Bilginin iktidar ve gücü, iktidar ve gücün de bilgiyi ürettiğini Fransız filozof Michel Foucault söyledi.
“İnsanın insan üzerinde güç ve iktidar kurma mücadelesi tarihin değişmeyen kuralıdır; sorun, insanların eşitlikle mi yoksa baskıyla mı bir arada olacakları gerilimidir” dedi…
*
Bölgesel pazarlarla çeşitlenmiş özgür ulusların çağdaş bireyleriyle bir yaşamın ortağı Türkiye vatandaşları,
Apolitik, örgütsüz, toplumun zengin-yoksul, inanan-inanmayan, şehirli-kırsal, emekçi-işveren, kısaca her kesimin insanları,
Belli bir ideolojinin olmadığı ama 15 yıllık Erdoğan iktidarının kendisine muhalif herkesi hapse tıkmak baskısına rağmen “Adalet Yürüyüşü”ndedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ileri demokrasi balonunu patlamış, eğreti fiyakası bozulmuş, siyasal denge yerinden oynamıştır.
*
Şimdi yürüyüşçülerin ve taraftarlarının beynine, sanki Alman Filozof Friedrich Nietzsche’nin;
“Sen yeni bir kudret ve yeni bir hak mısın? Kendi kendine dönen bir çark mısın? Yıldızları da zorlayabilir misin senin etrafında dönsünler diye?” ifadesi çakıyor.
Bu şarjla dolan vatandaşın, bir daha Erdoğan’ın Batı’daki aydınlanma sürecini tersleyen yöntemlerle dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan ekonomik ve siyasal yönetim anlayışına ve oluşturmak istediği sosyo-kültürel yapıya asla katlanmayacağı kesindir.
Hey, dikkat! Siz bakmayın Binali Yıldırım’ın “Bu Gaflet Yürüyüşüdür” demesine!
Yahu, vatandaş bu defa “Adalet” istiyor; ADALET.
*
Cumhuriyet Mitingleri, Gezi Direnişi derken “Adalet Yürüşü” artık bir sondur…
Hükümete, valiye, polise, askere, kalabalıklar içine sokuşturulan paramiliter güçlere karşı korku eşiği aşılmıştır.
Herkes politikleşmiş, eylem ve muhalefet biçimi zenginleşmiş, halk her alanda dostunu-düşmanını farketmiş, tüketimden gelen güç keşfedilmiş ve bu güçle halk “Adalet” talebini dünyanın dört bucağına duyurmuştur.
“Adalet” talebinin kutsallığı ve haklılığı, Halk’a çoşku ve neş’eyi paylaştırmış ve Türkiye vatandaşları dayanışma ve bütünlük sağlayarak çok güçlenmiştir.
*
Şimdi sıra adaletin tesisindedir.
Herşeyden önce Türkiye vatandaşları Türk Hukuku’nunda hukukun evrensel ilke ve esaslarına göre çıkarılmış kanunlara ihtiyaç olduğunu artık biliyor.
Kanunlar veya kanun hükmünde kararnamelerin iyi olmak, dürüst ve eşit tatbik edilmek zorunda olduğuna inanıyor ve bunu istiyor.
Bunun için en önce halkın gerçek manada temsilcilerini seçmesi ve temsilcilerin de yürütme erkinin baskısı altına girmeden, hür iradeleriyle kanunlaştırma faaliyetinde bulunabilmeleri gerekiyor.
*
Neyi emrettiği ve yasakladığı ve karşılığında ne yaptırıma yer verdiği açık olmayan ya da öngörülebilirliği bulunmayan kanunlarla demokratik hayatın ve hukuk düzeni esasında kişi hak ve hürriyetlerinin güvence altına alınabilmesinin mümkün olmadığı yaşanılarak öğrenilmiştir.
Birey için demokratik hukuk toplumunun vazgeçilmezi; yapacaklarının sonuçlarının ne olabileceğini önceden bilmek, öngörebilmek ve hatta tahmin edebilmektir.
Hiç bir birey, geçerli kanuna uygun işlem ve eylemlerden dolayı suçlanmamalı, kınanmamalı ve ötekileştirilmemelidir…
*
Bugün bu yönde “Adalet” talep edenlerin biricik isteği;
Adalet’in yeniden tesis edilmesinin başlangıcı olarak Erdoğan ve şürekâsına, onları bu derecede pervasız ve “Adaletsiz” kılan partizanlık, usulsüzlükler ve haksız kazançların, doğa katliamının ve ne yaptılarsa hepsinin hesabının artık sorulmasıdır.
Şimdi giderek bunun mümkün olduğuna inanılıyor…
*
“Adalet” isteyen herkes;
Haziran Direnişinde Berkin Elvan, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Ali İsmail Korkmaz, Medeni Yıldırım, Ahmet Atakan, Hasan Ferit Gedik’in öldürülmesinde “Polise emri ben verdim” diyen,
Sahteliği kanıtlanan üretilmiş delillerle yapılan Ergenekon, Balyoz, Odatv, Devrimci Karargah ve KCK operasyonlarında, tutuklananlar, itibarsızlaştırılmalar ve o gün bunların savcısı olduğunu haykıran Erdoğan’ın oluşturduğu adaletsizliğe şahit olmuş vicdanlarının artık temize çıkmaları gereğine inandıklarını söylüyor.
*
Bugün yürüyüşçüler, ülke ekonomisinin “Ahbap Çavuş Kapitalizmi” ile Erdoğan’ın talimatı altında bürokrasinin verdiği izinler, ihaleler, teşvikler ve destekler üzerine
kurulduğunu,
Yandaşlara peşkeş çekilen kamu kuruluşlarını, adrese teslim edilen ihaleleri, ayakkabı kutularında deste deste paraları, yatak odalarında gizlenen kasaları, fısıltıyla yapılan telefon görüşmelerini, ”milletin .mına koyan” o şerefsiz müteahhiti, Bilal oğlanı, ”evdeki paraları sıfırlayın” talimatlarını;
Vicdanları soğutacak adaletli bir sıra kararla birlikte hiç değilse hafızalarından silip atmak ihtiyacında olduklarını söylüyor.
*
Herkes Hatay’daki Ali Dibo Skandalı’nda 271 adet kamu ihalesinin tamamının AKP’li yerel idarecilere verildiğini, sonra bu skandalın İstanbul, Sinop, Samsun, Ankara, Kırklareli, Gümüşhane, Bolu, Afyonkarahisar, Adana ve Amasya başta olmak üzere pek çok kentte tekrarlanmasını,
Halkın biriktirdiği bütün ortak değerlerin birkaç yıllık kârına, halk yararı gözetmeden usulsüz şekilde satılarak özelleştirilmesini;
Bu şüreçlerde Erdoğan’ın dini, imanı, milliyeti, çağdaş eğitimi, toplum düzenini kas’t ederek insanları kişiliksizleştirmesinin, kimliksizleştirmesinin ve yoksullaştırılmasının da hesabını vermesi gerektiğini söylüyor…
*
Batılılar da, bir zaman önce kendilerine ortak yaptıkları Erdoğan’ın ve Müslüman Kardeşler Örgütü’nün mottosundaki “Bizim yasamız Kuran, yolumuz cihattır. Allah yolunda ölmek ise en büyük arzumuzdur” ifadesinin sonuçlarını geçte olsa Ortadoğu’da yaşanan korkunç trajediden sonra farketmiş olmanın dehşetindedir.
Şimdi el birliği ile hem bunları hem de İŞİD, El Kaide, El Nusra gibi radikal terör örgütlerini kesin olarak ortadan kaldırmaya, bölgede adaleti oluşturmaya çalışıyorlar….
*
Nitekim ABD’nin desteğini alan Suudi Arabistan, Mısır, BAE, Bahreyn,Yemen; Müslüman Kardeşler Örgütü, El Kaide, İŞİD gibi örgütlerle iş tutan Katar’a karşı savaşa varmayan bir dizi önlem ilan etmiş, Katar ekonomisini tehdit eden ekonomik abluka uygulamaktadır.
Erdoğan ve iktidarı da bölgedeki savaşları ahlaksız bir siyasi ve ekonomik çıkar mesabesinde tutmak ve Türkiye ekonomisini tam anlamıyla karapara ve yolsuzluğun pençesine düşürmüş olmakla itham ediliyor.
Erdoğan’ın dostu Zarrap boşuna yargılanmıyor…
Erdoğan’ın ağırlıklı olarak güya İslam din ve gelenekleri ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni teşvik ettiğine ama bunu da sahip olduğu niteliklerinden dolayı beceremediğine inanılıyor.
Sonuçta Türkiye, Avrupa Birliğine üyelik kriterlerini yerine getirmiyor.
Bu gerekçeyle bir süreden beri AB; Türkiye iktidarını ekonomik ve siyasi tecridte tutuyor…
*
Eh, bölgede kimi zaman etnik, kimi zaman din milliyetçiliğine dayanan bu şerefsiz savaşın da sonuna geliniyor.
Öncelikle Batı, artık orada-buradaki savaşlarında vekil güç olarak ne idiğü belirsiz çeteleri, haydutları kullanmayacaktır.
*
Suriye Savaşına siyasal çözüm bulunmasında sıra; “İstihbarat örgütlerinin ele geçirdiği ABD’de H.Clinton’ın kişisel elektronik posta hesapları ki; ABD ve NATO’nun Libya müdahalesi:
2011’de Esat’ı devirmek ve ardından Irak’a saldırmak için Suriye’ye geçen IŞİD teröristlerinin görevlendirilmeleri:
Pentagon’un, Batılı kimi ülkenin, Körfez’deki devletlerin ve Türkiye’de Erdoğan iktidarının Suriye’nin doğu bölgelerini denetimleri altına almaya çalışan bu güçleri nasıl desteklediğini gösteren kanıtlar üzerinden savaş suçu ve insanlık suçları işleyenlerin yargılanması konusunu ” oluşturan “Adalet Paketi’nin” açılmasındadır.
*
İşte, önce dün Adalet Yürüyüşü’nün lideri K.Kılıçdaroğlu, AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi’nin 16 Nisan referandumu ile ilgili raporu doğrultusunda;
OHAL ortamında yapılan referandumda tarafların eşit olmayan koşullarda yarıştığı: Oy sayım prosedüründe yapılan değişikliklerin önemli bir güvenceyi ortadan kaldırdığı: YSK’nın mühürsüz pusulalar hakkındaki kararının yasa dışı olduğu, bu hallerin demokratik siyasetin esasına aykırı olduğunu gerekçesi ile AİHM’ ye başvurmuş bulunuyor.
Yoksa, Erdoğan’ın meşruiyeti küresel çapta mı sorgulanacaktır?
*
Diğer taraftan, K.Kılıçdaroğlu “Adalet Yürüyüşü”nde her gün sayısı artan destekleyicileriyle mütemadiyen Erdoğan’ın tahtını FETÖ darbesiyle sallıyor.
Onun yumuşak karnını oluşturan, FETÖ’nün 15 Temmuz başarısız darbesi etrafında bir çok meraka mucip konu, yazılı ve görsel medya ve sosyal medyada artarak gündeme geliyor.
Sanki, 15 Temmuz üzerindeki perde kalkacak, o günün şehitleri ve gazileriyle ilgili gerçek sorumlular bir bir aydınlığa çıkacaktır gibi bir beklenti oluşuyor…
Erdoğan’da yeni bir 15 Temmuz günü gelirken “15 Temmuz’u Unutma” kampanyası başlatmıştır!
*
Elbette Erdoğan, “Adalet Yürüyüşü”nü kontrol edememekten korkuyor.
Aklından döneminde yolların kesiştiği Saddam Hüseyin ya da Muammer Kaddafi geçiyor.
Ama müsterih olsun, yürüyüşçülerin ve taraftarlarının istediği şey sadece “Adalet”tir.
*
Zaten iki tarafında herhangi bir çılgınlığının sigortası;
Vallahi de Billahi de bugün NATO’nun güney kanadı Ordusu olan eski TSK’dır.
Hey, bunu da bizzat Erdoğan becermişti…
6.7.2017