YILMAZ ÖZDİL : 87 SENELİK ÖYKÜ
Mustafa Fehmi… Ocağına incir ağacı dikilen, doğup büyüdüğü yuvasını mecburen terkedip, Girit’ten İzmir’e göçeden bir ailenin oğluydu. Bugünkü Dokuz Eylül Üniversitesi eğitim fakültesinin nüvesini oluşturan İzmir Erkek Öğretmen Okulu’na gitti, Cumhuriyet’in ilk öğretmenlerinden oldu. Nasıl bir devrimci ruh taşıdığını göstermesi açısından yazıyorum… Soyadı Kanunu çıkmadan tee altı sene evvel, henüz öğrenciyken, Kubilay soyadını almıştı. İzmir Menemen’de asteğmen olarak vatani görevini yapıyordu.
*
Sarıklı cübbeli müritleriyle Manisa’dan gelen Derviş Mehmet, camide sabah namazı kılan ahaliyi kışkırttı, yakalarına yapışarak "din elden gidiyor, imanımızı kurtarmaya geldik, ne duruyorsunuz" diye bağırdı, minareden havaya ateş açarak galeyena getirdi, cahil cühelayı peşine takarak, yeşil bayrakla hükümet konağına yürümeye başladı. Kendisine katılmayanlara tehditler savuruyordu, yeşil bayrak altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söylüyordu. Hükümet meydanında zikir çekmeye başladılar. Kubilay geldi, karşılarına dikildi. Tabancayla ateş ettiler. Sağ koltuk altından vuruldu, üç beş adım atabildi, cami avlusunda dizlerinin üstüne yığıldı. 25 santimlik testere ağızlı bağ bıçağıyla kafasını gövdesinden ayırdılar, saçlarından tutarak taşa vurdular, sırığın ucuna takıp dolaştırdılar, "Cumhuriyet bitmiştir, işte kafirlerin sonu" diye bağırarak, alkışlayarak, sevinç çığlıkları attılar. Müdahale etmeye çalışan kahraman bekçilerimiz Hasan ve Şevki’yi de oracıkta şehit ettiler.
*
Şeyh Said’den sonra Cumhuriyet’in karşılaştığı ikinci irtica kalkışmasıydı. Bölgede sıkıyönetim ilan edildi, divan-ı harp kuruldu, 105 sanık yargılandı, 28 sanık idama mahkum edildi, TBMM onadı, Kubilay’ın kafasının kesildiği yerde sehpa kuruldu, asıldılar.
*
Aradan 13 sene geçti, 1943 oldu. İkinci dünya savaşı devam ediyordu, İran sınırımız bugünkü Suriye sınırımız gibi folofoş olmuştu, giren çıkan belli değildi. Van Özalp’te… Gene öyle bir giriş çıkış sırasında 33 kaçakçı öldürüldü. Çatışmada vuruldukları yolunda rapor tutuldu.
*
Beş sene daha geçti, 1948… Çiçeği burnunda karşıdevrimci Demokrat Parti’nin ilk işlerinden biri, bu meseleyi meclise taşımak oldu. Van Özalp’te çatışma olmadığını, 33 kaçakçının 3’üncü Ordu Komutanı’nın emriyle kurşuna dizildiğini öne sürdü. Soruşturma açtırdı.
*
Demokrat Parti’nin şahidi, İsmail Özay diye biriydi. Kaçakçıydı. Van cezaevinde mahkumdu. TBMM’ye dilekçe yazmıştı, çatışma olmadığını, kaçakçıların kurşuna dizildiğini öne sürmüştü. Kardeşinin de kaçakçı olduğunu, bu olaydan kurtulup İran’a kaçtığını belirterek, kendisinin şahitliği karşılığında kardeşinin affedilmesini talep etmişti.
*
Yani… Demokrat Parti, ailece kaçakçı olan hapisteki bir kaçakçının şahitliğiyle, ordu komutanının tutuklanmasını istiyordu!
*
Bir sene daha geçti, 1949’da, Demokrat Parti’nin hedefe koyduğu ordu komutanı tutuklandı. Ancak, kısa süre sonra serbest bırakıldı.
*
Bir sene daha geçti, 1950… Demokrat Parti iktidara geldi. 1947’de emekli olan 69 yaşındaki ordu komutanının dosyasını gene açtırdı. Şırrak, idama mahkum ettirdi!
*
Bir sene daha geçti, 1951… Askeri Yargıtay kararı bozdu, yeniden yargılama kararı verildi, ama, 70 yaşına gelen ordu komutanının ömrü vefa etmedi, tutukluyken, askeri hastanede vefat etti. Edirnekapı Şehitliği’nde toprağa verildi. Dava düştü.
*
Demokrat Parti’nin hapisteki mahkumun şahitliğiyle katliamcı ilan edip, idama mahkum ettirip, demir parmaklıklar ardında kahrından ölene kadar yakasını bırakmadığı ordu komutanı kimdi biliyor musunuz?
*
Menemen’de Kubilay’ın kafasını kesenleri idama mahkum eden divan-ı harp başkanı Orgeneral Mustafa Muğlalı’ydı.
*
Milli mücadele kahramanıydı. Menemen olayı yüzünden, yobazların en nefret ettiği kişiydi. Aynı zamanda, Şeyh Said’in bastırılması ve Dersim harekatında görev yaptığı için, Demokrat Parti bünyesinde filizlenen bölücü unsurların da hedefindeydi. Yobaz-bölücü koalisyonu, intikam için fırsat kolluyordu. Neticede başarmışlardı.
*
Aradan 36 sene daha geçti, 1997 oldu. Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın itibarı iade edildi. Naaşı, törenle Devlet Mezarlığı’na nakledildi. Harp Akademileri Komutanlığı’nın bahçesine büstü dikildi.
*
Yedi sene daha geçti, 2004 oldu. Van Özalp’te… Hudut tabur komutanlığının bulunduğu kışlaya Mustafa Muğlalı ismi verildi.
*
Altı sene daha geçti, 2010 oldu. Bir taraftan Ergenekon-Balyoz iftiraları süreci başlatılmış, bir taraftan "açılım" süreci başlatılmıştı. Eşzamanlı olarak, TSK imha edilirken, PKK’yla masaya oturulmuştu. BDP milletvekili Fatma Kurtulan, fırsat bu fırsat, Mustafa Muğlalı Kışlası’nı TBMM gündemine taşıdı, isminin derhal değiştirilmesi istendi.
*
Tam o sırada ne oldu biliyor musunuz?
CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Van’da miting yaptı, aynen şunları söyledi: "Başbakandan rica ediyorum, hükümetsin, başbakansın, 33 köylünün kurşuna dizildiği yerde, bunun ismini kışlaya verme, bu ismi değiştirin, istirham ediyoruz, buradan çağrı yapıyorum, bakalım Recep bey çağrımıza nasıl cevap verecek."
*
Recep beyin canına minnetti… Muhalefet partisi "açılım"a muhalefet etmiyor, aksine, istirham ediyor, gollük pas veriyordu. Kışlanın ismi değiştirildi. Orgeneral Mustafa Muğlalı tabelası indirildi. Şehit Astsubay Erkan Durukan Kışlası yapıldı.
*
Dört sene daha geçti, 2014 oldu. Suriye’de emperyalist güçlerin paylaşım kavgası başladı, vekalet savaşı çıktı. Kimisi maşa olarak köktendincileri kullanıyordu, kimisi Kürt milliyetçilerini… Mahmut Zengin isimli bir YPG’li, Kobani’de IŞİD tarafından öldürüldü.
*
Cenazesi nereye getirildi?
Van Özalp’e getirildi.
Cenazeyi taşıyan yüzleri maskeli PKK’lılar, Apo posterleri ve PKK bayraklarıyla, Şehit Astsubay Erkan Duruman Kışlası’nın önünde resmi geçit yaptı.
*
Cumhuriyet tarihinde ilk’ti.
Asker-polis seyretti.
Bu resmi geçidin neden orada yapıldığını elbette herkes biliyordu. Mustafa Muğlalı tabelasını indirtenler, AKP’nin "açılım"ı sayesinde siyasi zaferlerini taçlandırmıştı.
*
Ve 2017.
Van Özalp’te…
AKP’nin ilçe yöneticisi PKK tarafından öldürüldü.
*
PKK’nın gönlü hoş olsun diye Mustafa Muğlalı’nın tabelasını indirtenler, aynı yerde, bizzat PKK’nın hedefi oldu.
*
Van Özalp’te başlayan…
Van Özalp’te sona eren…
87 senelik öykü bu.
*
Taa o zamanlardan bu mübarek topraklara ekilen karşıdevrim tohumlarını, demokrasiyi yoketmek için demokratik yolları kullanan kravatlı yobazları, Şeyh Said’in manevi torunlarını, dahili bedhahları, gaflet, dalalet, hatta hıyaneti içinde barındıran, hazin bir öykü.
*
Hani demiş ya milli şairimiz…
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar.
İbret alınsaydı, tekerrür mü ederdi.
Bir yanıt yazın