Efes Antik Kentinde düğün yapıldığı iddialarını değerlendiren Eskişehir Milletvekili ve Anadolu Üniversitesi’nde birlikte görev de yaptığımız Kültür ve Turizm Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı, “Bu tür tarihi alanlarda dokuya zarar vermeyecek türden kültürel ve turistlik etkinlikler yapılabilir. Yönetmelikler buna müsaittir ama bu orada düğün dernek nişan sünnet töreni olacağı anlama gelmiyor. Efes’te düğün dernek nişan vesaire söz konusu değil. Ben kamuoyuna da bu konudaki duyarlılıkları için çok teşekkür ediyorum” demiştir.
Bakan Avcı, belli kuralların olduğunu ve tarihe dokuya zarar verilmediğini şöyle dile getirmiştir: “Çevredeki arkeolojik dokuya zarar vermemek kaydıyla yönetmeliğin izin verdiği türden kültürel ve turistik etkinlikler burada yapılabilir yapılmaya devam edecek ama bu düğün dernek sünnet töreni değil.”
Ancak ben Bakan Avcı gibi düşünmüyorum.
Çünkü Berlin’de Bergama Müzesini eşim Dr. Sena Karluk ile ziyaret ettiğimizde eşim bir ara yorularak Bergama’dan çalınarak Berlin’de sergilenen Bergama Zeus Sunağı’nın bir sütununa dayanınca, bir görevli yanımıza gelerek eşimi ikaz etmiş, sütuna dokunmasının tarihi esere zarar verebileceğini hatırlatmıştır. Eşim de bu hatırlatma üzerine dayandığı sütunu terk etmiştir.
Ziyaretimiz sonrasında müze çıkışındaki ziyaretçi defterine; sütuna zarar verecek şekilde dayanmadığımızı, bu tarihi eserin Türkiye’den çalınarak Berlin’e getirildiğini, eserin Türkiye’ye iade edilmesi gerektiğini, hem Türkçe ve hem de Almanlar da anlasın diye İngilizce yazdık.
Almanlar çalıntı tarihi eserlere dokunmayı bile yasaklarken, bizler belli şartlarda bu mekanlarda etkinlik düzenlemelere izin verebiliyoruz. Almanlar bizden çalınan bir tarihi esere dokunduk diye bizi azarlarken, bizlerin dünya çapında bir tarihi eser olan Efes’te Bakan Avcı’nın ifadesiyle “Yönetmeliğin izin verdiği türden kültürel ve turistik etkinliklere izin verilmesi” ni anlamış değilim.
Berlin’de sütuna dayandı diye eşim ikaz edilirken, Efes’te devletin izni ile masalar kurularak etkinlikler düzenlenebilinmektedir. Bu kafayla gidersek eğer, Avrupa Birliği bizi üye olarak Avrupa Camiasına kesinlikle kabul etmez.
Benim bu konuda bir önerim olacak. Berlin Kültür ve Tanıtma Müşaviri Hüseyin Gazi Coşan bir gün Berlin Bergama Müzesine gitsin ve bir sütuna dayansın. Bakalım kaç saniye sonra kendisi ikaz edilecek? İkaz edildiğinde ikaz eden görevliye Türkiye’de belli şartlarda tarihi mekanlarda etkinlik düzenlendiğini hatırlatırsa, ne cevap alacak? Aldığı cevabı acaba Bakan Avcı’ya iletebilecek mi? Bakan Avcı’da bu cevaba ne cevap verecek? Ben çok merak etmekteyim.
Günümüzde temelleri Bergama’da, aslı Berlin Bergama Müzesi’nde bulunan Zeus Sunağı, bundan 142 yıl önce Anadolu’dan çalınmıştır. Pergamon Krallığı’nın yükselmeye başlamasının ardından krallığın merkezine milattan önce 190 yılında Tanrıların ve İnsanların Tanrısı Zeus’a adına yapılmıştır.
Antik Pergamon şehrinde Pergamon Krallığı’nı yöneten Attalos hanedanı tarafından yaptırılan at nalı biçimdeki anıt, 35,64 metre genişliğinde 33,4 metre derinliğindedir. Yapının ön tarafında bulunan merdivenler 20 metre genişliğindedir. Dışında ve iç mekanlarında bulunan mermer kaplama üzerindeki freskler sanat tarihinin en önemli eserleri arasındadır. Dış cephe freskleri antik Helen dünyasının Olympos tanrıları ile devler arasındaki savaşı, iç alandaki freskler Pergamon’un kuruluş söylecesi olan Telefos’u anlatır.
Sunağın beş basamaklı temelleri Bergama akropolündeki yerinde durmaktadır. Sunak masasına 20 basamaktan oluşan bir yükseltiyle çıkılmaktadır. Sunağı her yanıyla sarmalayan kabartmaların toplam uzunluğu 120 metredir, sayısı 118’dir. Zeus Sunağı için Berlin’de sadece bu eseri sergilemek için Pergamon Müzesi yapılmıştır. Zeus Sunağı, Birinci Dünya Savaşı sebebiyle 1930 yılında ziyarete açılabilmiştir. Yıllık 1 milyon kişi tarafından ziyaret edilmektedir.
Zeus Sunağını çalan Alman Carl Humann (1839-1896), bir mühendis ve mimardır. Berlin Kraliyet Akademisi’nden mezun olduktan sonra Osmanlı’nın Sisim adasına gönderilmiş ve burada Hera Tapınağı kazılarına katılmıştır. Humann, Sisim adasındaki kazıdan önce İstanbul’a gelerek Sadrazam Fuad Paşa ile yakın ilişki kurmuş ve bu ilişkiler sonucunda 1864-1865 yıllarında Zeus tapınağı tahta kasalarla Almanya’ya gönderilmiştir.
Humann, o günlerde yazdığı günlüklerinde her parçayı korku içerisinde Almanya’ya nasıl kaçırdığını anlatmaktadır. Sunak Almanya’ya taşındıktan sonra bölgede kazı yapma amacıyla Almanya Osmanlı devletinden kazı izni almıştır. Kazı izninin bitmesinden 10 gün sonra 16 Ağustos’ta Almanlara bir telgraf çekilmiş ve Pergamon’da bulunan tarihi eserlerden devletin payına düşen kısmın satılmak istendiği belirtilmiştir. Almanlar bu teklifi kabul etmiş ve 1 Eylül’de 47 sandık Dikili’den İzmir limanına taşınmış, Aquila Imperiale gemisi ile önce Trieste’ye, oradan da Berlin’e taşınmıştır.
İngilizlerin Selçuk ve Efes çevresinden çıkardığı tarihi eserler, Aydın valisi olan İsmail Paşa’nın dikkatini çekmiş ve bu konuda bir yasa çıkarılmasını sağlamıştır. 1869 yılında bugünkü Eski Eserler Kanunu’nun temelleri o dönemde atılmıştır. Ancak yasa tarihi eserlerin çalınmasını engellememiş, 6’ncı maddesiyle padişahın özel iznine bağlamıştır. Yasanın eksikliklerini gidermek için 1874 yılında Müze-i Hümayun’un (İstanbul Arkeoloji Müzeleri) müdürü Alman Dr. Phillip Anton Dethier’in katkılarıyla Asar-ı Antika Nizamnamesi çıkarılmıştır.
Arkeoloji Müzeleri’nin kurucusu ressam Osman Hamdi Bey, II. Abdülhamid’in kendisini Müze-i Hümayun’un müdürü yapmasının ardından 1883 yılında Asar-ı Antika Nizamnamesi’ni değiştirmiştir. Böylece henüz keşfedilmemiş eserlerin mülkiyetinin devlete ait olduğu belirtilmiş ve kazılar sonucunda elde edilen eserlerin üçte birinin kazı yapana, üçte birinin arazi sahibine, üçte birinin devlete ait olacağı belirtilmiştir. Fakat bu düzenleme işe yaramamıştır. Çünkü, Almanlar ve İngilizler, önceden belirledikleri arkeolojik açıdan zengin toprakları arazi sahibinden satın alarak, bulunan eserlerin üçte ikisine sahip olmuşlardır.
Osmanlı topraklarında başlayan tarihi eser kaçakçılığı Birinci Dünya Savaşına kadar devam etmiştir. İngilizler, Fransızlar, Almanlar ve sonradan Amerikalılar, Anadolu’dan pek çok tarihi eseri kaçırmışlardır. Bunun sebebi, tarihi eserlere hiçbir zaman önem vermememizdir. Geçmişte tarihi kalıntılar köylüler tarafından ev yapımında kullanılmak için yerlerinden sökülmüştür. Tarihe ve arkeolojiye bakış açımız bugün de değişmemiştir. Batı ile aramızdaki fark budur.
Tarihi eserlerimize bizler de Almanlar kadar sahip çıkalım. Zeus Sunağı’nı çalan Almanya’dan iade için yaptığımız hukuk mücadelesi sonuç vermemiştir ama bugün birçok ören yerinde kazı yapmaya devam eden Alman arkeologların Türkiye’de kazı yapmaları da engellenmemiştir.
***
Tüm okurlarımın 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramını en içten duygularımla kutluyorum.
Bir yanıt yazın