonra bile züğürdün çenesini yorarmış!”
Demek 2017’de Trump neyse, 1903’de de Abdülhamit oymuş…
Teferruata takılmayın, satır aralarını iyi okuyun.
Binlerce ve dekarlarca “taşınmaz”.
“Kadıköy Rıhtımı, Alemdağ Ormanları, Hekimbaşı, Beykoz, Kurbağalı Dere çiftlikleri ile Beşiktaş ve Tophane’de dükkânlar. Selanik’in yarısından fazlası, Yalova, Yenişehir, Aydın’ın yanı sıra Kudüs, Halep, Hama, Humus, Basra, Erbil, Kerkük, Dicle, Amara, Bağdat, Medine’de çok sayıda arazi ve çiftlik ile İzmit Köy Ormanları, Selanik Beyaz Kule, Arnavutluk Yanya, Vardar Ovası’nın büyük kısmı”.
Yâni “mülk-ü şahane”…
Hem ne şahane.
1.a)Sizi bilmem ama benim “Selanik’in yarısından fazlası ile Beyaz Kule’sinde” gözüm kaldı; b).Demek “Kudüs, Halep, Hama, Humus, Basra, Erbil, Kerkük, Dicle, Amara, Bağdat, Medine’de çok sayıda arazi, Arnavutluk Yanya, Vardar Ovası’nın büyük kısmı” halen bizde olsa ne ilk dünya savaşı çıkacaktı, ne Balkanlar parçalanacaktı!
Ne de Arap dünyasındaki son Suudi-Katar depremi olacaktı!
2. “a)Abdülhamid, özellikle yurt dışındaki arazileri petrol stratejisinden dolayı satın alıyor. Bu topraklar işgal edilse bile, şahsi malların gasp edilemeyeceğini göz önüne alıyor; b. Abdülhamid birçok arazi ve taşınmazı kendi mülkü haline getirip işgalden kurtarmak istiyor” yorumu ise bilimsel tarih yaklaşımına fazladan dört tur attıran bir fikir jimnastiğidir.
Tam bir saçmalıktır.
Abdülhamit vârisleri şu an petrol milyarderleri mi yoksa otel/motel/casino işleriyle mi iştigal ediyorlar?
Ve en önemlisi; “işgalden kurtarılması” maksadıyla “Mülkü şahane” haline getirilen “birçok arazi ve taşınmaz”dan; yâni “Kudüs, Halep, Hama, Humus, Basra, Erbil, Kerkük, Dicle, Amara, Bağdat, Medine’de çok sayıda arazi, Arnavutluk Yanya, Vardar Ovası’nın büyük kısmı” ile…
…Kıbrıs’tan hangisi işgal edilmemiştir sayın seyirciler?
Hangisi?
……..
“Ulu” ağabey “şimdilik” yeter, yazının başlığındaki Vahdettin’e dönelim.
Mondros Mütarekesi’nin Türk tarihindeki yeri ve önemini belirtmeye lüzum var mı?
Sanal âlemde kısa bir araştırmada en hafif deyimiyle ya “Ölüm Fermanımız” ya da “Koca Osmanlı’nın batışı” başlıklarına rastlarsınız.
Osmanlı Devleti bu antlaşmayla fiilen sona ermiştir.
Kısaca; antlaşmanın 7.Maddesi “İtilaf Devletleri kendi güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkarsa, istedikleri bölgeyi işgal edebileceklerdi“ çok ağır bir madde olup ülkenin her an işgalini mümkün hale getirmiştir. Altı vilayette bir Ermeni Devleti kurulması için zemin hazırlanmıştır.
Öyle ağırdır ki Vahdettin’in kabul ettiğini “millet” kabul etmeyip işgallerin başlamasıyla bölgesel direniş örgütleri ve Kuvay-i Milliye’yi kurmuştur.
Güdümlü azınlıklar da işgalleri kolaylaştırmak için zararlı cemiyetleri kurmuşlardır.
A.Azınlıkların Kurdukları Cemiyetler: Mavri Mira: Rumlar tarafından kuruldu. İstanbul Patrikhanesi yönetir. İzmir ve Doğu Trakya’yı Yunanistan’a katmak istemektedir. Etnik-Eterya Cemiyeti: Rumlar tarafından Yunanistan sınırlarını genişletmek için kuruldu. Pontus Rum Cemiyeti: Doğu Karadeniz’de eski Rum Pontus Devletini tekrar canlandırmak için Rumlar tarafından kuruldu. Ermeni Taşnak –Hınçak Cemiyeti: Ermeniler tarafından Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurmak amacıyla faaliyet göstermiştir.
B.Milli Varlığa Düşman Cemiyetler:
Kürt Teali Cemiyeti: Doğu illerinde bir Kürt Devleti kurmak için faaliyette bulundu.(İstanbul’da kuruldu.) Teali İslam Cemiyeti: Saltanat ve Hilafeti desteklemiş ve İstanbul’da kurulmuştur. İngiliz Muhipleri Cemiyeti: İngiliz himayesinde yaşamayı isteyenler kurmuştur. Sulh ve Selamet-i Osmani Fırkası: Saltanat ve Hilafeti desteklemiştir. Wilson Prensipleri Cemiyeti: Amerika egemenliğini(Mandasını) istemiştir.
Şimdi Rauf Orbay’a dönüyoruz.
Orbay 30 Ekim 1918 tarihinde, Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda anlaşmayı imzalayan Osmanlı heyetinin başkanlığını yapan “Bahriye Nazırı”dır.
“(İmzayı müteakip) 1 Kasım 1918 Cuma günü öğleden sonra İstanbul’a vardık…. Sadrazam Paşa’nın İspanyol nezlesinden yatakta olduğunu öğrenince doğru Sedâret konağına gittim…. İzzet Paşa; -Padişah müzakere tafsilâtını bekliyor. Hastalığım yataktan kalkmama imkân vermiyor; siz heyetçe saraya giderek isteyecekleri bilgi ve izahatı arz ediniz-“
“Reşat Hikmet ve Sadullah Beylerle Dolmabahçe Sarayı’na gittik. Başmabeyinci Lütfi Semavi Bey’i görüp, Sadrazam Paşa’nın dediklerini söyledik. Sultan Vahdettin o sırada Harem Dairesi’nde imiş. Bir hayli bekledik. Nihayet hükümdarın yakın adamı ve sarayın malî işlerini görmeğe memur Refik Bey geldi; -Zât-ı Şâhane yorgundurlar. Harem Dairesi’nde bulunuyorlar. Bugün kendilerini ziyaret etmek mümkün değildir. Heyetinizi önümüzdeki Salı günü kabul buyuracaklardır. Kabul saatini ayrıca bildireceğiz- dedi ve İngiliz heyeti ile temas neticesinde edindiğimiz fikirlere ve mütarekeye dair –-Padişaha arz etmek üzere- bilgi istedi” .
(“CEHENNEM DEĞİRMENİ” Rauf Orbay. Cilt 1. Emre Yayınları. İstanbul. Eylül 1993. Sayfa 152-153)
Cuma günüdür, Salı’ya dört tam gün vardır ve Zât-ı Şahane o gün öğleden sonra Harem dairesinde “yorgundur”. Ziyaret mümkün değildir.
Koca Osmanlı batmıştır, Mavri Mira’lar, Etniki Eterya’lar, Pontus, Taşnak-Hınçak, Kürt Teali’ler kurulacaktır, kimin umurundadır.
Bitmedi…
“Tam ayrılacağımız sırada itidalini daha da kaybederek, mutlaka söylemek istediği bir şeyi dilinde döndürdüğünü belirten bir hırçınlıkla, gözlerimin içine dik dik bakarak; -Beyefendi- dedi; -Ortada bir millet var, koyun sürüsü! İdaresi için bir çoban lâzım. O da benim-”. (Sayfa 188)
İşte Vahdettin “bu”dur, kendi deyimiyle “çoban”dır.
Ama millet “Kuvay-i Milliye” ile “koyun sürüsü” olmadığını ispat etmiştir. Tarih şahittir.
“Dizi”ye devam edeceğiz efendim… 5 Temmuz 2017
https://www.turkishnews.com/tr/content/yazarlar/huseyin-mumtaz/